Hukuku olmayanın  çizgisi olur mu?

DİNÇ ÇOBAN

7 Haziran seçimlerinin ardından merak, niyet ve sessizlik hâkim sokağa. Herkesin gönlünden geçen bir koalisyon, siyasetin derin kulislerinde de hareketlilik var. Dört partinin kurmayları renk vermese de hararetli bir faaliyet olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hararetin şiddeti her parti için farklı ama yine de bunu iki grupta toplamanın daha doğru olacağı düşüncesindeyim.

AKP'Yİ HESAP VERME TELAŞI SARDI

Harareti en yüksek parti AKP.

Yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları (3Y) kaldıracağını iddia ederek tek başına iktidar olan, 2002’den beri yürüttükleri politikalarla toplumu kutuplaştıran, zalim ve şımarık yönetimleriyle hukuk tanımayan, yandaşlarından, işbirlikçilerinden başkasını yurttaş saymayan, tanımadığı yurttaşlarını sokağa çıktıkları için katletmekte beis görmeyen ve son olarak 17-25 Aralık operasyonlarıyla hırsızlıkları ortaya çıkan AKP, şimdi hesap verme telaşında.

EN MÜTEVAZİ HDP, EN MAĞDUR CHP

CHP ve MHP’nin kısa iktidar ortaklıklarını saymazsak bu ikinci grupta yer alan üç parti, yani CHP, MHP ve HDP ise iktidara özlem duyuyor.
Yerel yönetimlerde de zayıf olan MHP’nin tabanı gerçek bir iktidar özlemi içinde.

Seçimlerde barajı yıkarak Meclis’e giren HDP, grup içinde en rahatı. Zira, hem yerel yönetimlerde bölgesel de olsa tabanıyla buluştu hem de hedefi barajı yıkmak olarak koyan, sonrasında beklentiyi minimum tutan daha mütevazı bir tabana sahip.

Bu grup içinde bu özlemden en çok mağdur olanı CHP. Ancak görünen o ki bu mağduriyet devam ediyor. Bir ülkenin siyasi tarihinde devleti kuran partinin 60 yıldır tek başına iktidar olamamasından daha acı ne olabilir? CHP tabanı iktidarı hem de tek başına iktidarı özlüyor.

İKTİDAR İSTENİR Mİ, ÖZLENİR Mİ?

İşte bence kilit soru bu. Cevabı bulunduğunda, çözümün de bulunacağına inanarak devam edelim.

Seçim sonuçları sadece AKP’yi değil diğer partileri de sıkıştırdı. Düşünsenize, propagandalarının merkezine ekonomiyi ve AKP’nin yolsuzluklarını koyan üç parti AKP’yle olası bir ortaklıkta vaatlerini ne kadar yerine getirebilir ki? En vahimi, 13 yıldır süren zulmün, ayrıştırmanın, hukuksuzluğun, yolsuzluğun hesabını nasıl soracaklar ortaklarından ve bunu halka nasıl anlatacaklar? Sanırım şu tespit hatalı olmaz; iktidar özlendiğinde değil, istendiğinde kazanılır.

CHP, AKP'YLE BARIŞIR MI?

Sandalye sayısı üzerinden yapılan olası hesaplar, seçim meydanlarında AKP’ye hırsız diyen partilerin ortaklığı dillendiriliyor. Bütün ihtimalleri değerlendirin; ne kadar gerçekçi olabilir. Hiç…

Hele koalisyon ihtimallerinin odağındaki CHP, olası ihtimallerin AKP’li olanlarını kendi tabanına hiç anlatamaz. CHP ülke için sorumlu davranmalı ancak mevcudiyetine dinamit koyacak bir ortaklık içinde olmamalı. Elbette kendi içinden, özellikle de kişisel beklentilerini partinin ve ülkenin geleceğinin önüne koyacak isimler olacaktır. Ancak CHP’de olduğunu düşündüğümüz, olmasını istediğimiz siyasi iradenin işte tam da burada müdahale etmesi gerekmekte.

