Google Play Store
App Store
Hayatın Sesi TV’nin davası 1 Mart’a ertelendi

Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Hayatın Sesi televizyonuna aynı anda hem IŞİD, hem TAK, hem de PKK propagandası yaptığı iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşması görüldü. Duruşmada savunma yapan Hayatın Sesi TV Genel ve Sorumlu Müdürü Gökhan Çetin, televizyonun kapatılmasının ardından hazırlanan iddianamenin kapatmaya gerekçe üretmek amacı taşıdığını ifade etti. Bir sonraki duruşma 1 Mart 2018’de görülecek.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanının duruşmasında sanık sıfatıyla yargılanan Hayatın Sesi TV’nin Genel ve Sorumlu Müdürü Gökhan Çetin ve avukatları hazır bulundu.

Dava kapsamında yargılanan Hayatın Sesi TV’nin sahibi Mustafa Kara ve ortağı İsmail Gökhan Bayram vareste tutuldukları için duruşmaya katılmadı.

Duruşmayı izlemeye Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Başkanı Turgay Olcayto, TGC Genel Sekreter Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, TGS Genel Sekreteri İlkay Kaya, TGS İstanbul Şube Başkanı Ali Açar, CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş,Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Evrensel Gazetesi Haber Koordinatörü Ercüment Akdeniz, kapatılan Özgür Gündem Gazetesi Sorumlu Müdürü İnan Kızılkaya, yazar Nevzat Onaran ve çok sayıda gazeteci katıldı.

"İddianame kapatmaya gerekçe olarak hazırlandı"

Davanın ikinci duruşmasında aynı anda IŞİD, TAK ve PKK propagandası yapmakla suçlanan kapatılan Hayatın Sesi televizyonunun Genel ve Sorumlu Müdürü Gökhan Çetin savunma yaptı. Çetin savunmasında, Hayatın Sesi’nin kapatılmasının ardından hazırlanan iddianamenin kapatmaya gerekçe üretmek amacı taşıdığını dile getirdi. Hayatın Sesi TV’nin yayın hayatı boyunca kandan ve savaştan yana değil barıştan yana bir yayın politikası izlediğinin altını çizen Çetin, “İddianamede suçlamalara konu olan görüntüler sıcak ve anlık görüntülerden ibaret. Ankara’da yaşanan terör saldırısında bir vatandaşın tepkisi ile Cizre’de yaşananlarla ilgili Cudi Mahallesi’ndeki vatandaşlarla yapılan röportajların televizyondaki bir programda izleyicilere aktarılması da iddianamedeki suçlamalardan. Bu iki görüntüde de vatandaşların görüş ve yorumları aktarılmış bizim görüşümüze yer verilmemiştir. Yayın ilkeleri açısından yaşanan terör saldırılarında kandan savaştan yana bir yayın politikamız olmamıştır. Yayınlarımızı bombalı saldırıların olmaması, barış ve huzurun yaşanması için yaptık. Yayınlarımızı yetkililerin gereken önlemleri almaması ve sorumluluklarını yerine getirmemelerine yönelik eleştiriler kapsamında yaptık. İddianameye suç konusu olan olaylarla ilgili soruşturma, televizyon kapandıktan sonra hazırlanmıştır. Barışı ve ölümlerin olmamasını savunmak genelde terör örgütü propagandası ile eş değer görülüyor. Böylesi dönemlerde gazetecilik yapmak zor. Televizyonumuzla ilgili kapatma kararının verilmesinin ardından açılan iddianamenin gündeme gelmesi benim açımdan kapatmaya bir gerekçe üretmek için algılanmaktadır. Kapatılmanın ardından yaşanan gelişmeler de kanalımızın neden kapatıldığını defalarca gösterdi. OHAL ile işçi grevlerinin yasaklanması buna bir örnek. Eğer kanalımız kapatılmasaydı biz grev hakları yasaklanan işçilerin ve üreticilerin sesi olmaya devam edecektik” dedi. Suçlamaları kabul etmediğini beyan eden Çetin, beraatini talep etti.

"Şirket ortaklarına suç isnat edilemez"

Çetin’in savunmasının ardından söz alan Avukat Gülşah Kaya usule ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, her ne koşulda olursa olsun şirket ortaklarına yayın yoluyla suç isnat edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Kaya, “Şayet ortaklara suç isnat edilebilseydi Ayşe Öğretmen dosyasında Kanal D’nin ortaklarından Aydın Doğan’a da dava açılması gerekirdi” diyerek müvekkillerinin beraatini talep etti.

