U-20 tarihinde en çok maça çıkan 3 ülkenin sırasıyla Brezilya, Arjantin ve Portekiz olması şaşırtıcı değil. Üç ülke de oyuncu ihracatıyla meşhur

Haydi çocuğum, başka yerde oynayın!

METİN AKTAŞOĞLU - @metinaktasoglu

Dünyanın bir ucunda, ta Yeni Zelanda’da oynandı FIFA U-20 Dünya Kupası. Blatter ve yancılarının skandallarından çook uzaklarda. Yeni Zelanda’daki organizasyonda görev yapan üst düzey bir FIFA yetkilisi olsam, İsviçre’ye dönesim gelmezdi. N’apcan geri dönüp? Topsa orada da oynanıyor işte!..
Elbette o kadar kolay çözülebilir ve basit bir yapıda değil yaşamın dinamikleri. Söz konusu futbolken bile. Nihayetinde basit bir oyun futbol... “Zor olan da basit oynaması ama” diye yapıştırdınız cevabı, tebrikler. Bu ‘basit’ oyuna zaman geçtikçe pek çok ülke uyanıyor ve yapılanma hamleleriyle kaliteyi yükseltiyor. Tahmin ve tespit etmesi çok da zor değil.

Biz ise ülke olarak 2008’den beri ‘moonwalk’ halindeyiz. Görüntüsüne aldanıp etkilenebilirsiniz ancak ne yazık ki ‘moonwalk’ günlük hayatta pek kullanışlı değil. Yıllardan beri süregelen yönetimsel hatalarla birlikte İstanbul Kart’ı basanın Marmaray’la beş dakikada Üsküdar’ı geçtiği bir dönemde onarılması epey zaman alacak bozukluklar omzumuzda yük olarak duruyor.

Bozuklukların en başında altyapı sistemi geliyor. Dilimizden düşürmediğimiz “yeniden yapılanma” zırvasının bir karşılığı yok. Çılgın nüfusumuza ve ülke geneline yayılmış futbol aşkına (!) rağmen nitelikli bir oyuncu havuzumuz veya en azından jenerasyonlar boyunca öğretilmeye ve gelenek haline getirilmeye çalışılan bir taktik anlayışımız olduğu söylenemez.

Örneğin U-20’de tüm zamanlar sıralamasında 45’inci sıradayız. Avrupa ülkeleri arasında ise 20’nciyiz. “Ne var bunda” derseniz size hak veririm ancak yıllardır özellikle 90’lardan bu yana Ulusal Takım’ın destanlar yazması beklendi, destanlar yazacağımız anlatıldı, yazdık da zaman zaman, paralar yığıldı, yatırımlar yapıldı… Önümüze konan yemeği bir de fiyat/kalite açısından değerlendirelim:biraz tuzlu sanırım.

“Ulan atletizmin, yüzmenin, cimnastiğin, küreğin, judonun, boksun, eskrimin günahı neydi?” diye sormakta haklısınız. Yukarıda adı geçen sporların hepsi olimpiyat oyunlarında birden fazla madalya dağıtılan dallar. Yani, ciddi bir yatırımla orta/uzun vadede pek çok madalya ve başarı getirebilecek sporlar bu saydıklarımız.

Neyse futbola dönelim. Ülke olarak kafayı futbola taktıysak ve illa ki başarılı olmak istiyorsak, nitelikli antrenör yetiştirmek zorundayız. Kuşaklar boyunca uygulanacak bir oyun yapısı seçmek zorundayız. Örneğin 2002 Dünya Kupası, Euro 2008, 1996-2000 arası Galatasaray ve 2011-2012 sezonu yine Galatasaray, aşağı yukarı aynı oyunu oynamaktaydı. 90’ların ortasından bu yana kaliteli, defansif veya ofansif merkez orta saha oyuncusu bulmakta sıkıntı çekmeyen Türkiye (Hamit, Okan, Emre, Tugay, Nuri, M. Ekici, M. Topal, Selçuk İnan) oyunun boyunu kısaltan, orta sahada sonsuz baskı uygulayan ve kapılan topla direkt hücuma kalkan bir yapıyla başarıya ulaşsa da bu sistem hiçbir zaman tam olarak benimsenmedi. Ağırlıklı olarak bu taktiği çalıştıran, buna göre oyuncu ve çalıştırıcı havuzunu dolduran bir Türkiye istikrarının meyvesini mutlaka alırdı.

Avrupa gözümüzden kaçmış!

Bu arada Çek Cumhuriyeti’nde U-21 Avrupa Şampiyonası devam ediyor. Siz bu yazıyı okurken finalin adı belli olacak. Uzun zaman sonra iyi gibi bir jenerasyona sahip olmamıza rağmen (Kerim Frei, Enes Ünal, Okay Yokuşlu, Ahmet Çörekçi, Musa Çağıran, Atınç Nukan, Muhammet Demir) 90+3’te İsveç’e deplasmanda 4-3 mağlup olup play-off’u kaçırmıştık. 10 Eylül 2013’te Kasımpaşa Stadı’nda 2-2 biten ilk İsveç maçında ise polisin Taksim’deki olaylara biber gazıyla müdahalesi sonucu yayılan gazın sahadaki oyunculara etki etmesiyle oyunun bir süre durmuştu. Haklı bir şekilde karamsar bakarsak bu rezillik, ülkede futbolun gelişme ihtimalini gösteriyor.

Sekiz ülkenin yer aldığı turnuvada geleceğin süper starları sahne alırken 24 Avrupa ülkesi turnuvayı naklen yayımlıyor. Peki bu 24 ülke arasında Türkiye var mı? Elbette yok! Turnuvayı takip eden 122 ‘scout’ ekibi arasında Türkiye’den kaç takım var sizce? Sadece bir; yazıyla da rakamla da... Bir tek Ersun Yanal’ın çalıştırdığı Trabzonspor.

Elbette alt yaş gruplarında Ulusal Takım forması giyen her futbolcu, Ulusal A Takım seviyesine yükselemiyor. Örneğin U-20 Dünya Kupası tarihinde forma giyen oyunculardan 694’ü Dünya Kupası’nda forma giyebilmiş bunlardan yalnızca 32’si Dünya Kupası kazanmış, o oyunculardan yalnızca 14’ü finalde forma giymiş ve yalnızca ikisi finalde gol atabilmiş. Ayrıca Messi ve Maradona dışında hem U-20’de hem de Dünya Kupası’nda Altın Top kazanmış başka oyuncu yok. U-20 tarihinde en çok maça çıkan 3 ülkenin sırasıyla Brezilya, Arjantin ve Portekiz olması şaşırtıcı değil. Üç ülke de oyuncu ihracatıyla meşhur ülkeler.

Bize dönecek olursak Avrupa’da 94’te U-16, 92’de de U-18 şampiyonu olan jenerasyon Euro 2000’e katıldı, 2002’de zirve yaptı. 2005’te U-17’yi kazanan jenerasyonu ise değerlendiremedik. Geçmiş olsun. Önümüzdeki kuşaklara bakacağız.