Avusturya’nın ikinci büyük kenti Graz’da Komünist Partili Belediye Meclisi Üyesi Robert Krotzer salgın sürecinde kapitalist sistemin daha fazla sorgulandığını söyledi. Kentte kırılgan kesimler için “Telefon zinciri” kampanyasıyla güçlü bir yardım ağı kurduklarını aktaran Krutzer, “Bundan sonra her alanda sermayeye karşı birlikler kuracağız” dedi.

Hedefimiz tüm alanlarda sermayeye karşı ittifak

Özde ÇELİKBİLEK

Tüm dünyayı etkisi altına alan salgın, sağlık sistemlerinin altyapısındaki çarpıcı kusurların da ortaya çıkmasına neden oldu.

Salgın, dünyadaki zenginliğin büyük bir çoğunluğuna sahip olan Avrupa’daki “refah” devletlerinin kırılganlığını da bu dönem gözler önüne serdi. Muhafazakâr sağ siyasetin baskın olduğu ülkelerden Avusturya’da bu süreçte neler yaşandı? Nasıl bir politika izlendi? Ülkenin ikinci büyük kenti Graz’da Avusturya Komünist Partili Belediye Meclis Üyesi aynı zamanda Sağlık İşleri Sorumlusu Robert Krotzer bu sorulara yanıt verdi.

KAYAK TURİZMİNi KURTARMAK İÇİN SUSTULAR

Avusturya hükümeti salgın döneminde nasıl bir politika izledi? Yeterli oldu mu yoksa geç mi kalındı?

hedefimiz-tum-alanlarda-sermayeye-karsi-ittifak-824122-1.Avusturya’daki ilk vaka, şubat ayı sonunda, ülkenin batısındaki Tirol kentinde görüldü. Hem bölgesel ve federal düzeyde ağırlığı olan sağ muhafazakâr Halk Partisi’nin sadık destekçilerinin bir kısmı ile kayak turizmi ekonomisinin en büyük oyuncuları bu kentte. Federal ve aynı zamandaki bölgesel gücü de elinde bulunduran sağcı hükümet, turizm sektörünün karını tehlikeye atmamak adına salgının ilk günlerinde herhangi bir tepki vermemeyi tercih etti. Sonraki haftalarda bu turizm bölgesi, binlerce turistin virüsü ülkelerine taşıdığı bir nokta haline dönüştü.

Avusturya hükümeti, mart ayının ortasında diplomatik baskılar nedeniyle uluslararası seyahat uyarılarını dikkate almak zorunda kaldı. İlkbaharda, fabrikalardaki üretimi, inşaat sektöründeki çalışmaları durdurmadan okulları, mağazaları, restoranları kapatarak sıkı bir kilitlenme altına girdi. Salgına karşı mücadele büyük şirketlerin kâr menfaatlerini tehlikeye atmadan verildi.

Halk bu önlemleri nasıl karşıladı?

Bu dönemde halkın büyük bir çoğunluğu, insanların yaşamını ve sağlığını korumaya yönelik önlemleri destekledi, kurallara uydu. Sonuç olarak, Avusturya, mart ayındaki vaka zirvesinden sonra Avrupa’da salgının “ilk dalgasını” oldukça iyi atlatmış oldu. Fakat halkın salgına karşı gösterdiği dayanışma ve anlayışı, hükümetin kendi siyasi sahnesindeki pozisyonunu korumaya yönelik bir araç olarak kullandığını ilerleyen dönemlerde gördük. Yaz aylarına geldiğimizde turizmi yeniden canlandırmak için bir dizi tedbir gevşetildi ve hükümet salgının sona erdiği izlenimini verdi. Sonbahar ve kış aylarında “ikinci dalga” için yeterli hazırlık yapılmadı. Huzurevlerinde yaşlıları koruyacak sistem ve hastaneler için ek personel sağlanmadı. Sonuç olarak ülkede hayatını kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu, orada yaşayanlar oluşturdu. İkinci dalgaya yeterli hazırlık yapmayı tercih etmeyen federal hükümet, ekim ve kasım aylarında enfeksiyon rakamlarının önemli ölçüde artmasıyla karşı karşıya kaldı.İkinci dalganın şiddeti, kasım ayının başından bu yana yeni bir kilitlenmeyi de beraberinde getirdi.

HÜKÜMET, KAHRAMANLARI SADECE ALKIŞLADI

Salgının yarattığı kriz, Avusturya’da nasıl karşılık buldu?

Salgın ile birlikte gelen kriz, elbette sadece bir sağlık krizi değil, aynı zamanda kapitalizmin birçok alandaki krizlerinin daha da açık bir şekilde ortaya çıkmasını sağladı. Avusturya’da halk, muhafazakâr partinin küçük burjuva, liberal yeşillerle koalisyon halinde yönettiği hükümetin, en azından nüfusun büyük çoğunluğu için boş laftan fazlasını sunamayacağını giderek daha fazla gördü. Hükümet, insanların, ekonominin ve işlerinin “ne pahasına olursa olsun” korunacağını ilan etse de milyarlarca liralık vergi gelirinin büyük kısmı endüstri ve ticaret devlerini kurtarmak için kullandı. Sağlık çalışanlarına, süpermarketlerdeki işçilere ve diğer tüm sözde “salgının kahramanları” için hükümetin yaptığı tek şey “alkışlamak” oldu. Ne ekstra ücret ne ikramiye ne de daha iyi çalışma koşulları bu kahramanlara layık görülmedi. Avusturya’daki yüz binlerce kişi bu süreçte işlerini kaybetti. Biz Marksistlere göre, salgın deneyiminin kapitalizmin tüm kurallarını askıya almasa da daha fazla insan güç ilişkilerini sorgulamaya başladı. Hükümetin öncelikleri neler? Bu süreçte kazanılan deneyim bizi bir adım daha ileri taşıyor.

