Google Play Store
App Store

Çehov’dan uyarlanan Treplev, Başak Ertanoğlu ve Ümit Erlim’in sahne dinamizmi seyirciyle buluşuyor. Oyunu ve sektörü anlatan sanatçılar özlük haklarının ve kolektif mücadele bilincinin olmadığını ifade ediyor.

Hepimizin hikâyesi
Fotoğraf: BirGün

Deniz Burak BAYRAK

Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim’in Decollage Art Space’te sahneledikleri, Anton Çehov’un ‘Martı’ oyununun başarılı bir adaptasyonu olan ‘Treplev’, seyircisini bekliyor. Dünyanın en çok sevilen ve sahnelenen oyunlarından birini alışılmışın dışında bir kurguyla ele alan Ertanoğlu ve Erlim, sahneledikleri metinle birçok tartışmaya kapı aralıyor; oyun, “Bu hepimizin hikâyesi” dedirtiyor.

Sanatçılar Rusya’da geçen oyunu mekânın üç ayrı katında ve üç kurguda canlandırıyorlar. Başkahraman oyunun adından da anlaşılacağı üzere, Erlim’in yaşama geçirdiği Treplev. Bir intiharın ardından yaşananlar ve Treplev’in isyanına tanık olduğumuz oyunda adlarını sık sık duyacağımız ve Treplev’in aile üyeleri olduğunu anladığımız kişilerin tanıtılmasıyla başlıyor oyun. İntiharın sebepleri, ilişkileri, dertleri tıpkı bir cinayet mahallindeymişiz gibi sorgular, anekdotlar ve yoğun bir beden dili ile ilerliyor. Treplev’in toplum içinde barınamayıp kendini vurması, annesi Arkadina ile sorunlu ilişkisi, annesinin sevgilisi Trigorin ve sevdiği kız Nina ile oyun temelde dört aksta temelleniyor; bir tanışma gibi. “Treplev sanatla uğraşmak istiyor ama onun bunu gerçekleştirmesine engel ne?” sorusu bizim çıkış noktamız oluyor.

BAŞKA BİR DİLLE KONUŞMAK İSTEDİK

Oyunun kurgu sürecine ilişkin Ertanoğlu, “Eskiye dayanan bir arkadaşlığımız var, birçok noktada da ortaklaşıyoruz. İzlediklerimizde geleneksel biçimi aynı fonda yutturma çabası gördük, başka bir dille konuşmak istedik” derken Erlim’in yanıtı: “Biz bir meta-tiyatro yapmak istedik. Tiyatro üzerine konuşan, oyun içinde oyun olan ve eleştiren bir metindi hayalimiz başta” oluyor.

Treplev için ‘yeni bir biçim denemesi’ değerlendirmesini yaptık. Sanatçılar bunu kabul etmekle birlikle uyguladıkları biçimin Avrupa’da yaygın olduğunu, Türkiye’de böyle ‘mekâna özgü’ iş örneğinin çok olmadığını, bundan oyunun seyircilere yeni bir biçimmiş gibi geldiğini belirtiyorlar. “Fikirleri yakmadan yeni fikirler oluşmuyor” diyen Ertanoğlu, bu yeni biçim algısının insanların fikirlerini yakmamalarıyla ilgisi olduğunu kaydediyor. Ayrıca Treplev’i, Martı’yı hiç bilmeyen seyirciye de ulaşması adına ele aldıklarının altını çiziyor. Zaten ilk perdedeki yapay zekâ ile üretilmiş fotoğraflar aracılığıyla gelişen kısım bu açıdan önem taşıyor; aile ilişkileri oyunun akışını belirliyor. Öte yandan oyun her anında seyirciyle temas hâlinde. Treplev’in gözünden kurgulanan ve baştan sona dinamik ve interaktif bir seyir izleyen oyun, sanatçıların güçlü oyunculuk yetileriyle tam anlamıyla bütünleşiyor. Seyircinin edilgen olmamasına ilişkin Erlim, “Biz beraber akvaryum içindeki bir hikâyeye dalıyor gibiyiz” diyor.

Oyunda zaman zinciri kırılmış. İlerleyen bir zaman yerine eğilip bükülmüş bir zaman anlayışında Treplev’in zihninin katmanlarında adım adım ilerliyoruz. Her katta da bu lineer akışı yıkmakla beraber döngüsel unsurlar serpiştirilmiş. Resim yapılışı, ring kurgusu, döner sandalye gibi.

KOLEKTİF MÜCADELE OLMAZSA OLMAZ

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü; tiyatro sanatçılarının yaşadığı sorunlar, onların hak ve sendikalaşma konularında yaşadıkları ve sahnelerin çektiği ekonomik sıkıntıların gölgesinde buruk bir şekilde kutlandı. Yeri gelmişken bunu da ele aldık. İki sanatçı da tiyatroda fizikselliğin kaybolduğunu, performansın içinin boşaldığını düşünüyor. Pandeminin yıkıcı bir güç olduğunu söyleyen Ertanoğlu, “Biz sanatçıyız, işimiz eğlence sektörü değil. Biz bu işin çalışanıyız” diyor. Oyunculuğun toplum nezdinde iş olarak görülmediğini ifade eden Erlim ise bir süre yaşadığı Londra’da oyuncular sendikasının yapımcılardan daha güçlü olduğu bilgisini paylaşıyor. “Oyuncuları sendika sigortalar ve sahnede başına gelebileceklerden ötürü garanti sağlanır. Bizde buna ilişkin hiçbir düzenleme yok” diyen Erlim, devletin tiyatrocuları güvenceye almamasını, sistemin iyileştirilmesi için daha ne beklendiğini sorguluyor.

Oyuncuların kendi aralarında kolektif bir bilinçle hareket etmemeleri de tiyatro ve sektörü yozlaştıran bir durum. Standartların ortadan kalktığını söyleyen sanatçılar kolektif mücadele ruhunun olmamasının özlük haklarının kazanılamamasında bir etken olduğunu kaydediyorlar. Treplev’de duyumsanan ortak ekip ruhuysa umut veriyor. Enerjisiyle sınırları zorlayan Treplev; 16, 23 ve 30 Nisan saat 20.30’da Decollage Art Space’te sahnelenmeye devam edecek.