‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’ oyununun yönetmeni Şule Ateş, “Dünya ile birlikte gösteri sanatları da hızla değişiyor. Yöntem, form, yaklaşım, malzeme sürekli değişiyor ama ‘hikâye’ ile kurulan bağ değişmiyor” diyor.

Hikâye, zamana meydan okuyor

Işıl Çalışkan

Tiyatroya gönül vermekle yetinmeyip aynı zamanda farklı tekniklerle ülkemizde tiyatronun gelişmesine de olanak sağlayan bir isim Şule Ateş. 1996 yılından beri metinleri sahneye taşıyan Ateş, yönettiği gösterilerin yapımcılığını da üstleniyor. Gösteri sanatları alanında, çok sayıda etkinlik ve organizasyonun küratörlüğünü ve koordinatörlüğünü yaptı, yapıyor. Kasım 2017’de açtığı Cihangir Akademi’nin sanat yönetmenliğini yürüten Ateş, atölyeler organize ediyor ve ders veriyor. Aynı zamanda Pınar Göktaş’ın tek kişilik oyunu Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’un yönetmeni Ateş ile 7 Mart Pazar günü 21.oo’de, yeniperform.com’da gösterilecek oyunu ve diğer projelerini konuştuk.

► ‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’ oyunu ismiyle de hayatın gerçeklerine bir selam çakıyor. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kimliğinin kabülünün sorgulayan oyunun hikâyesini sizden dinleyelim…
Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’un metni, zaman zaman kurmaca ile destekleniyor olsa da oyuncu Pınar Göktaş’ın kişisel hikâyesine dayanıyor. 90’larda Samsun’da yaşayan, aşk filmlerindeki ‘mükemmel uyum’ fikriyle büyülenen ve ‘hayatının aşkını’ bulmaya karar veren meraklı ve girişken bir kız çocuğunun aşkı arayışını, cinselliği keşfedişini, kendi çocukluğu ve gençliği boyunca yaşadığı romantik ilişkiler üzerinden anlatıyor. Hikâye, doksanlı yılların sonu ve iki binli yılların başına yayılıyor ve seyirciyi dönemin romantik filmleri, vintage objeleri ve pop starı Tarkan’ın hit şarkıları arasında dolaştırıyor. Oyunu, Pınar’ın kişisel hikâyelerini sahne üzerinde çalışarak ve doğaçlayarak geliştirdik. Bu bir reji yöntemi aslında… Avrupa Tiyatrosu’nda ‘Devised Theatre’ olarak tanımlanıyor.

ÇEVRİMİÇİ OYUN DENEYİMİ HEYECANLI BİR KEŞİFTİ

► Geçtiğimiz günlerde ZOOM üzerinden bir gösterim gerçekleştirdiniz. Bu deneyimi nasıl anlatırsınız?

Online oynamak, heyecanlı bir keşif oldu bizim için. Hikâye Anlatıcılığı, seyirci ile kurduğu ilişkiyle şekillenir. Pınar zaman zaman seyirciyle karşılıklı muhabbet de ediyor sahnede. ZOOM’da da bunu yakalamak istedik fakat seyircinin büyük bölümü kamerasını açmadan izlemeyi tercih ediyor. ZOOM’un yapısı gereği mikrofonları da açamıyoruz. Yani seyirci ile yoğun bir spontane etkileşim fikrini unutmamız gerekti. Onun yerine, ZOOM’a cep telefonundan bağlanarak, hareketli kamera kullanımı ile oyuna farklı bir devinim kazandırdık. Rejiyi, ev mekânına ve telefon kamerasına uyarlamış oldum. Tiyatroyla film arasında yeni bir ara tat yakaladığımızı düşünüyorum. Oyuna yakıştı. Pınar’ın kendi hikâyesini anlatarak seyirciyi kendi evinde dolaştırıyor olması, doğal oyunculuğuyla birleşince, farklı bir samimiyet çıktı ortaya. Reality Show gerçekliğine benzer bir deneyim denebilir belki. 7 Mart’taki oyunumuzda, ZOOM’un arka fon, chat gibi bazı özelliklerini de kullanacağız. ZOOM ve benzeri uygulamaların alt yapısı ve tasarımı, gösteri sanatlarının ihtiyaçları doğrultusunda geliştikçe, çevrimiçi gösterimler git gide daha da keyifli olacak.

