Solingen katliamının 30. yılında Frankfurt’ta “Hülya Günü” adıyla düzenlenen anma etkinliği, ırkçılık ve kurumsal ırkçılığın geldiği durumu gözler önüne serdi. Anma etkinliğinde kurumsal ırkçılık ile aşırı sağ ve ırkçı teröre karşı sivil toplum mücadelesinin önemine dikkat çekildi.

Hülya Günü: Almanya’da kurumsal ırkçılık had safhada
Fotoğraf: BirGün

BirGün FRANKFURT

Solingen’de 30 yıl önce evleri ırkçı saldırganca yakılarak katledilen Gülsün İnce (28), Hatice (19), Hülya (9) ve Saime Genç (5) ile Türkiye’den misafir gelen kuzenleri Gülistan Öztürk (12), Frankfurt Bockenheim semtindeki Hülya Meydanı’nda anıldılar. Anma etkinliğini Frankfurt Türk Halkevi, DİDF, Alevi Kültür Merkezi ve sendikalar ile Nazi Rejimince Takip Edilenler (VVN) gibi anti faşist grupların da yer aldığı oluşum düzenledi. Etkinlikte, artan ırkçılığa karşı ayağa kalkmak, bütün dünyada hoşgörü ve saygıyı yüceltmek, kültürler arası köprüler oluşturmak gerektiği vurgulandı. Hoşgörü, toplumsal paylaşım ve eşitliğin toplumu parçalanmaya karşı koruyan özellikler olduğu ifade edildi. Haksızlıklara karşı bir arada mücadele etmesi gereken toplumun ırkçılarca parçalanmak istendiğine dikkat çekilerek, “Irkçılığın gölgesinin geleceğimizin üzerinde olmasına izin vermemeliyiz” denildi. Hülya Günü etkinliğine katılan Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef de, “Bu katliamların anlamsızlığını bilmek canımızı daha da acıtıyor” diye konuştu.

“GÖZÜMÜZÜ KAPATMAYIP İYİCE BAKMAMIZ GEREKİYOR”

Solingen katliamının çok kötü bir gelişmenin zirvesi olduğuna dikkat çeken Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef, o günden beri ırkçı saldırıların son bulmadığını, pek çok insanın ırkçılarca katledildiğini söyledi. Irkçılığın ve ırkçı terörün ülke barışı için en büyük tehlike olduğunu vurgulayan Josef, “Bu nedenle gözümüzü kapatmayıp iyi bakmamız ve görmemiz gerekir. Buna devletin ihmallerinin ortaya çıkarılıp olayların aydınlatılması da dahildir. NSU cinayetlerinin araştırılması sırasında merceği farklı bir yöne tuttular. Solingen’den yıllar sonra cinayetten ilk şüphelenilen kişiler, katledilenlerin aileleri oldu. Bu durum, yakınlarını kaybeden aileler için ayrı bir travma olmalı. Hülya öldürülmeseydi, benim yaşımda olacaktı. Bu güneşli günde belki yanı başımızda, belki de çocuklarıyla bir şeyler yapacaktı. Hülya bana Musevi bir atasözünü anımsatıyor. ‘Bir insanı kurtarmak insanlığı kurtarmaktır.’ Ben karşıtını da düşünüyorum. ‘Bir insanı katletmek, bütün insanlığı katletmektir.’ Bu katliamların anlamsızlığını bilmek canımızı daha da acıtıyor. Biz çoğunluğuz. Her gün ırkçılara ve ırkçılığa karşı durmalıyız” dedi.

Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef

DEVLET SORUMLULUĞUNU ÜZERİNDEN ATMASIN

Hessen Parlamentosu milletvekili olarak, Hanau’da 9 göçmenin katledildiği saldırıyla ilgili oluşturulan soruşturma komisyonunun iki yıldır yer aldığını kaydeden Turgut Yüksel (SPD), “Komisyon çalışmalarını tamamlayacak ve 8 Ekim’deki Hessen Eyalet seçimlerinden önce önümüzdeki aylarda nihai bir rapor sunacak. Bazı meslektaşlarımın daha şimdiden parti politik nedenlerle uzmanların açıklamalarını engellemeye ya da önemsizleştirmeye çalışmasından büyük endişe duyuyorum. Ancak bizim aydınlatılmaya ve sonuçlara ihtiyacımız var. Devletin sorumluluğu üzerinden atmasına ihtiyacımız yok” diye konuştu. Eski Hessen Eyalet Başbakanı Roland Koch’un iktidara gelebilmek için çifte vatandaşlığa karşı gerçekleştirdiği çirkin imza kampanyasını anımsatan Yüksel, “Şimdiye kadar Hessen’deki çoğu siyasetçinin bu tür ırkçı yapılmayacağını anladığını sanıyordum. Ancak bir süre önce CDU Genel Başkanı Friedrich Merz’in bu ırkçı kampanyayı övdüğüne tanık oldum. Irkçı kampanyadan 25 yıl sonra, sorumluluk mevkiinde bulunan önemli bir siyasetçi bir kez daha çifte vatandaşlığa karşı böylesine bir tavır alıyor. Umarım bu kişi, hiçbir zaman başa gelemez” dedi.

