Hrant 'Mücadeleye devam' derdi

KONUK YAZAR: Selina Doğan - CHP İstanbul Milletvekili

2015 yılının Paskalya günü, 5 Nisan’da Yeşilköy Kilisesi’nde iken partimizin genel merkezinden gelen bir telefonla başladı her şey. Milletvekili adaylığımın kesinleştiği, evrakları sunmam gerektiği söylendi. Oğlum Deran sadece 17 aylıktı. Mesleğe ara vermem, İstanbul-Ankara hattındaki yaşamımı organize etmem ama en çok da cesaret etmem gerekiyordu. Egemenin dünyasında, erkeklerin dünyasında "öteki" olarak darbe almadan var olmam gerekiyordu.

7 Haziran seçimleri yapılmış, hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamış olsa da Meclis 1980 Darbesi’nden beri en kozmopolit yapıya kavuşmuştu. Özelde, 3 Ermeni milletvekili Meclis’e girmeyi başarmıştı. Hem Türkiye’de hem de uluslararası camiada memnuniyetle karşılanan bu gelişmeyi Hrant dayday* göremedi. Görseydi eminim içi içine sığmazdı...O vakit, hiç göremediği tornigi* Saren 1 yaşını geçmiş Deranig’le arkadaş olmuştu bile…

Peki, bizlerin seçilmesinde onun hiç mi payı yoktu? Kuşkusuz vardı. Bu ülkede Ermenilerin dertlerinin görünür olmasında, hasmane olmayan cümleler içinde kullanılmalarında, yaşarken de aramızdan alınışından sonra da yarattığı farkındalıkla bize verilen görevde muhakkak payı vardı...

Ardından Türkiye, sanki düğmeye basılmışçasına bir şiddet sarmalının içine girdi. 1 Kasım'da seçimler yenilendi. Biz de yeniden seçildik. Ama bu kez hava ağırlaşmış ve kararmıştı.

Öyle ki, Cumhuriyet tarihinde kıdemli bir milletvekilinin dahi yaşamadığı kadar kaotik olay birbirini izledi. Şiddet sarmalının ortadan kalkarak istikrar geleceği vaadiyle yapılan erken seçimin ardından, Güneydoğu’da toplumu derinden sarsan ve iki ilçenin neredeyse haritadan silinmesine kadar varan çatışmalı bir süreç, Cumhuriyet tarihinin gördüğü en ağır katliamlar, aniden gerçekleşen bir "sivil darbeyle" hükümet değişikliği, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Meclis’in sistemli şekilde işlevsizleştirilmesi ve itibarsızlaştırılması, uluslararası krizler, ardından Ankara’da Meclis’in hemen yakınındayken yaşadığım darbe girişimi, OHAL ilanı, yüz binlerce kişinin işten atılması, gözaltına alınması, tutuklanması, gazetelerin ve TV’lerin kapatılması, muhalif birçok kişinin çeşitli bahanelerle cezaevlerine gönderilmesi, ekonomik kriz, AB ile ilişkilerin gerilmesi ve şimdi de Anayasa değişikliği ile tek insan rejiminin taşlarının döşenmesi...

Milletvekili olarak tüm diğer milletvekillerimiz gibi ama özelde kimliğimden ötürü sürekli ve sistemli olarak nefret söylemlerine maruz kalmak. Her gün "bir ülkede bundan daha kötü ne olabilir" derken ertesi gün daha kötüsünü yaşamak. İşte büyük umutlarla, heyecanla başladığım görevden bir buçuk yılda payıma düşen, böyle bir Türkiye oldu.

Evet, yüzlerce yıldır farklı etnik kimliklere, farklı inançlara ev sahipliği yapan coğrafyamız, tek sesli ama suskun ve renksiz bir hale getirilmek isteniyor. Tüm çıkış kapıları tutulmuş bir labirent gibi. İmkanı olanlar yeni yaşamlar kurmak için kendilerine haritadan hiç değilse bir nebze nefes alabilecekleri yeni yaşam alanları arayışında.

Azınlıklar da öyle. İbadethane kapılarındaki onlarca polis ve TOMA’larla hâlâ bayramlarımızı kutlasak da yine tarihin bizi nar taneleri gibi dağıttığı günlerdeyiz. Büyükannelerimden daha şanslıyım evet, ama annemden daha şanssız.

Peki Hrant dayday yaşasaydı ne derdi? Aradan geçen 10 yılda adaletin daha da adaletsiz, eşitliğin daha da eşitsiz, huzurun daha da huzursuz, barışın daha da küskün olduğu bu günlerde o ne derdi bizlere?

“Bu ülke bizim, geleceği geçmişten koparmayalım, var gücümüzle Saren için, Deran için mücadeleye devam kızım” derdi. Biliyorum, eminim.

Toprağı bol olsun, ışığı hiç sönmesin.

*Dayday: Sevilen ve saygı gösterilen büyükler için kullanılır ve Ermenice “dayı” anlamına gelir.

*Tornig: Torun