Bir yıl önce yazmıştım son mektubumu sana... Seni bizden koparan karanlığa dair soluk bir mum ışığı hissedebilseydim, senin sessiz yakarışlarına yanıt alabilseydim...

Bir yıl önce yazmıştım son mektubumu sana... Seni bizden koparan karanlığa dair soluk bir mum ışığı hissedebilseydim, senin sessiz yakarışlarına yanıt alabilseydim, adaletin zerresini umabilseydim eğer, sevgi evreninde bıraktığın o kocaman eksikliğinden, ne çok sevildiğinden, özlendiğinden, dostlarından, sana dair 'keşke'lerden söz edecektim. Veya iç sıkıntılarımı tuşlara vurup öfkemi beyaz sayfalara boşaltacaktım; kederlerin arttığını, haksızlıkların tavan yaptığını, katillerin aşikâreliğini, yoksulların çaresizliğini, yasaların acımasızlığını, çocuk ölümlerindeki artışı, başıboş bombaların savrulduğunu, barışın çok uzak bir ihtimal olduğunu... Yani senin bildiğin, yaşadığın, bitmesi için mücadele ettiğin karanlık iklimin bıraktığın günden beri azalmadığını, aksine pik yaptığını anlatacaktım sana. Olmadı! Tesellisi, telafisi olmayan koparmışının ardından elimizden 'adalet'te alındı.

Yıllardır sergilenen tümüyle 'organize işler' nasıl münferit olay olarak değerlendirildiyse, seni sırtından vuranlar da 'kendiliğinden' katil olmuşlar(f) Hiç kimsenin etkisinde kalmadan, tek bir yardım bile almadan! Oysa yakalandıkları gün ne demişti birisi "Gizli saklımız yok! İlan edecektik zaten". Yani alkış bekledikleri tek bir ablaları, ağabeyleri bile yokmuş etraflarındaO) Hal böyle olunca, isim, ast, üst, organizasyon, örgüt, derin, ne varsa örtüldü kapkara fonlarla. Besleyen, büyüten, yetiştiren, yataklık eden, hazırlayan, el veren, vaat eden, neden olan, azmettiren, göz yuman, sorum(lu)suz, bil(en)meyen, duyup es geçen, kayıran, arka çıkan, sırt ovan, sırtlan, yılan ve bilcümle organizma çıkamadı gün ışığına... Olay tümüyle münferit ya, ne gerekvardı daha fazla kurcalamaya?

Bir yıldır yaşananlar aynı şekilde devam edecek... Yani, karanlığın yoğunluğuna yenik düşecek düşler, hayaller, umutlar ve sevinçler... Ne baharın ılık dokunuşları değecek tenimize eskisi gibi, ne de yağmur taneleri bereket taşıyacak toprağa. Kar küsecek, örtmeyecek artık kirleri beyazıyla. Kuşluk vakitleri karanlığa devrilecek, gün yaşanmadan bitecek. Güvercinler tedirgin, ürkek, bir o kadar yaralı. Gökyüzüne kavuşmaları engellenecek. Dönüp, dolaşıp vardığımız yer hep aynısı olacak. Eskiye takılıp kaldıkça gelecek bizden uzaklaşacak. Her yeni güne başlarken umut ertelenecek, belki de tümüyle kopup gidecek sis bulutlarının arasına. Öğüten çarklıların dişlilerine kaptırdığımız ayaklarımızı kurtarıp öne atamayacağız adımlarımızı. Yenilenmenin şartı 'zamanın etrafında salınmaktan kurtulmak' ise, bu döngüyü kırmak için, senin için, bizim için, geleceğimiz için, bereketin küçük bir damlası için, mum ışığı kadar bir aydınlık için 'adalet' istiyoruz sadece.

Toplum bu organizmalarla yüzleştiğinde, hesap sorulduğunda, yeni karanlıklar boy vermeye cesaret edemeyecektir, biliyorsun. Analar karanlığı tanıdığında çocuklarını koruma, yaşatma şansları olacak. Bebekler caniye dönüşmeyecek. Gençler 'Nasılsa alkışlayanlarım, besleyenlerim var!' deyip yeni cinayetlere teşebbüs etmeyecek. Namusun, onurun, mazlumun, mağdurun, maktulün katilden daha değerli tutulduğunun altı çizilecek. Demokrasinin 'd'si büyük harfle yazılabilecek. Senin kanın hala o kaldırımda ilk andaki gibi sıcak kalmayacak.

Sana ve geleceğimize borcumuzu ödemek için 'Adaletin seni bulmasını' istiyoruz Hrant. Teferruatlarla uğraşmak değil, seni sadece onurunla, insanlığınla, sevginle, dostluğunla, kardeşliğinle anmak istiyoruz... Çok mu?

ESRA KAHRAMAN