Gücümüzü aldığımız önemli noktalardan biri neşe ve umudu diri tutuşumuz. Bu kuşatmanın altında zor mu? Belki. Zorlama mı? Hiç değil. Burada kendiliğinden bir hava var. Direnci yaratıcılıktan ve herkesin kendi yeteneğine göre katılım gösterebileceği bir biçimden alan kadın mücadelesi doğalında bu umudu ve neşeyi üretiyor

Hayatı kuşatarak, cesareti çoğaltarak

Hande Gazey
Nar Kadın Dayanışması

Sokakta bir kahkaha dolaşıyor. Bu kahkaha kendine bir yaşam alanı açtı, nefes almak için çoğalması gerektiğini, dokunuşunun ve bulaşıcılığının değiştireceğini bildi. Israrla, inatla, itinayla filizlenen, dayanışmayla güçlenen kadın mücadelesinin sokaklara kazıdığı umudun kahkahası bu. Sokağa değen, ötesinde şehirlere, mahallelere, köylere, evlerin içlerine, gündelik hayata yayılmaya aday; biriktiren, üreten ve değiştirme gücünün farkında olan kadınlar, yeni bir dili ve biçimi toplumsal mücadele alanına yerleştiriyor.

Çaylar şekerli, manifesto sade

Bu değişim talebinin ve Hayır’ın enerjisini aldığı yerin vurgusunu yaparken unutmamak gerekir ki kadınlar bu süreçte mahallerde, çarşıda, pazarda her yerdeydiler; kapı kapı gezdiler ve buluştukları her yerde kurabiyeyi çaya batırıp manifestolarını yazdılar. Belki her evden, her sokaktan, her buluşmadan bir manifesto çıktı, kadınlar barikatı kurdukları noktaların altını çizdi. Bu manifestoda öne çıkan, süzülenleri birkaç kelimeyle ifade edebiliriz; Hayatımıza ve mücadeleyle kazandığımız haklarımıza sahip çıkıyoruz, kimsenin iki dudağının arasına bırakmayız. Gericiliğe karşı laiklik, fıtrata karşı eşitlik, fetvalara karşı özgürlük, kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve adalet. Karanlığa ve geleceğimizin çalınmasına karşı umut, neşe ve dayanışma.

En sade haliyle belki böyle ifade edilebilir ama kadınların yan yana geldiği yerlerde bu manifestolar onların hayatlarına değenlerle çeşitleniyor, çoğalıyor. Daha önemlisi bunlar sözde de kalmıyor, yan yana gelişin ve dokunuşun doğal bir uzantısı olarak değiştirmeye başlıyor kadınlar bulundukları yeri. Dolayısıyla bunların ortaya çıkması ve bu birikimin devamının sağlanması toplumsal değişimin de önünü açıyor.

Barikatı nereye kurduk?

Hayır’ın en büyük dinamiklerinden biri kadınların öfkesi ve gericilik karşısında hayatlarını ve haklarını savunmaları oldu. Daha önce defalarca ifadesini bulduğu gibi AKP, toplumu kadınların yaşamları ve bedenleri üzerindeki politikalar ile şekillendiriyor. AKP’nin kültürel alana gözünü dikerken de ilk adım olarak burayı hedef aldığı açık. Yaşananları sıralamaya kalkarsak tek başına bir yazıyı aşacak kadar. Ama televizyon programlarından minibüslere, mahkemelerden hiç bitmeyen iktidar konuşmalarına kadar her yerde bir “fıtrat ve fetva rejimi” örülüyor. İlk kabulü “kadın-erkek eşitliği fıtrata ters” bunun üzerine de fetvalarla toplumsal yaşamın şekillendirilmesi ekleniyor.

Kadınların adını koymuş olması önemli; Toplumun İslami kurallara göre dizaynı, bu kurallara uygun fiili bir hukuk işletilmesi. Bu fetvalardan güç ve motivasyon alan erkek şiddetinin yükselişi. Yanı sıra bunun yansımalarının eğitimden sağlığa hatta ulaşıma kadar her alanda kendini gösteriyor oluşu. Üstelik bu, toplumun inşası ve şekillenmesi olduğu göz önüne alınırsa sadece kadınları değil buna karşı olan herkesi ilgilendiren bir durum. Dolayısıyla bahsettiğimiz enerjinin kaynağı kadın hareketinin meselenin temelini doğru biçimde ifade etmesinden ve gündelik hayatta buna karşı durdurma, değiştirme ve toplumsal muhalefeti seferber edebilme gücü gösterebilmesinden geliyor.