► Tiyatronun doğası gereği çevrimiçi gösterime uygun olmadığı konusundaki eleştirilere ne dersiniz?
Bugün artık gösteri sanatlarında, ‘dijital dramaturji’den söz ediliyor. Dramatik eylemin merkezinde, artık seyirci değil, ‘katılımcı’ yer alıyor ve seyircinin, ‘oyun kurucu’ olarak, bizzat katıldığı etkileşimli performanslar tasarlanıyor. Whatsapp’ta geçen performanslar üretiliyor, podcast için tasarlanan dramatik hikâyelerin daha sonra dizisi çekiliyor. Gerçek mekân ile dijital mekânın, gerçek karakterlerle sanal karakterlerin performans içinde birlikte var olduğu ‘hibrid’ performanslar yaratılıyor. Dünya ile birlikte gösteri sanatları da hızla değişiyor. Değişmeyen şey ise ‘hikâye’. Bütün dramatik sanatların merkezinde yer alan hikâye… Yöntem, form, yaklaşım, malzeme sürekli değişiyor ama insanın ‘hikâye’ ile kurduğu bağ değişmiyor. Buna tutunabilir ve hikâye anlatmanın yeni yollarını araştırabiliriz.

► Hibrit performans projesi üzerine çalıştığınızı biliyoruz. Ülkemizde pek bilinen bir yöntem değil bu. İzleyici alışılagelmişin dışında ne izleyecek?
Fiziksel mekânlarla, dijital ortamları birlikte kullanan, seyircinin bir oyun(game) kurgusu içinde oyuna katıldığı, sosyal medya uygulamaları, yotube videoları gibi birçok farklı kanalda, seyirci/kullanıcıların katkısıyla gelişen bir performans üzerine çalışmak istiyorum. Bir ekiple bu süreci araştırmak istiyorum. Henüz proje aşamasında bir fikir bu… Gerekli desteği bulabilirsem bu bahar başlayacağım.

TİYATROCULARIN HAK KAYBINA DİKKAT ÇEKTİM

► Altı farklı oyuncunun karantina sürecini anlatan “Karantina2020 Video Performans Serisi” isimli bir proje yönettiniz. Oldukça ilgi çekici olan arşivlik proje ile ne amaçladığınız konusunda bizi aydınlatır mısınız?
Benim için, öncelikle ‘dijital dramaturgi’ üzerine bir araştırma ve keşif süreciydi bu proje. Aynı zamanda, tiyatro alanı çalışanlarının, karantina kısıtlamaları nedeniyle uğradığı hak kaybına dikkat çekmeyi hedefleyen sosyal bir projeydi. Çeşitli dijital montaj programlarını kullanarak, oyuncuların karantina dönemlerini anlatan, 6 kısa hikâyeyi, yine oyuncularla birlikte tasarladım ve çektim. Cihangir Akademi Youtube kanalından izlenebilir. Prova, çekim ve montaj sürecini çevrimiçi olarak yürüttüm. Çekimleri oyuncular kendi cep telefonlarıyla yaptılar. Hepimiz için, son derece eğitici bir süreç oldu. Bu projede edindiğim tecrübe, Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’un çevrimiçi uyarlaması sırasında çok işime yaradı.

► 2016 yılından beri “Cihangir Akademi”nin sanat danışmanlığını yürütüyorsunuz. O cephede işler nasıl gidiyor?
Cihangir Akademi sanat yönetmeni olarak, 2017 yılından beri atölyeden çok eğitim ve tasarımı birleştirdiğim laboratuvar çalışmaları organize etmeyi tercih ediyorum. ‘Performans Tasarım Akademisi’; ‘Hikâye Anlatıcılığı Üzerine Eğitim, Üretim ve Gösterim’, ‘Stanislavski’den Günümüze Oyunculuk Yöntemleri’ başlıklı eğitim programları yaptım. Bunların hepsi master düzeyinde çok özel bir içeriğe sahip eğitim programları aslında fakat bir buçuk iki yıla yayılması gereken bu programları ben, ne yazık ki iki, üç aya sıkıştırmak zorunda kalıyorum, yine maliyet sorunları nedeniyle. Pandemi nedeniyle de bu eğitimlere ara vermek zorunda kaldık. Solo Performans Tasarımı üzerine, tek kişilik atölyeler yapıyorum şu sıra.