Hem yerli hem milli

MUSTAFA KEMAL ERDEMOL
kemalerdemol@yahoo.co.uk


Ötekileştirmede sınır tanımadığını söylemeye gerek yok. Her geçen gün kendini aşan bir “performans” sergiliyor Recep Tayyip Erdoğan. Önceki seçim propagandalarında adına meydanlara çıktığı partisinin dört yüz milletvekili kazanamaması durumunda “işin” huzur içinde çözülemeyeceğini açık açık söyleyen Erdoğan’ın bu kez “hem milli hem de yerli” vekiller istemesi milliyetçi/ulusalçı ruhları bir hayli okşamıştır kuşku yok.

Ötekileştirmeye yol açacak her ne varsa, toplumun kimi kodlarına da uydurarak ortaya saçmak bir bencillik ideolojisi olan sağcılığın gereği elbette. Tüm farklıkları tek’e indiren yeni kavramımız “yerli ve milli” olmak. Dolayısıyla Erdoğan tarafından “kabul edilebilirlik” ölçümüz de artık bu. Tuhaflığı da pek bir ortada. AKP Cumhurbaşkanı Sümerbank ürünü örneği bir “vatandaş”, “vekil” peşinde yani.

Kast ettiği çok açıktır ki, HDP’li adaylar, biliyoruz. Ancak daha önce sarf ettiği “afedersiniz Ermeni” cümlesi anımsandığında, “yerli ve milli” sayılmayan sadece “HDP Kürdü” değil. “Hatay Arabı”, “İstanbul Ermenisi/Yahudisi” de bu kavramın içine dahil edilebilir pekala. “Hem milli hem de yerliyim” diyen “Kürt” Mehmet Metiner’i geçelim , ben Markar Esayan ne düşünüyor, bilmek isterdim. Bence ziyadesiyle “yerli”dir elbette ama “milli” kabul edildiğini düşünüyor mu? Bu ülkede “milllik” Müslümanlığa (da) dahildir.

Garip gelebilir ancak sağcı zihniyetin de “enternasyonal” bir tarafı var. Kasımpaşalı sağcı Recep Tayyip Erdoğan ile Detroitli sağcı Ben Carson’un zihniyet kardeşliği dikkat çekicidir. Amerikan sağının en büyüğü Cumhuriyetçi Parti’den Başkan adayı olmak için çabalayan Carson da tıpkı Erdoğan gibi “yerli ve milli” olanın peşinde. “ABD Başkanlığına asla bir Müslüman gelmemeli” deyiverdi birden bire. Beyin cerrahı olan Carson’un “milli ve yerli”den anladığı “Hıristiyan” olmak tabii. “Beyaz” olmayı da söylemesini beklerdim ama diyemez çünkü Carson bir “Siyah”. Yani dünün “laik sistem” mağduru Müslüman Kasımpaşalı ile “Beyaz sistemin” mağduru Hıristiyan Detroitli kendilerini “ötekileştiren” dinamikleri kendileri açısından “kabul edilebilirlik” ölçüsüne çevirmişler. “Biz bu ülkenin zencisiydik” diyen Erdoğan, benzeye benzeye “İslamafobik zenci” Carson’a benzeyebilirdi zaten.

Erdoğan da, Carson da toplumlarının genelinin önyargıları üzerine kurulu politika yapan sağcılar. Söylediklerinin toplumun büyük bir kesiminde karşılığı var ne yazık ki. Carson, bir Müslümanın başkan seçilmesinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığını bilmez mi? Ya da Barack Obama’yı gerçekten “siyah” mı sanıyor? Özellikle dış politikasını askerileştirmiş ABD’de “herkes beyaz, herkes, evangelist tarafından, Hıristiyan”dır çünkü. .

“Yerli ve milli” kabul edilmeyenin hareket alanı dardır Türkiye’de. Ama karar mekanizmasına gelmiş her mağduru “Sünni ve Türk” yapan bir sistem olması hasebiyle ABD’ye benzeyen bir memlekettir bizimkisi de. Recep bey “bembeyaz bir Sünni Türk’tür” örneğin.

Irak savaşının en sıcak zamanlarında dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un hobi olarak öküzleriyle ilgilenmekten zevk aldığı yazılmıştı. Daha fazla hobisi olması durumunda Bush’un “yumuşayacağı”nı söyleyen uzmanlar da çıktı hatta. Yani hobi iyi bir şey. Recep beyin ise, peygamber sünnetidir diyerek çakı taşıması hobi sayılır mı bilemem ama ciddi fobileri var. Mağdurken başka, muktedirken başka başka fobiler bunlar. Şu sıralar başta gelen fobisi Kürtler tabii ki.

Sadece seçim meydanlarında edilmiyor bu kelamlar. Zihin koridorları bunlarla dolu zaten. Arkasında yüzlerce yılın birikimi de var. Recep bey “milli”lik içinde görmediği “gayrimüslimliği” dininin “onları dost edinmeyin” öğüdüne bağlayabilir pekala. Carson da İslamafobik/ırkçı söylemlerini Marcos İncili’nde son derece ırkçı sözlerine yer verilen İsa’ya dayandırabilir. Ki, bunların tümü de “milli ve yerli”dir.

Böyle dedim diye aidiyet bakımından “gayri nesebi sahih” sayılır mıyım acaba?

Bir dahaki seçim konuşmasında Erdoğan’dan duyarım bunu. Herhalde.