ANIL ABA
anil.aba@economics.utah.edu

Bundan birkaç sene evvel Türkiye’de bir köyde danalardan birini satmak için borsaya gidene kadar canlı hayvan borsasının nasıl işlediğini tam olarak bilmezdim.

Canlı hayvan borsası, açık arttırma usulüyle hayvan fiyatlarının belirlendiği bir piyasa kurumu. Tribün şeklinde dizayn edilmiş koltuklarda elinde numara olan tüccarlar ve kapitalistler oturur. Bunların bazısı yerel kasaplar, bazısı büyük şirketlerin gönderdiği satın almacılar, bazısıysa parazit tüccarlardır. Etrafa bakınca, çocuğunun sünneti için hayvanını satmaya getiren köylü ile bu simsarları kolayca ayırt edebilirsiniz. Bir yanda batmış ayakkabısı, 20 yıldır taktığı eşantiyon (ÇBS, Marshall) şapkasıyla köylüler... Diğer yanda açık pembe marka gömleği, canti güneş gözlüğü, elinde araba anahtarı ve cep telefonuyla parlak tıraşlı dalavereciler...

Köylü, liste sırasına göre, satmak istediği hayvanı podyuma getirir; hoparlörden hayvanın pasaporttaki adı ve yaşı söylenir (mesela Cengiz, 3 yaşında); brokerler hayvanın boyuna posuna, yürüyüşüne bakıp sağlıklı mı değil mi diye anlamaya çalışırlar. Sığır sahnede bir tur attıktan sonra hayvan baskülünde tartılır. Hayvana iyi baktıysanız, şeker pancarı küspesi yerine ithal yemle beslediyseniz, şansınız da varsa 600-700 kilo çekersiniz. Yoksa 350-400 kilo, yem ve bakım masrafınızı ancak çıkarırsınız... Bizim köylülerin ‘hoştayn’ dediği Holstein cinsi ithal süt inekleri ete geldi mi para etmez. Simental cinsi lekeli sığırlardan bol et çıktığı için borsadaki fiyatı daha yüksek olur.

Hayvan borsasında arttırma belli bir taban fiyatla başlar. Geçen yaz borsaya gitme fırsatım olmadı ama bundan iki sene evvelki başlangıç fiyatı kilosuna 8,15 liraydı. Bu sıralar 10 lira civarıymış sanırım. Dışarıda hayvanı satacak olsanız piyasada bir fiyat bandı vardır. Yani bir kasaba gittiğiniz zaman, borsadaki taban fiyatın da üzerinde bir fiyata okutabilirsiniz fakat kasabın o esnada ete ihtiyacı olmayabilir. Kasap kasap dolaşmak istemiyorsanız, pratik bir çözüm olarak, alıcılarla satıcıların buluştuğu borsa denen yere gider hayvanı düşük taban fiyattan açık arttırmaya çıkarırsınız. Kaldı ki 8.15’den başlar; 9 lira, 10 lira, 11 lira, 12 lira diye gider. Sonuçta açık arttırma, değil mi? Diye düşünmüştüm ben de...

Kazın ayağı öyle değilmiş. Hayvan tartılır tartılmaz tüccarlar ve kasaplar birbirlerine kaş-göz işareti yapmaya başladılar. Ortamda kimin sözü geçiyorsa, hangi tüccar ya da kasap daha büyükse forsunu koyuyor, sabahtan gözüne kestirdiği hayvanı almak için diğer tüccarları kesiyor.

Alan memnun, satan değil..

Zil çaldı, açık arttırma 8 lira 15 kuruştan başladı, 8.27’de bitti. İki kişi arttırdı ve taban fiyatın üzerine sadece 12 kuruş çıktı yani. Ben de safım ya, böyle heyecanlı bir arttırma olacak diye bekliyorum. Nerde...

Muharrem abiye sordum bu ne böyle diye, “ne yapalım be kızanım, köylüyüz biz, şehirli kodamanlara gücümüz yetmez bizim” dedi ve devam etti “ben de biliyorum kışın kasap kasap gezip güzel fiyat bulmasını da Denizbank’ın vadeleri geldi.”

Velhasıl, serbest piyasaların olmazsa olmazı olan borsalarda fiyatlar böyle belirleniyor işte. Arzmış, talepmiş, verimlilikmiş, marjinal üretkenlikmiş, hepsi palavra... Tek bir gerçek var, o da sınıf mücadelesi... Ekonomik olarak güçlü ve örgütlü olan sınıf düdüğü çalıyor.

Şimdi tam tersini düşünün... Köylülerle hayvancılık kooperatifi kurarak örgütlensek. Biz ihtiyaçtan ötürü hayvan satacağımız zaman burjuva borsasına gitmesek de kapitalistler üretimde ete ihtiyaç duydukları zaman bizim kooperatifimize gelseler... Biz bu düzenbazların aralarında anlaştığı fiyatlara tabi olmasak da onlar kooperatifimizin belirlediği fiyatlardan alsalar.. Onların da ayakkabıları batsa, üstü başı hayvan koksa...

Serbest piyasalar ekonomik ve siyasi örgütlülüğü olanı kollayan, olmayanı ezen kurumlardır. Bu bakıma etkin sendikacılık emekçiler için ne kadar önemliyse kooperatifçilik de küçük çiftçiler bir o kadar önemlidir.