Avukat Devrim Avcı, iddianameye konu suçlamaların ülkede infial yaratan olaylarla ilgili haberlerden oluştuğuna dikkat çekerek, “Haberlerin yapılmasına ilişkin propaganda suçuyla dava açılması ‘siz bu tarz haberleri yapmayın’ anlamına geliyor. Olayların olduğu gün diğer bütün haber kuruluşlarının yayınlarının tamamında bu olaylara ilişkin haberler yapılmış fakat bizim haberlerimizde siyasi sorumlular eleştirildiği için dava açılmıştır” dedi. Savunmasında AİHM kararlarına ilişkin örnekler de sunan Avcı, “Yıl olmuş 2017 biz hâlâ mahkemelerde yayıncılığı tartışıyoruz” diyerek savunmasını sonlandırdı. Avukat Yıldız İmrek de, AİHM kararlarına işaret ederek, basının kamuoyunu ilgilendiren konularda bilgilendirme hakkını yerine getirdiğini ve olayda şiddet varsa şiddetin yükünün medya profesyonellerine yüklenmemesi gerektiğini söyledi.
Savunmaların ardından mahkeme heyeti, bir sonraki celse mütalaa vermesi için dosyanın Cumhuriyet Savcısı’na gönderilmesine ve duruşmanın 1 Mart 2018’e ertelenmesine karar verdi.

İddianameye konu olan suçlamalar

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fahrettin Kemal Yerli’nin hazırladığı iddianamedeki suçlamalar şu şekilde: “Irak’ta Şii milisler tarafından kaçırılan 18 Türk işçinin internette yayınlanan görüntülerine ilişkin hazırlanan haberle DEAŞ’ın korkutucu özelliklerini yansıttığı ve dolaylı olarak örgütün amacına hizmet eder şekilde haber sunumu yapılmak suretiyle terör örgütü propagandası yapmak, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde meydana gelen ve çok sayıda vatandaşımızın ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan terör saldırısına ilişkin Başbakanlığın geçici yayın yasağı getirmesine karşılık anılan yayın kuruluşu tarafından gerçekleştirilen terör saldırısından sonra gün boyunca özel yayın adı altında söz konusu terör saldırısı ve sonrası yaşanan olayların kimi zaman haber formatında, kimi zaman ise stüdyo konuklarının analizleri ile ekranlara getirildiği, 13 Mart 2016 tarihli şüphelilerin sorumlusu olduğu yayıncı kuruluşun ana haber bülteninin incelenmesinde; Ankara Güven Park yakınında meydana gelen patlamanın verildiği, İstanbul Taksim’de 19 Mart 2016 tarihinde meydana gelen patlama olayı ile ilgili olarak özel yayın yapıldığı, ancak saat 11:38’de alınan görüntülerin hiçbir editoryal denetime tabi tutulamadan ekranlara yansıtıldığı , Vali’nin güvenlik sıkıntısı yok demesine rağmen böyle bir olayın meydana geldiğinin ifade edildiği, böylece terör örgütü propagandasının yapıldığı, Cizre’de sokağa çıkma yasağının sona ermesinden sonra yapılan röportaj ve görüntülere yer verildiği, teröre ve teröristlere karşı yürütülen operasyonların PKK terör örgütünün yaptıkları aktarılmaksızın sivil halka yönelik operasyonlar şeklinde sunularak terör örgütünün amacına hizmet eder nitelikte olduğu kanaatine varılarak terör örgütü propagandası yapmak suçunun işlediğinin ortaya çıktığı, terör örgütlerinin en önemli amacı olan topluma korku salmak, kargaşa yaratmak, toplumun huzur ve sükunetini bozmak olması nedeniyle terör örgütü tarafından yapılan eylemin medya tarafından kamuoyuna bilgi verme amacıyla yayınlanmasının doğal olmakla birlikte bu tür olayların verilirken terörün ve terör örgütünün amacına hizmet eder şekilde davranmayarak kamu hizmeti yayıncılığı anlayışının taşınması gerekeceği, ancak şüphelilerin sorumlusu oldukları yayıncı kuruluşun terör saldırı sonrası yaşanan panik ve kargaşa ortamını bütün çıplaklığıyla ekrana taşıyarak terör örgütünün bu amacına hizmet ettiği, bir başka deyişle terör örgütü propagandası yaptığının tespit edildiği…”