MEHMET ÖZÇATALOĞLU Koray Avcı Çakman’ın Altın Kitaplar’dan çıkan son kitabı ‘Oyunda Kal’ raflardaki yerini aldı. Koray Avcı Çakman keşfedilmeyi bekleyen bir dünyaya tıpkı bir gün ışığı gibi sızıyor. Biz de kendisiyle dünyasını ve yeni kitabını konuştuk. Çocuk edebiyatının çalışkan isimlerindensiniz. Her kitap, farklı bir konu… Konu seçimini nasıl yapıyorsunuz? Her çocuk bambaşka bir dünya, kitaplar […]

Her çocuk başka dünya

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Koray Avcı Çakman’ın Altın Kitaplar’dan çıkan son kitabı ‘Oyunda Kal’ raflardaki yerini aldı. Koray Avcı Çakman keşfedilmeyi bekleyen bir dünyaya tıpkı bir gün ışığı gibi sızıyor. Biz de kendisiyle dünyasını ve yeni kitabını konuştuk.

  • Çocuk edebiyatının çalışkan isimlerindensiniz. Her kitap, farklı bir konu… Konu seçimini nasıl yapıyorsunuz?

Her çocuk bambaşka bir dünya, kitaplar da yaşamın bir aynası… Çocuklar kitaplarımı okurken gülüp eğlensinler, düşünüp düşlesinler, merak edip sorgulasınlar isterim. Konularımı da buna göre seçerim. Bazen sahibini arayan bir keman, düşlerin peşine düşen bir çocuk, bazen kafadar kuzenler, bir keloğlan bir de eşeği konu olur kitaplarıma.

  • Her kitabın bir hikâyesi var. Söyleştiğim her yazara sorarım; ‘Oyunda Kal’ın hikâyesi nedir, nasıl ortaya çıktı?

Kitabı yazarken sanal dünya, bilgisayar oyunları, Youtuber olma sevdasındaki gençler, cep telefonlarını ellerinden bırakamayanlar ilham verdi bana. “Hiç tanınmamış birinin videoları internet sayesinde tıklanma rekorları kırıyor, Uganda’nın bilmem ne köyünde yaşayan adam tek bir gecede neredeyse tüm dünyanın tanıdığı biri haline geliveriyordu” diyorum bir bölümde. Önce Risk Ormanı, Varvar’ı, Yokol’u, Devsil’i ile gizemli bir kent kurguladım: Varkent! Kahramanlarımız Asım, Mali, Kutay, Melis… Aynı sınıftalar ama birbirlerinden oldukça farklılar. İşin içine süpsüp teli, pıt pıt vidası ile yapılan bir robotu, ağlak mantıyı, logosu ısırılmış limon olan bir teknoloji devini ve haylaz bir papağanı da sokarak kitap boyu merak duygusunu hâkim kılmaya çalıştım. Bir de Bakben ve İzleben var. Bir anlamda onlar kurgunun baş kahramanları.

  • Kahramanımız Asım, bilgisayar konusunda çok yetenekli fakat okulda aynı şekilde başarılı değil. Sistemin aksayan noktası sanırım burası. Neler söylemek istersiniz?

Asım okulda başarısız bir genç değil. Sönük biri, popüler değil. Sistemin aksayan yönüne kitaptan bir alıntıyla yanıt vermek isterim. İnsanlığı taş devrinden alıp da bu çağa taşıyan; soran, sorduran, buluşlara ışık tutan ‘merak’ duygusu teknolojinin ışığıyla aydınlanacağına gün geçtikçe gölgeleniyordu. ‘Kim ne yapmış, kim kiminle nereye gitmiş, kim ne giymiş?’ Merak edilenler sadece bunlardı. Bu yüzden hemen hemen her gün evinin bir köşesinin fotoğrafını, videosunu çekip de sosyal medyaya koyanlar fenomen haline geliyor; Einstein’dan, Edison’dan, Aziz Sancar’dan daha çok tanınıyorlardı.

  • Kitabın sadece teknolojiyi kapsayan bir hikâye olduğunu söylemek haksızlık olur. Dil kullanımındaki özen ve bir bölümde Caner Öğretmen’in Tolga’ya söyledikleri… Dil kullanımı konusunda bir hassasiyet iletisi var burada. Ne dersiniz?

Bernard Shaw “Kendi dilini bilmeyen başka dil öğrenemez” der. Dili edebi zevkle işlediğinizde edebiyat olur. Bir metni yazarken kendimi kurguya kaptırsam da zihnimin bir köşesinde bilirim ki nitelikli çocuk kitabı çocuğun düşünce dünyasını, söz varlığını geliştirir, çocuğun anadiliyle etkileşimini sağlar. Çocuk edebiyatının bir diğer işlevi de geleceğin edebiyat okurunu yetiştirmektir. O yüzden de dil kullanımı konusunda özenli olmalıyız.

  • Kitabın kapağını kapatınca, üzerinde yaşadığımız bu dünyanın büyük bir oyun alanı olduğunu ve bizim ‘Oyunda Kal’mak için sağlam basıp sıkı bir mücadele vermemiz gerektiğini düşündüm. Katılır mısınız?

Kitabın isminde ironi kullandım. Yaşadığımız dünyayı, sanal dünyayla karıştırıp, karşılaştırıp oyun olarak görmeyelim. Oyunlarda değil saatler, dakikalar geçiverince mevsimler değişiyor. Oysa gerçek hayatta beklemek var, sabır var, emek var, duygular var. Yaşadığımız dünyada tek canımız var ve hiçbir anımız boşa harcanmayacak kadar çok değerli. Yanı başından geçerken durup kokluyorsanız bir çiçeği, durup okşuyorsanız bir kediyi, hiç tanımadığınız bir çocukla caddeden geçerken göz göze geldiğinizde içinizde bir sevinç duyuyorsanız bu dünya sizin için de bir oyun alanı değil demektir. Sanal dünyanın oyununda kalabilmek için tüm enerjimizi harcamayalım. Tekrar gökyüzünü görebildiğimiz şehirler, hikâyesi olan binalar, mutlu çocuklar ve ‘gerçek bir yaşam’ için çalışalım.

  • Masaüstünüzde neler var? Merak eden okurlarınıza müjdeleyeceğiniz yeni dosyaları sorarak bitirmek isterim.

Okurlarıma yeni çıkan bir kitabımı daha müjdeleyeyim: Dere Tepe Efsane. Yurdumuzun dört bir köşesinden derlenmiş söylencelerle, okurlarımı zengin kültür hazinemizi keşfe çağırıyorum.

“Dorukları göğe sevdalı dağlar, / Kekik, fesleğen kokulu çayırlar, / Suları coşkun akan pınarlar, / Daracık sokaklarda uzanan taşlar,

Kim bilir bağrında ne hikâyeler saklar” dedim ve tarih boyunca kentlerimizin adlarını ya da ünlerini nasıl kazandıklarına dair ilginç hikâyelere yer verdim. Bursa, Cennet Bura; Zirvesi Karlı, Ağrı; İstanbul Efsane, Çiçeği Lale; Kütahya’nın Çinisi, Çıktı Dünyanın Çivisi; Kıpır Kıpır Hamsi, Trabzon Şehri; İzmir, Keçi Kalesi… bunlardan bazıları.