Tiyatro Hemhal’in tek kişilik oyunu “N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali”, arayışın peşinde bir yaşamı konu alıyor. Oyuncu Hakan Emre Ünal, “Bana göre Yusuf Umut aslında hepimizin içinde olan bir isyanın var olmuş hali” diyor.

Hepimizin isyanı onda vücut buldu
Fotoğraf: Tara Demercioğlu

Işıl ÇALIŞKAN

Kim olduğunun, nereye ait olduğunun arayışında bir genç, Yusuf Umut. Kendini “Dünya vatandaşı” olarak tanıtıyor, aidiyet arayışı her halinden belli. 16’sından başlıyor hikâyesini anlatmaya, şimdi ise 32’sinde. Hem hayatla hem de kendisiyle bitmek bilmeyen bir mücadelesi var. Akıllardaki tek soru: “N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali”?

Tiyatro Hemhal’in tek kişilik oyunu N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali, Hakan Emre Ünal’ın performansıyla sahneleniyor. Alis Çalışkan ile Ünal’ın birlikte kaleme aldığı oyunu, Ayşe Draz ile Nezaket Erden yönetiyor. Ünal ile Yusuf Umut’un akıbetini konuştuk.

Oyun başlamadan önce Yusuf Umut seyirciyi, seyirci de Yusuf Umut’u tanıma imkânı buluyor. Bu da aslında Yusuf Umut’u seyirci için yalnızca bir oyun karakteri olmaktan çıkarıp gerçeklikle bağdaştırıyor. Bunun nasıl geri dönüşleri oluyor?

Ön oyun aslında bütün ürettiğimiz oyunlarda denemeye çalıştığımız bir biçim. Seyirci girerken de salonda bir enerji dolaşsın istiyoruz belki de. Yusuf Umut’ta bunu bir adım ileri taşıyoruz. Ben oyun başlarken sokakta oluyorum. Çünkü anlattığımız hikâyedeki karakter oyun başlamadan evvel kuliste beklemez, salonda da duramaz. Yerinde duramıyor zaten. Ondan oyuna yarım saat kala ısınmalarımı, çalışmamı bitirdikten sonra alıyorum kolamı, seratomim çok önemli, atıyorum kendimi salonun bulunduğu sokağa… Yürüyorum sokaklarda, oyuna gelen gelmeyen herkesle o şekilde iletişim kuruyorum. Yusuf Umut olarak. Böyle söyleyince iddialı bir deneme gibi durabilir ama gerçekten çok enterasan karşılaşmalar oluyor. Özellikle Hakan Emre olarak beni tanımayanlar, oyunu tam araştırmadan gelenler için bambaşka. Gerçek ve kurgunun karıştığı anlar yaşanıyor. O laflaştıkları, bazen "Bu meczup kim ya" dedikleri kişiyi sahnede görmek kuvvetli bir deneyim yaratıyor izleyenlerde. Oyun öncesinde bir sıcaklık oluyor, oyuna da ve sonrasına da yansıyor bu.

Yusuf Umut’un var oluş hikâyesi nedir?

Ev, aile, okul, asker… Hep bazı kurallarını kabullenmek durumunda kaldığımız bir sistemin içinde buluyoruz kendimizi. Doğduğumuz andan itibaren. Bize öğretilen şeyler başkalarının doğruları. Bu kabul edilen doğruları sorgulamak, değiştirmeye dönüştürmeye çalışmak, kabul etmekten ve adapte olmaktan daha zor. Yusuf Umut tam böyle bir noktada var oldu. Bana göre Yusuf Umut aslında hepimizin içinde olan bir isyanın var olmuş hali. Kabul etmek zorunda kaldığımız şeyleri reddeden, arzu ettiğinin peşinden koşan, sürekli yenilen ama bununla bolca gülerek, bazen dalga geçerek mücadele eden biri. Ne olduğunu tam da bilemediği bir arayışın içinde. Benim için ise bu hikâyeyi anlatma isteği kısaca kendimle ve aile kavramıyla olan meselelerimle ilgiliydi. Bunu belki uzunca başka bir konuşmada açarım. Ayşe Draz ve Nezaket Erden ile paylaştım fikrimi sonra da ortak yazar olarak Alis Çalışkan dâhil oldu. Zihnimde anlatmak istediğim dert bambaşka bir noktaya geldi sayelerinde.

Özgürlük peşindeki Yusuf Umut’un aidiyet arayışı çok güncel bir konu aslında. Aidiyet kavramının arayışla sınırlı kalması Yusuf Umut’un karakterine dair nasıl bir ipucu verir?

Yusuf Umut bir yere ait oldukça oradan kaçmak istiyor ama sürekli de bir aidiyet arayışı içinde farkında olmadan. İçinde doğuştan gelen bir isyan var, bir yandan da geldiği yaşa kadar ona öğretilen etine kemiğine kadar sinmiş ‘’doğrular’’. Yusuf Umut hem hayatla hem de kendiyle bir mücadele içinde. Ondan dolayı aradığı aidiyeti, ortamı, hayatı hiçbir zaman bulamayacak belki de. Yusuf Umut bence arayışın kendisini seviyor, acı çekse de, arkasında enkazlar yaratsa da, kendi de bir enkaza dönüşse de, maddi manevi bir sürü borcu olsa da arayışı devam ediyor, edecek. Onun var oluşu bu arayış üzerine.

Hakan Emre Ünal. (Fotoğraf: Nazlı Erdemirel)Hakan Emre Ünal. (Fotoğraf: Nazlı Erdemirel)

Yusuf Umut kalıplara sığmayan ve sığdırılamayan bir karakter. Seyirci onu bir yandan çok iyi tanıyor ama bir yandan da iç dünyasını merak ediyor. Sizin de Yusuf Umut’a dair meraklarınız var mı?

Onun taşıdığı dertlerin onda birini taşısam mahvolurdum herhalde. Hem sadece kendi derdi de değil başkasını da dertlere sokuyor. Biraz bencil bir yanı da var. Sorumsuz da. Ama şeytan tüyü de var. Kafasının içi sürekli çalışıyor. Kendi kendiyle sohbet halinde. Birilerine anlattığı zaman da susmuyor, durduramıyor kendini. Coşkudan patlayacak. Benim en çok merak ettiğim nereye kadar böyle yaşayabilir insan. Bunca acıyla gülerek katlanmak ne kadar mümkün.

Tiyatroya dair bugün maddi manevi çözülmeyi bekleyen birçok sorun var. Oyunda tiyatrocuların yaşadığı tiyatroda sigorta sorununa değiniyorsunuz. Tiyatro Hemhal olarak yeni oyunlar çıkarması için yeterli imkâna sahip mi?

Biz ülkenin bize sunduğu engelleri değiştirmek, dönüştürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Maddi, manevi bir uğraş içindeyiz yıllardır. Kendimize bir üretim alanı, özgürlük alanı yaratabildik. Bazı engeller hâlâ çok sert bir şekilde karşımıza çıkabiliyor. Biz bu engelleri belli ölçülerde kabul ederek üretiyoruz. Engeller yaratıcılığı, üreticiliği bir yerde değiştiremediğin zaman tetikliyor. Umarız daha iyi şartlar oluşur ülkemizde ve daha başka yapılarda oyunlar da hayal edebiliriz. Kendi sahnemizi kurmak en büyük hayallerimizden.