Hessen Eyalet Milletvekili Turgut Yüksel

Irkçılığın hortlatıldığı günlerdeki Spiegel dergisinin “Tekne doldu” başlığını anımsatan DGB Frankfurt Başkanı Alexander Wagner de ırkçılığın günümüzde ulaştığını boyutu, “Irkçılık artık toplumun tam ortasında. Kendi ailelerimizde, yaşamı belirleyen küçük ifadelerdeki ırkçılığı bulmak mümkün. Bugün dünden farklı oldu” diye özetledi.

AVUKAT BAŞAY YILDIZ: GELECEK İÇİN ENDİŞELİYİM

Etkinliğin gazeteci Yağmur Ekim Çay’ın sunduğu panel bölümünde konuşan NSU’nun katlettiği Halit Yozgat’ın ailesini görülen davada temsil eden Avukat Seda Başay Yıldız, “Her şeyi koşulsuz şekilde aydınlatacağız dediler. Ama “Bu dosyayı devletin gizli tutması nedeniyle belgeleri veremeyiz”, “Devletin şu ajanı açıklama yapamaz” gibi gerekçelerle karşımıza çıktılar. Bu ülkede birinci ve ikinci sınıf kurban var. NSU dosyaları için 120 yıl gizlilik kararı alınmıştı. Kassel Valisi Walter Lübke öldürülmesinden sonra süre 30 yıla indi. Emniyet birimlerine NSU cinayetlerinde “Neden ailelerin uyuşturucu bağlantısı olduğunu düşündünüz de aşırı sağa yönelik araştırma yapmadınız” diye sorduğumuzda bunun için herhangi bir neden olmadığını söyleyebildiler. Problemin ne olduğunu bilmeyenlerden nasıl değişim bekliyorsunuz? Sivil toplum çok daha ileride Kurumlar 90’lı yıllarda aşırı sağda silahlanmayı ve radikalleşmeyi görmedi. Kimse bunda için sorumlu tutulmadı. Bu durum gelecekte de farklı olmayacak. Hanau Araştırma Komisyonu’nda polisle ilgili en küçük eleştiri, örneğin saldırı gecesindeki ihmalleri sormak dahi mümkün olmuyor. Devletin olayları aydınlatması, dosyaları açması pek mümkün görünmüyor. Emniyet içindeki ırkçılığa karşı bir girişim yok. Halkın baskısı bu konuda en önemlisi. Ama umutsuzum ve gelecek için endişeliyim” diye konuştu.

Soldan sağa: Sunucu Yağmur Ekim Çay, Tahera Ameer (Amadeu Antonio Vakfı), Serpil Unvar ve Avukat Seda Başay Yıldız.

“SİYASİLERİN AYDINLATMA İSTEĞİ YOK”

Hanau katliamında oğlu Ferhat’ı kaybeden Serpil Unvar da “Almanya’da hata kültürü yok. Bu hataların kabul edilmesi ve köklü değişim olması bizim baskımız olmadan mümkün değil. Çocuklara da cesur olmalarını, nefretten uzak durmalarını öğretiyorum. Gelecek için mücadele edenlerin nefreti olamaz. Hessen Meclisi Hanau Katliamı Araştırma Komisyonu hiçbir şekilde ırkçı saldırıları aydınlatmayacak. Çünkü aydınlatmaya yönelik istekleri de çabaları da yok. Biz 219 ırkçılık kurbanı için sivil toplum olarak kenetlenmeliyiz. Hiç kimse başka bir ülkeye gitmeyecek. Burası bizim ülkemiz, burada doğup, çalışıp öleceğiz. Irkçılık da hep olacak. Ama politikacılardan bizleri hedef göstermemelerini ve ırkçılara alan açmamalarını istiyoruz” diye konuştu. Amadou Antonio Vakfı’nda Tahera Ameer de Doğu Almanya’da ırkçılığın her an yaşandığını, yakın zamanda ırkçıların eyalet hükümetlerinde yer alabileceğini söyledi. Etkinlikte sanatçılar Ali Rıza Saidi, Berivan Canbolat, Hea-jung Pyun ve Zeynep Sibel Başaran sahne aldılar.

HÜLYA MEYDANI 1998’DEN BERİ VAR

Bockenheim semti sakinleri ve Türk Halkevi’nin yoğun girişimleri sonucu Frankfurt Belediyesi, 1998’de aldığı kararla Friesengasse ile Kleine Seestrasse arasındaki alanının adını, Solingen’de evlerinin kundaklanması sonucu dört yakınıyla birlikte katledilen dokuz yaşındaki Hülya Genç anısına, ‘Hülya Platz’ olarak değiştirdi. Meydana yine uzun uğraşlar sonucu bir de gamalı haçı döven çekiçli adam (Hamering Man) heykeli ile ırkçılığa ve aşırı sağa karşı uyarı levhası konuldu. Levhada mavi zemin üzerinde, beyaz harflerle, Almanca “Irkçılığa ve şiddete karşı. Bu meydan ailesiyle birlikte Solingen’de yaşayan dokuz yaşındaki Türk kızı Hülya Genç anısına oluşturuldu. O, 29 Mayıs 1993 gecesi, dört aile bireyi ile birlikte evlerinin kundaklanması sonucu katledildi. Hülya’nın ölümü, yabancı düşmanlığı ve korkunç sonucu konusunda uyarıdır. Barış içinde birlikte yaşam için” yazısı bulunuyor.