Avusturya Komünist Partisi bu dönem önüne hangi hedefleri koydu?

KPÖ olarak görevimizi kapitalizmin söz konusu çelişkilerini daha fazla vurgulamak olarak görüyoruz. Son aylarda halk arasında daha fazla tartışılmaya başlanan sorulara yanıt vererek, sadece büyük şirketlerin çıkarlarını gözeten “ekonomik kurtarma önlemleri” konusundaki eleştirileri daha fazla derinleştiriyoruz. İlk olarak, burjuva sınıfının muazzam servetinin önemli ölçüde vergilendirilmesi talebini ele alıyoruz. Çünkü bu krizin sonunda fatura ödeyenlerin işçi sınıfı ve yoksul halk tabakaları olmamasını oldukça önemli görüyoruz.

TELEFON ZİNCİRİYLE YARDIMLAŞMA AĞI KURULDU

Avrupa’daki anti-komünist dalganın yoğun hissedildiği Avusturya’nın Graz kentinde son seçimde oyların yüzde 20’sinden fazlasını aldınız ve belediye meclisine girdiniz. Pandemi sürecinde neler yaptınız?

Graz kenti bir bakıma Avusturya Komünist Partisi’nin kalesidir. Avusturya’nın en büyük ikinci şehrinde KPÖ, yerel seçimlerde oyların yüzde 20’sinden fazlasını alarak 2012’den bu yana en güçlü ikinci parti konumuna yerleşti. Şehir yönetiminde orantılı temsil nedeniyle sağcı çoğunluk koalisyonun muhalefeti konumunda yer alsak bile, Komünist Parti olarak yedi üyelik şehir yönetiminden ikisinin sahibiyiz. Meslektaşım Elke Kahr Ulaşım Departmanı’ndan ve ben de Sağlık Departmanı’ndan sorumlu olarak partimizi temsil ediyoruz. Sağlık Departmanı, salgını kontrol altına almak için temas takiplerinde merkezi bir rol oynuyor. İş arkadaşlarım, yurttaşların sağlığını sağlamak ve enfeksiyonun bulaşma hızını kırmak için aylardır sınırları zorluyorlar. Salgının ilk günlerinde, özellikle yaşlıları, bakıma muhtaçları ve göçmenleri koruyucu önlemler için “telefon zinciri” projesini başlattık. STK’lerle birlikte binlerce kişiye ulaşmayı başardık. Bu sayede yardımlaşma ağını büyük ölçüde kurabildik. Bizim özel endişemiz huzurevlerinde yaşayanların korunmasına yönelikti. İlk rahatlamaların ardından, bakıma muhtaç olanlar ve yakınları arasında güvenli görüşmeler sağlayan ziyaret kabinlerinin kurulmasına destek olduk. “İkinci dalganın” başlangıcında, huzurevlerini ve evsiz tesislerini, Komünist Parti fonlarıyla korona hızlı testleriyle donattık. Çünkü bizler, hükümetin sağlayamadığı destek organizasyonuna sadece kenardan durup bakamazdık.

YOKSUL KESİMLERE DESTEK

Graz’da seçmen desteğini hangi adımlarla sağladınız?

Otuz yıldır, Graz’daki KPÖ’nün ana sloganlarından biri “(sadece) konuşmak yerine yardım etmek.” Amacımız, emekçilerin ve yoksul halk tabakasının yanında duran bir güç olmak. Uzun yıllardan beri, kiracılar için kapsamlı danışmanlık ve destek sunuyoruz. Ev sahipleri, işverenleri veya yetkilileriyle herhangi bir sorun yaşayan kişiler de Graz’daki Komünist Parti’ye yöneliyor ve biz de onların sorunlarını çözmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Peki bunu nasıl yapıyoruz? Komünist Parti olarak görevlilerinin siyasi gelirlerinin büyük bir bölümünü sosyal ihtiyacı olan insanlara vermesi zorunluluğu var. 1998’den bu yana 2,4 milyon avronun üzerinde gelirle Graz ve Steiermark’daki binlerce kişiye ve aileye, örneğin kira gecikmesi durumunda yardım ettik. Kararlılığı ve aynı zamanda sosyal örneği aracılığıyla KPÖ, Avusturya’daki güçlü anti-komünizme rağmen Graz ve Steiermark bölgesindeki halk arasında büyük bir güven kazanmayı başardı.

DEVRİMCİ BİR DÖNÜŞÜMDEN YANAYIZ

Parti olarak bundan sonraki hedefledikleriniz neler?

Elbette Komünist Parti olarak toplumumuzun sosyalizm ve komünizm hedefine doğru devrimci bir dönüşümden yanayız. Aynı zamanda, Avusturya kapitalist sınıfının şu anda çoğu eyalette olduğu gibi geniş siyasi ve ekonomik güce sahip olduğunu, işçi hareketinin ise zayıf ve parçalanmış olduğunu biliyoruz. Avusturya’daki sermayenin ideolojik gücü ve onun neoliberal, ırkçı, gerici söylemleri yurttaşların üzerinde çok güçlü bir etkiye sahip. Tüm bunlara cevabımız, emekçi sınıfları bir araya getirmek için günlük yaşamda dayanışma, destek ağları ve direniş kanalları yaratmak. Barış, sosyal haklar, kadın hakları, çevre, LBGT hakları ve şirketlerin gücüne karşı mücadeleyi birleştirerek, Avusturya’da işçi hareketinin yeniden yaratılmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Bu süreci yaratırken iş yerlerinde, mahallelerde, okullarda, üniversitelerde yani hayatın her alanında giderek daha fazla köklenen büyük sermayeye karşı ittifaklar kurmak istiyoruz.