Bu süreç, CHP’nin kendi içinde hesaplaşması, yüzleşmesi için de bir fırsat olabilir. Parti yönetimi, kendi içindeki olası küçük hesap uzmanlarını tespit ederek, bu zatı muhteremleri oyun dışına çıkarabilir.

Bunun için uzun uzadıya inceleme yapmaya gerek yok. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarına rağmen Meclis Yolsuzluk Komisyonu’ndan istifa eden, liste başı çıktığı önseçimden de İstanbul 2. sıradan milletvekili olan Aykut Erdoğdu’ya istifa gerekçesini bir daha sormak yeterli olacaktır.

MHP, AKP’YE İNANIR MI?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın erken seçimle birlikte aklındaki diğer ihtimal bu. Erdoğan, MHP’yi milliyetçi muhafazakâr tabanı nedeniyle istiyor, en kolay onları etkileyebileceklerini düşünüyor. Seçim meydanlarında “Kendi tankımızı, savaş gemimizi, savaş uçağımızı yaptık” söylemleri de bu tabana yönelikti.

Ortadoğu’da savaşan bütün gruplara silah yardımı yapan ama PKK’den silah bırakmasını isteyerek şövalye ruhunu yıllar sonra gösteren (!) Çözüm Süreci’nin kalfası Yalçın Akdoğan’ın bu çıkışı da MHP tabanına uzatılan havuçtan başka bir şey değildi. Dolmabahçe fotoğrafına girmiyorum bile…

TIKANIKLIK NASIL AÇILIR?

Peki ya bu tıkanıklığı AKP’yi oyuna katmadan açmanın yolu ne?

Kısa vadede ‘makul’ bir koalisyonun tıkanıklığı açacağı düşünülse de bence bir koalisyonla açılacak gibi görünmüyor.
Süreç, CHP’nin kuracağı HDP ve MHP’nin de dışarıdan protokolle destekleyeceği bir azınlık hükümeti tarafından normalleşebilir.
Bakın çözülür gibi bir beylik cümle kurmuyor, normalleşme ihtimalinden bahsediyorum. Peki, bu ne kadar mümkün?

AKP dışında Meclis’e giren üç partinin yolsuzluk, hukuk ve ekonomik temelli söylemlerinin aynı olduğunu düşünürsek mümkün.

Yukarıda bahsettiğimi protokol de işte bu üç temel sorun üzerinden yapılmalı, en az bir yıllık bir CHP hükümeti desteklenmeli. CHP de bu süre içerisinde protokol şartlarını yerine getirerek Türkiye’yi olası yeni bir seçim sürecine hazırlamalı. Mesela Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini daraltmalı, 12 Eylül faşist darbesinin izlerini silmek için adım atmalı, seçim sistemini değiştirmeli, barajı kaldırmalı, yargıyı güvenli sulara çekerek adalete güveni, yolsuzlukların üzerine giderek sorumlularının cezalandırılmasını, basın özgürlüğünü sağlamalı, komşularımızla ilişkilerimizi düzeltmeli.Daha onlarca sair cümle kurmak mümkün. Ancak bu kadarı bile ülkeyi normalleştirir ve yeni bir sabaha uyandırabilir.

Van’da “Sorun bayrakla değil, sistemle” diye pankart açan bir tabanı olan HDP’nin bu sürece katkı sunabileceği yönünde güçlü hislerim var.
Her ne kadar kendi iç dengeleri, gerçekleri olsa da birlikte yaşadığımız coğrafyanın selameti, göreceli bir demokrasinin yerleşmesi için bir zaman daha HDP bileşenlerinin özverisi ve sağduyusuna ihtiyacımız var.

MHP’ninse o hep savunduğu, bayraktarlığını yaptığı ‘vatan millet’ için ne renk olursa olsun çizgilerini protokolle bir süreliğine geri çekmesi gerek. Unutulmamalı ki, ‘Çözüm Süreci’ denilen süreç, siyasi partilerin birinin değil, hepsinin; devletin sorunu.

Hukuku olmayanın çizgisi olmaz. Bence şu sorulara hep birlikte yanıt bulmalıyız. Geleceğimizi, özgürlüğümüzü çizgilere hapsedersek kim kazanır? Sistem mi, halk mı?