Dur abi yolculuk nereye, onu de bari. Antalya taraflarına mı ineceksiniz yine?

Hayal gücüme gidiyor

CAN BİNALİ AYDIN
canbinaliay@gmail.com

-Cemal oğlum bir çay ver, on dört saat yol yaptım, belim koltuğa yapıştı. Bir soluklanayım da gidip yatayım, sabah karga bokunu yemeden, beş çeyrekte başlayacak sefer. Aslında dönmeyecektim de, kafama esti atladım geldim.

-Efraim abi, zor olmuyor mu be abi? Yaşın da geldi artık. Neredeyse her gün uzun yol yapıyorsun, bıraksan mı artık?

-Ohoo olmaz olur mu be oğlum? Oluyor oluyor da, naparsın işte; kuzunun da, meyyali kurda. Daha yol başlamadan çişi gelen mi dersin? Flarmoni orkestrası gibi notasına basa basa horlayanlan mı? Cemal, Allah seni inandırsın bir gün adamın teki öyle bir horluyor, yani nasıl diyeyim, dinlemekten başka katiyen bir şey yapımıyorsun. Tabi oluyorsun adama. Adını unutursun adını! Öyle böyle değil. Düşün tüm otobüs uykuda, uyumayan iki kişiden biri sensin, mecbur uyandıracaksın adamı. Kelli felli bir herif bekliyorum, baktım kırk üç numara koridor yolcusu, valiziyle toplasan elli kilo, ucuz kürdan gibi incecik bir adam. Yahu böyle bir adamdam bu kadar ses nasıl çıkar? Yavaşça dürttüm uyandırdım. Beyefendi dedim: ‘’Sizinle gurur duyuyorum.’’ Ne diyeyim Cemal, adam yelesiz aslan. Yani işte böyle böyle... Ama alışıyorsun bir yerde, durduğun yerden biraz daha ilerleyince de seviyorsun sonra. Yani alışkanlıklar, alışılmadıklardan sonra geliyor be Cemal.

Geçen sene iki koltuğu da satın almış bir kadın yolcu geldi. Uzun yol, elbet rahat etmek ister insan. Baktım, kendi koridorda oturdu, cam kenarına saksıda çiçek koydu. Bildiğin kocaman, boyunca çicek. Molalarda indirip hava aldırıyor, suluyor, nazlı evladı gibi sevip kolluyor çiceği. Çiçek, suni Cemal. Sen şimdi o kadına ‘’Hanımefendi, çiçek cansız.’’ diyebilir misin? Çiçeğiniz ölmüş dersin de, hiç yaşamıyordu diyemezsin. Neden? Çünkü: ‘’Umutsuz yaşanmıyor.’’ Herkes deli demişti kadına, bana umutlu gelmişti.

-Haydi ben kaçtım Cemal, sabah erkenciyiz. Bu kardeşi de yeni yeni görüyorum buralarda. Çaylarını bana yaz, borcu olsun. Borç, devam getirir. Çocuklara da söyle: Anahtar su saatinin altında, ben şimdi göremem onları. Babacık’ı da bırakmasınlar dışarıda, bırakmasınlar da yatağa da almasınlar be oğlum, çok pis kokuyor hayvan. Paspasta, kilimde kıvrılır, uyur. İsmet’ten de pis kokar mı bir hayvan. Akşam dönmem belki ama belli olmaz, kafama eser bakarsın, atlar gelirim.

-Dur abi yolculuk nereye, onu de bari. Antalya taraflarına mı ineceksiniz yine?

-Yok be oğlum, bu sefer ortaya düşer yolumuz. Buçukta çıkacağız, akşam dokuz dedin mi gireriz AŞTİ’ye evelallah. Çocuklara selamlar. Haydin eyvallah!

-Cemal Abi, bu Efraim Abi ne ilginç adam. Geçen de bahçeli kahvede gördü beni, daha adımı bile bilmeden her gördüğü yerde çay ısmarlıyor. Yalnız bir şey ilgimi çekti, akşam dönmem belki diyor ya, kaptanlar aynı otobüsle geri dönmüyor mu abi?

-Efraim Abi kaptan değil Salih, yolcu.

-Nasıl yani abi?

-Bildiğin yolcu oğlum.

-Her hafta il il gezen düzenli yolcu mu olur abi?

-Olur oğlum, olur. Kimse gelmiyorsa, sen herkesin yerine gidersin. Efraim Abi yıllarca birilerinin gelmesini bekledi. Kimse gelmeyince de, o, gelmeyenlerin yerine gitmeye başladı. Haftada bazen iki, bazen de üç kez içinden geçen şehirlere gidip, akşama kadar karşılaşmak ümidiyle dolanıyor, karşılaşsa orada kalacak ama, kimseyle karşılaşamayınca ertesi gün basıp geri geliyor. Ben de ocağı devraldığımda kaptan sanmıştım.

-Aklım almıyor abi, yani şimdi tek başına, öylesine Ankara’ya mı gitti? Kimi kimsesi de yoktur ki orada abi, niye gitti?

-İhtimali vardır.