Yalnız değiliz, değiştirebiliriz

Geçtiğimiz günlerde Pendik’te bir kadına “ramazanda mini etek giydiği” gerekçesi ile saldıran Ercan Kızılateş savunmasında “nefsim kabardı” diyordu. 2 kere gözaltına alınıp bırakılmasının ardından kadınların sürecin takipçisi olmaları sonucunda, bu yazı yazıldığı sıralarda tekrar tutuklama talebi çıkartılmıştı. Daha önce Ayşegül Terzi’ye şort giydiği gerekçesi ile saldıran adamın da “İslami usullere göre” dediğini, şu an tutuksuz yargılandığını ve Başbakanı'n da mırıldanabilirsiniz diyerek saldırı yelpazesine katkı yaptığı göz önüne aldığımızda şiddetin cezasız kalması ve hem söylem hem de uygulamalar düzeyinde teşviki çok açık. Artık bir kural haline gelmiş gibi saldırganlar gözaltına alınıp salınıveriliyor ve karşılığında bir kamuoyu yaratılamadığı sürece hayatlarına devam ediyor.

Kadınlar, davalara müdahil oluyor, adaletsizliğe karşı mücadele ediyor. Bu hızlı bir refleks ve yalnızlaşmanın, korkmanın ve hukuka güvenin kalmadığı bir ortamda sinmeden hak aramanın gücü kadın dayanışmasından geliyor. Hem dayanışmayla güçlü olduğumuzun yalnız olmadığımızın vurgusu, hem de tüm kadın düşmanlarına peşinizdeyiz ve bırakmayacağız demenin. Ve buradan aldığımız güç bize nefes aldıran güç aynı zamanda. Önemli bir vurgu da şuraya kadınlar sadece birbirilerinin nefesi ve gücü olmakla kalmıyor değiştirme iradeleri toplumu da havalandırıyor.

Yorganları havalandırın

Yaz gelip de yorganlar kullanımdan kalkınca yünleri havalandırılırmış eskiden. Elyaf yorganlar gelince bu uğraşı da büyük oranda azaldı yahut kendini başka bir mecraya taşıdı da diyebiliriz. Ne de olsa yakamadığınız cadıların torunlarıyız. babaannelerimizin mirası baki. Büyük şehirlerde öne çıkan ve referandum sonuçlarına da yansıyan Hayır’ın en genel anlamdaki taleplerinin başında “kısmi özgürlük ortamı” vardı. Yaygın ifade biçimiyle “Yaşam tarzını koruma kaygısı.” Bu noktada kadın mücadelesi hem konunun derinliğine vakıf olunmasını sağlayacak şekilde bunun çok cepheli bir müdahale olduğunun hem de siyasal İslam'la mücadelede toplumsal ayaklar yaratılarak nefes alanı açılabileceğinin de vurgusunu yaptı.

Bu barikatın güçlendirilip çoğaltılacağı çok alan var. Eğitim ve hukuk gibi alanlarda çeşitli mücadele yöntemleri de geliştiriliyor, önemli deneyimler mevcut. Özel bir vurgu olarak kadının temel olarak ait olduğu yeri ev-asli görevini de çocuk bakmak olarak kabul eden bir yandan da neoliberal politikalarla birlikte güvencesiz ve esnek çalışmanın kısacası geleceksizliğin ve fakirliğin kıskacına sokan politikalara karşı yapılabileceklerin tartışılması, göz önüne alınması daha fazla sese ve hayata ortak olma bağlamında önemli bir adım olacaktır.

Buluştuk ve direndik biçim biçim

Bize kalırsa her evin mutfağında bir manifesto yazmaya yetecek malzeme ve onu parka bahçeye sokaklara taşımaya, yürüyüşlere katık etmeye yetecek sayıda plastik kap mevcut. Çalınan her kapının, yapılan her buluşmanın böyle bir önemi var.

