Bizim ufaklık, gözleri faltaşı, “Nasıl yaa, diyor, neler duydum...” “Neler?” “Birincisi, Amerika’da kadın öğretmenlerle erkek öğrencilerin cinsel ilişkileriyle ilgili haberler...” “Nerde okudun?” “Basında...” “Evet, bir kaç yayın organı bu konunun özellikle üzerine gidiyor...” “Ona geçmeden, bir de esas, çok şaşırdığım... nasıl söyleyeceğim...” “Biz aramızda her şeyi konuştuğumuza göre, sorun ne?” “Yani nasıl bu kadar cahil olabilirim...” “Her şeyi bilemeyiz ama en azından ilgi duyduklarımızı öğrenmek isteyebiliriz...” “Felsefe mi yapacaksın yoksa sorularıma yanıt mı vereceksin!” “Sor...” “Şimdi, bir kadın var bir de erkek, değil mi?” “Değil!” “Hah, değilmiş işte...” “Neymiş?...” “Bir üçüncüsü varmış...” “Var, ne olmuş?!” “Ne demek ne olmuş, haberim yok!” “Ben bu konuya değinen bir yazı yazmıştım önceleri. Babanı adam yerine koyup okusaydın...” “Sanırım küçüktüm daha...” “Doğru.” “Yani şimdi sen kadın erkek eşitliğini savunurken, üçüncüsüyle ne yaparsın? Ne yapıyorsun?...” “Erkek egemen toplumda, bu düzende efendilerimizin yönettiği dünyada cinsler arası eşitlikten söz etmek elbet de olanaksız. Onun için eşitliği isteyenlerden, buna inananlardan değilim...” “Haydaa, kadın daha mı ezilsin yoksa?” “Hayır, önce kadın egemen olsun, sonra eşitliği düşünürüz...” Yani erkeklerin burnu sürtünsün biraz?” “Nasıl basitleştirebiliyorsun olayları birden?!” “Ama gene kafamı allak bullak ettin... Hem şu üçüncüyü anlatmadın...” “Erkek, Dişi, bir de üçüncü cinsiyet Erdişi, yani hem erkek hem de dişi üreme organları olan Hermafrodit denilen çift cinsiyet...” “Nasıl oluyor ki? Çift cinsel organlı insanlar. Çok zor; kendini hem kadın gör, hem erkek...” diyor. “Sözü edilen, kişinin kendisini çift cinsiyetli olarak duyumsaması değil, bilimsel olarak nedeni çözülmemiş olsa da iki cinse ait organlarla doğması, sağlıkbilimsel somut bir gerçek. Tıp dünyasında hermaphrodite olarak adlandırılıyor.” diyorum. “O ad nerden?” diye soruyor. “Sözcük olarak hermafrodit Yunan söylencebiliminde(mitoloji) Tanrı Hermes ile Güzellik Tanrıçası Afrodit’in adlarından gelmekte ve alıntılarsak özeti şöyle:

Afrodit ile Hermes’in bir oğulları olur. Adını Hermafrodit koyarlar. Afrodit, oğlunu herkesten gizlemek için onu İda dağının perilerine emanet etti. Periler onu ormanda büyüttüler. Çocuk dağlarda, ormanın ıssız köşelerinde dolaşmaktan hoşlanırdı. Bir gün duru tertemiz bir gölün kıyısına geldi. Hava çok sıcaktı. Üzerindekileri çıkarıp hemen suya girdi. Bu gölün Salmakis adında bir perisi vardı. Gölde yüzen yakışıklı delikanlıyı görünce, kız ona vuruldu. Hemen Hermafrodit’in karşısına çıktı ve ona duyduğu sevgiyi dile getirdi ama delikanlı onu ciddiye almadı. Salmakis buna aldırmadı ve yineledi. Ona sımsıkı sarılıp ondan kendisiyle kalmasını istedi. Ancak Hermafrodit böyle bir şey yapmayacağını söyleyerek onun kollarından sıyrıldı. Bunun üzerine Salmakis tanrılara yakardı. ‘Ey tanrılar, emir veriniz, ne ben ondan ayrılabileyim, ne de o benden. Hiç kimse bizi birbirimizden ayıramasın!’ Tanrılar sonunda Salmakis’in yakarışına yanıt verdiler ve ikisini tek bir beden haline getirdiler ve o günden sonra hem erkek hem de kadın olarak tek bir bedende yaşamaya başladılar.

“Vay ya, şiir gibiymiş...” diyor. “Aşk...” diyorum.

“Şöyle bilgiler de var: Aileler böyle olduğunu duyunca yeni doğan çocuklarını bırakıp hastahaneden kaçıyorlar. Gidip aileler geri getiriliyor. Ancak çocuklarını almak istemiyorlar. Bunu bir ayıp, bir yüz kızartıcı şuç gibi algılıyorlar...”

“Eğer ben de öyle doğmuş olsaydım, kimliğimde cinsiyetime ne yazılacaktı?”

“Her türlü cinsel ayrımcılığa son...” “Bırak şimdi. Sen ne yapardın, saklar mıydın beni çevrenden, utanır mıydın benden, ne derdin bana?...”

“Yalnızca, özel bir insan olduğunu söylerdim...”