Hiçliği sorgulayan resimler

İbrahim Karaoğlu

Yaratıcı edimini tutkuyla, kendi biçemiyle sürdüren; sorgulayıcı bir sanat anlayışıyla, şaşırtıcı, özgür resimler üreten bir sanatçı Raşit Altun. Totaliter, sınırlayıcı, buyurgan, üretim ve tüketimi artırmak için doğayı yaşanılmaz hale getiren distopyaların fethettiği yaşamı, umut dolu bir karşı duruşla betimleyerek yansıtıyor yapıtlarında. İstanbul, Maji Art Galeri’de açtığı son sergisi “Kayıp Cennet”te; unutulmuş bir geleceği ve doğanın bellek yitimini sorguluyor. Düşlerini, soluğunu, cennetini yitirmiş doğa için yakarılar ve gizil umutlar yüklüyor resimlerine.


Her sergisini özel bir konseptle sunuyor. Duygu, düşünü ve sezilerle oluşturduğu manifestoları var her sergisinin. “Kayıp Cennet”in manifestosunda; “Savaşlar, doğal afetler, yıkımlarla kayboluyor ütopyalarımız. Hızlı, geri dönüşü zor değişimler, dönüşümler yaşanıyor yeryüzünde... Zygmnut Baum’un ‘akışkan modernite’ kavramını çok önemsiyorum. Yaşadığımız her şey fazlasıyla akışkan. Bu beni çok etkiliyor. Sürekli bir güvensizliğin, geçiciliğin, yersizliğin, aidiyetsizliğin, öngörmezliğin içinde dolanıyoruz. Belirsizlik yoruyor, korkutuyor insanları. Pandemi döneminde yaşadığımız belirsizlik hissi gibi yıpratıcı. Bir büyük belirsizliğe doğru savruluyoruz. Mevcut duruma göre bir davranış geliştiremeden yeni belirsizlikler oluşuyor... Çok çabuk tüketilen kimliklerin, anlık hazların hayal kırıklığını, korkularını yaşıyoruz. Gözetlenen, sınırlı hayatlara zorlanan bir gerçekliğin içindeyiz. Kaybettiklerimiz çoğalıyor ve ‘Kayıp Cennet’imizi arıyoruz.” diyor.

USANÇLI YERYÜZÜ NOTLARI BU RESİMLER

Resimlerinin menzili “Kayıp Cennet”. Metaforlarla dolu. Her şey hiçliğe dönüşmüş sanki. Gökyüzündeki kaos hiçliğin üstüne örten mahrem bir örtü gibi. Sonsuz bir karmaşa var. Kalabalıkta yitmiş insanlar ve huzursuz bir sessizlik... üstte yoğun, renkli gölgeler gibi dolanan kasvetli, sarkık bulutların üstünden bakıyor dünyaya. Bulutlardaki renkler güneşin merceği olmuş ancak hiçbir renk süzülmüyor aşağıya. Ve altta teni duygusuzlaşmış, çölleşmiş, suskun, dilsiz, sonsuz bir doğa uzanıyor; ağaçsız, kuşsuz, böceksiz, çiçeksiz, kımıltısız, ırmakları kurumuş, gölü ve denizi yitik, susuz bir doğa. Böylesi edilginleşmiş bir doğanın içinde hiçleşen insanlar gizemli bir ıssızlığın içinde. Her yapıtını dolayımlayan imgeler bulutların kafesinin altındakini sezdiriyor. Her yapıtının görsel dili izleyicisini imgelerin, simgelerin içine çekiyor. Yüzü usançlı yeryüzü notları bu resimler. “Hiçleşip gidecek olan biziz; toprak, yeni bir bilinç gelip de kendisini uyandırana dek baygın uykusuna devam edecektir.” söylemini çağrıştırıyor Jean-Paul Sartre’ın.

YAKLAŞTIKÇA BÜYÜYEN RESİMLER

Distopya ve ütopyanın kesişiminde duruyor resimleri. Bu bağlamda yansıtıyor düşlerini. Varoluşumuzu tehdit eden süreçlere karşı çıkan, yaşama anlam ve değer katma üzerinden çıkarımlarla yapıtlarının örüntüsünü oluşturan bir sanatçı Raşit Altun. Tuvallerinin orta ve alt bölümünde varlığı hiçleşenler, üstte ise bin bir renkle, umutla yaşamın sihirli gerçekliği var. Ekolojik çöküşe karşı yaşamın varlığını, sürekliliğini yansıtıyor. Bilinçli bir umutla dönüştürüyor düşlerini. Bu dönüşümün denemeleri “Kayıp Cennet” sergisindeki yapıtlar.

İç bükey bir ayna gibi resimleri, yaklaştıkça devleşiyor her şey. Ayrıntıların içinde dolaşıyoruz sanki. Raşit’in resimlerini okurken, Erich Fromm’un bir kitabının içinde yer alan, eski bir ahitten alıntıladığı bir sözü anımsadım: “Yaşayan her şeye katılan kişi için vardır umut.” Raşit’in resimlerindeki umut da bizi yaşamın sürekliliğine, değişimine dahil ediyor, katıyor ve özgür bir ekolojik yaşam düşüyle sarıp sarmalıyor içimizi. Distopyanın içindeki kara umutsuzluğu soğurarak, bin bir ışık dolu renkle özgürleşmiş bir dünya yaratmaya çalışıyor. Ve özgürleştiriyor izleyicisinin düşlerini.