Handan Koç ‘Uzun Sürecek Bir Hayır’ yazısında “bu ülkede kadınların çoğunun dilinden değilse de gönlünden hayır geçiyor” diyordu. Gönülden geçenler kimi yerler ve zamanlarda, özellikle büyük şehirlerde, dile hatta OHAL yüzünden kısıtlanmış sokaklara döküldü. Hem referandum sürecinde hem de öncesinde belki en etkili mücadelenin kadın hareketinden geldiğini, sokağı etkilediğini gördük. Dile dökülmeyenleri dökmenin, sözü çoğaltmanın yolları üzerine de konuşuyoruz.

Birincisi belki gücümüzü aldığımız önemli noktalardan biri neşe ve umudu diri tutuşumuz. Bu kuşatmanın altında zor mu? Belki. Zorlama mı? Hiç değil. Burada kendiliğinden bir hava var. Direnci yaratıcılıktan ve herkesin kendi yeteneğine göre katılım gösterebileceği bir biçimden alan kadın mücadelesi doğalında bu umudu ve neşeyi üretiyor. Referandumda şarkılardan ve kahkahadan yükselen umudun bulduğu karşılık da toplumsal değişim talebinin, cesarete olan ihtiyacın bir patlaması gibiydi. Bulaşıcı, buluşturucu ve üretici kıldı. Yoksa kurabiyeyi çaya bandırıp hayatlarımızı kuşatan karanlığa karşı manifestolar yazmak zor olurdu tabii.

Tam da bu düşüncelerle doluyken bu hafta Dive’den fotoğraflar, videolar ve güzel haberlerle biraz bunun artık içimize işlemiş olduğunu düşünebiliriz. Dive kiraz dayanışmasının bir ayağında kadınlar köy kahvesi bu akşam bizim diyerek bir araya geldiler. Bu bir araya gelmenin kendisinden “başka hayalleri olan başka yaşamlara hapsedilmiş kadınlarız” cümlesinden başlayarak köyde bundan bu buluşmaların hep devam etmesi ve Dive’de bir kadın şenliği fikri de çıktı. Ve tabii bir de Kiraz Tarlası şarkısı. Burçak Tarlasını kiraz tarlasına uyarlayan kadınlar ertesi gün Dive Halk Kültür Şenliği’nde sahneye çıktı. Bu içimize işleyenin, doğallığın burada adını koyabiliriz artık. Birileri kültür yaratmaktan, kültürel alana hakim olma hayallerinden mı söz etmişti? Kadınlar o kültürü biriktirdikleri ile, yaşam deneyimleri ile, o yaşam deneyimlerinin öne çıkardıkları ve karşısında durdukları kısımlarını konuşarak, ortaklaştırarak ve bu ortaklıktan güç alarak bir mücadele kültürü yarattı, yaratıyor, çoğaltıyor. İçinde neşe de var şarkı da kahkaha da çay da dert de var ‘bi çaresi bulunur elbet’ de. Eh bu alana girmek kolay olmasa gerek. Manifesto diyorduk ya Diveli kadınlar manifestolarını yazmışlar buluşmada.

Referandum süreci ve sonrası bu anlamda artık biraz daha biçimleri zorlamayı ve siyaseti okurken farklılaştırmayı gerektiriyor burası açık. Kapıları teker teker çalıp evlerde buluşmak, kurabiyeli çaylı, salonun ortasında hayır yazmaya çalışmalarına varacak denli birbirimize dokunmalı ve neşeli buluşmalar kadınlara yabancı değil, bu noktada tüm muhalefetin buluşma biçimleri üzerine kafa yormasını kolaylaştıracak deneyimler de sunuyor. Bizim için daha yeni olanı ise bunun yaygınlığı diyebiliriz. Gönülleri dile dökmekten söz edeceksek, bu noktada edeceğiz. Diveli kadınlar kendi manifestolarını yazarken ve ilk adımlarını atarken Kütahyalı kadınlar tırpanlarla meralarını savunuyorsa manifestolarımızın şehir şehir, mahalle mahalle çeşitleneceğini de biliyoruz.

Hayatlarımızı kuşatan karanlığa Hayır demenin, direnmenin yollarını bir araya geldiğimizde buluyoruz. O zaman biz de hayatı kuşatarak yenebiliriz bu karanlığı. Parklar, köy kahveleri, başka başka evlerin mutfakları bizim dokunuşumuzu bekler. Şehri dolanan, hayatlara değen, içine katan, cesaret veren bir mücadele kültürünün ve bunun dilinin çoğalıp yaygınlaşması sesimizi, dokunduğumuz yerleri ve değiştirme gücümüzü çoğaltacak.