Psikolog Cordelia Fine ‘Kral Testosteron’ görüşünün artık sanrıdan ibaret olduğunu gösteriyor, testosteronun erilliğin hormonal özü olmadığını savunuyor.

Hoşça kal kral!

Duygu ERGÜN

Oğlan çocuğuysanız, odanız daha siz dünyaya gelmeden mavilere bulanmış, oyuncaklarınız çoktan maskülen tarzda seçilmiştir. Yaramazlıklarınıza karşı ailenizin tahammül sınırı yüksektir; bir oğlan çocuğusunuzdur, ne de olsa siz oğlanlar böyle büyürsünüz. Olup olmadık yerlerde amcalarınıza pipinizi göstermeye de hazır olun! Bir kız çocuğuysanız da pembe renkle, tütü eteklerle ve son derece feminen oyuncaklarla donatılmış bir odayla karşılaşabilirsiniz. Size her zaman kibar olmanız, “kız gibi” davranmanız telkin edilir. Aynı zamanda iffetli olmalı ve mahrem yerlerinizi kendinizden bile sakınmalısınız!


Bebeklerin cinsiyeti her ne kadar anne rahminde belirlense de asıl ayrım toplumda başlıyor. Birçok insan için biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet rollerine uzanan bir yolun başlangıcı olabiliyor. Peki, tüm bu sözde cinsiyetler arası farkların sebebi tek bir hormon, testosteron olabilir mi? Psikolog Cordelia Fine, İrene Kitap tarafından okurlarla buluşturulan Kral Testosteron kitabında işte bu soruya yanıt arıyor.

KRAL TESTOSTERON’UN SOYU ARTIK TÜKENDİ

“Geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi yanlış temsil eden, bilimsel araştırmaları yanlış yönlendiren ve eşitlikçi olmayan bir statükoyu pekiştiren Kral Testosteron’un soyu artık tükendi. Ona hoşça kal deme ve önümüze bakma zamanı geldi…”

Fine, testosteronun erilliğin hormonal özü olmadığını savunduğu çalışmasına böyle çarpıcı bir giriş yapıyor. “Tüm bu farklılıkların sebebi, sözde cinsiyetler arası farkların sebebi tek bir hormon, testosteron olabilir mi?” sorusuna ise, tahmin edileceği gibi çok kesin bir şekilde “Hayır” yanıtını veriyor. Çünkü Fine, cinsiyet algısına dayanan bu büyük kültürel yanılgıyı evrim, psikoloji, nörobilim, endokrinoloji ve felsefeye dayalı feminist bir bakış açışıyla çürütmeyi başarıyor. Günlük hayattan örnekler ve bilimsel araştırmalarla Kral Testosteron görüşünün artık bir sanrıdan ibaret olduğunu gösteriyor ve testosteronun erilliğin hormonal özü olmadığını savunuyor.

Yazının girişinde tahayyül ettiğimiz toplumsal cinsiyete dayalı olaylar, insana özgü durumlar. Ancak Fine, eğer istersek bu konuda benzersiz bir değişme kapasitesine sahip olabileceğimizi söylüyor. Çünkü bu önyargıların bilimle değil, değerlerimizle ilgili olduğunu belirtiyor ve “Kral Testosteron’u suçlamayı bırakmanın zamanı geldi: çünkü o kral öldü” diyor.

OYUNCAK PAZARLAMA SEKTÖRÜNÜN ROLÜ

Evrimsel tarihimiz boyunca yetiştirmenin “yolu” konusunda kapsayıcı bir fikir birliğine varmayı açık bir şekilde başaramadık. Bu yüzden her yeni doğan insan, gelişim sisteminin zorunlu bir parçası olarak toplumsal cinsiyet yapılarını miras alıyor: Cinsiyet klişeleri, ideoloji, roller, normlar ve hiyerarşi ebeveynler, akranlar, öğretmenler, giyim, dil, medya, rol modeller, organizasyonlar, okullar, kurumlar, sosyal eşitsizlikler ve tabii ki oyuncaklar aracılığıyla aktarılıyor. Fine’ın araştırmalarına bakarsak, “oyuncak pazarlama sektörü, gelişimsel sistem aracılığıyla cinsiyeti işleyen pek çok zincirden yalnızca biridir”. Ancak “her şeyin azar azar etkisi vardır ve türünün sayısız küçük örneğinden birini oluşturur. Bu yüzden her biri -pembe paketlenmiş bir oyuncak bebek, cinsiyetçi bir şaka, yalnızca erkeklere özel bir panel- önemsiz, elle tutulamaz birer etki gibi görülebilir. Görünüşte küçük olan bu cinsiyetçilik noktalarını dile getirmek işte bu yüzden önemlidir.”

Günümüz ebeveynlik süreçlerine baktığımızda yaygın olan bu cinsiyet klişelerinin hâlâ geçerli olduğu açıktır. ‘Cinsiyet partisi’ adı verilen organizasyonlarla tabiri caizse doğmamış çocuğa don biçiliyor. Mavi ya da pembe, araba ya da bebek, ‘dişi beyni’ ya da ‘erkek beyni’ gibi ayrımlar tam göbekten kavrıyor algımızı. İşte tam da bu sebeple, Fine’nın da dediği gibi “Kral Testosteron’u suçlamayı bırakmanın zamanı geldi”. Artık cinsiyet ayrımının bizi değerlerimizle bağladığı bağı kesip yüzümüzü bilimin gösterdiklerine dönme zamanı…

Kral Testosteron, cinsiyetin ve toplumun o tanıdık, makul, yaygın ve güçlü hikâyesi. Evrim, beyin, hormonlar ve davranışlar hakkında birbiriyle bağlantılı iddiaları bir araya getirerek toplumların kalıcı ve inatçı cinsiyet eşitsizliklerinin ikna edici bir izahını sunuyor. Okuru, anlayanı bol olsun…