Hak taleplerine dayalı eylemler ve direniş mücadeleleri çoğu zaman kanlı ihlaller ve haksızlıklarla dolu. ‘Teröre karşı savaş’ adı altında devlet egemenliğinin bütün hayata nüfuz ettiği, kapitalist ve ataerkil sömürünün ve yıkımın akıl almaz sonuçlar yarattığı, özgürlüklerin güvenliğe feda edildiği, toplumun militer duygularla sürekli bir teyakkuz durumunda tutulmaya çalışıldığı bir dönemde siyaseten bireylerde ve toplumda yoğun biçimde hissedilen hayal kırıklıkları var. Bu hayal kırıklıklarını ve onun doğurması muhtemel nihilist duyguları aşmak önemli. Üst siyasetin yukarıdan dayattığı her türlü düzen kurma teşebbüsünü aşağıdan sürekli olarak sorgulamak, sarsmak ve sorunsallaştırmak gerekiyor. Yenilgilerimiz, ve hayal kırıklıklarımız üzerine biraz düşünürsek ve bunları saf dilli bir iyimserliğe ve kavramsal hazcılığa düşmeden aşmaya çalışırsak; -günümüzdeki siyasal durumla yüzleşmemizi, onun insanlarda yarattığı motivasyon eksikliğini ve hayal kırıklıklarımızı bertaraf etmemizi sağlayabilecek- direniş siyasetinin yolunu açacak dayanışmayı sağlayabiliriz. Iyi de, bu dayanışmanın bileşenleri kimlerden oluşacak? -Kendini kapitalizmin dışında tanımlayan bütün sivil toplum kesimlerinin muhalefeti-nin dayanışması ve örgütlenmesi, yanıtı yeterli mi?

Siyasal örgütlenme, bir birleşik güç olarak, Marx’ın tabiriyle ‘özgür insanların birliği’ şeklinde kavranmalıdır ve bu güç her yerde kurulabilir. Okulda, işte, fabrikada, evde, hastahanede vb, her yerde... Bütün sokaklarda. Bir model olarak siyaset alanı Dünyanın bütün sokaklarında...

Bakmayın siz Slavoj Zizek’e; 2007 yılında London Review of Books dergisine zehir zemberek bir yazı yazarak ‘direniş teslimiyettir’ başlığını atmasına. Irak Savaşı’na karşı yürüyüş yapan milyonlarca kişinin ‘savaşı meşru kıldıklarını’ söyledi Zizek. Mücadeleyi, devlet alanından uzaklaştırarak demokrasinin evcil bölgelerine taşıması diye okumuştu bu yürüyüşü. Ya Bush ne demişti? “Amacımız Irak’ta da böyle protestoların düzenlenebileceği bir demokrasi oluşturmak.” Bakmayın siz Zizek’e diyorum amma! Varın kararı siz verin.

Çağımızda yaşanan hayal kırıklığı; ya siyasal, dinsel ve anlamsal yıkımın yarattığı nihilizmde pasifleşecek veya en iyisinden aktif ama amaçsız bir nihilist olacak ya da siyasal alanda yaşanmakta olan büyük ve akıl almaz ama biraz da doğal hayal kırıklığını, gidişatla yüzleşerek, onun yenilebilir olduğunu kabul ederek deneyimlenen iradi ve vicdani bir taleple aşılabilecek.

İnsanları birlikte siyasal eyleme geçmeye yönlendirecek motivasyonun kuvvetini; dayanışmada bulmak ve yukarıdan düzen dayatmaya yönelik her girişimin aşağıdan sürekli sorgulanmasında aramak... Deneyimin özneleri, birbirlerinden; yaşamın kırılganlığına, insanların yaralanabilirliğine ve incinebilirliğine dikkat ederek yeni bir siyasal deneyimi talep edebilirler. Her ne kadar genel olarak hayal kırıklığı, insana dokunduğu için olumsuz anlamda kullanılıyorsa da hayal kırıklığı, olumlu ve motive edici de olabilir. Hayal kırıklığı, hem etkin hem de edilgin yön taşıyabilir. İnsan hem hayal kırıklığına uğrayan hem de hayal kırıklığına uğratan olabilir.

Hem bizim içine düştüğümüz bir durum olarak hem de bizim başkasını içine attığımız bir durum olarak... Hayal kırıklığının ‘beklenti’ ile koparılamaz bağı var. Yani beklentinin büyüklüğü, hayal kırıklığının da büyüklüğüdür.
Dayanışmaya dönecek olursam; Hiyerarşik olmayan bir dayanışma gerekiyor. Bireyi de varsayan dayanışma düşüncesinin olumlayıcı bir çizgide ve yatay ya da dikey hiyerarşik imgelerin ötesinde düşünülmesi, aynı olanların dayanışması değil yalnızca, aynılaştırma hiç değil. Varlığın dayanışmasından dayanışmanın varlığına, ya da tersi. Söz konusu olan yalnızca bireylerin dayanışması değildir, ama dayanışma olmaksızın bireyleşme de mümkün değildir.

Yazımı sonlarken hayal kırıklığı anlarınız için -ki hepimize lazım- benim seçtiğim iki şiir. Nazım Hikmet’den yana dayanıp, sizinle dayanışmak için...
Yok öyle; umutları yitirip, karanlıklara savrulmak. / Unutma, aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.
*
“Bir gün / Çok bunalırsan / Denizin dibinde, yosunlara / takılmış gibi soluksuz / Sakın unutma gökyüzüne bakmayı / Gökyüzü senindir / Gökyüzü herkesindir.”