Hüseyin Aygün, Dersim Katliamı ile ilgili yaptığı çalışmalarıyla son dönemde çok tartışılan bir milletvekili.

YAŞAR AYDIN - ANKARA

Hüseyin Aygün, Dersim Katliamı ile ilgili yaptığı çalışmalarıyla son dönemde çok tartışılan bir milletvekili. CHP Tunceli Milletvekili Aygün, Dersim Katliamı’nı bu kez de yazdığı bir kitapla gündeme taşıyor.

“1938 ve Hacı Hıdır Ataç’ın Anıları” adını verdiği kitap, bir anı ve belge kitap niteliğinde. Kitabın ortaya koyduğu belgelerle Dersim’e devletin nasıl baktığını da göreceğiz.

Dersimli yaşlılara 1938’i sorarsanız size “Biz duymadık, biz gördük-yaşadık” derler, büyük acıyı tarif ederken. Hacı Hıdır Ataç 12 yaşında yaşadığı katliamı, dağda geçen iki yıllık süreçte hissettiği korkuyu, köklerinin topraktan koparılırken yaşadığı büyük acıyı, sürgün yıllarını yazdı. Hüseyin Aygün, bu anlatıları Başbakanlık arşivlerindeki “resmi gerçek”lerle kanıtladı. Bize ise bir kez daha büyük acıyla yüzleşmek kaldı.

»Nedeni olduğunuz Dersim tartışmalarından sonra, böyle bir kitap çıkarmak cesaret işi. Kitapta Hıdır Ataç’ın anılarına Başbakanlık arşivi belgeleri de eklendi. Bu kitap Dersim tartışmalarında nereye oturacak?

Aslında bu kitap bir günlük. Ama yeni açılan Başbakanlık arşivinden çıkan belgelerle desteklenen bir kitap. Başbakan bu belgelerin açık olduğunu söylüyordu. Ama biz aralık ayından sonra alabildik. Kasım ayında yaşanan tartışmadan sonra arşivlerin açıldığını tahmin ediyoruz. Ama tamamının açılıp açılmadığından emin değilim. Bazıları açıklanmamış olabilir. Ama açıklanan kadarı da çok önemli.

Bu kitap konuşulan, kulaktan kulağa aktarılan öykülerin, resmi belgelerce de doğrulanması açısından çok önemli.
Örneğin Seyit Rıza’nın kendiliğinden, silahsız bir şekilde Erzincan’da teslim edildiğine dair bilgi var. Belge Eylül 1937 tarihli. Resmi tarihte ordu komutanı, eli silahlı bir lider olarak anlatılırdı. Ama yaşlılarımızın anlattığı gibi sıradan aşiret liderlerinden biri olduğu teyit edilmiş oldu. Daha fazla kıyım olmasın diye, giderek teslim olmuş.

Zehirli-boğucu gaz kullanımına dair belge var. İki sayfalık bir belge. 30 Mart 1937’de Abdullah Alpdoğan, Ankara ile yaptığı yazışmalarda daha önce istediği zehirli ve boğucu gaz siparişinin bir an önce gelmesini istiyor. Biliyorsunuz bu konu İhsan Sabri Çağlayangil’in anlarıyla birlikte tartışıldı. "Türkiye’de o tarihte zehirli-boğucu gaz yok" diyenler vardı. Bu belge bunun aksini ispatlıyor. Belgenin 30 Mart 1937 tarihli olması ve aslında gaz isteme tarihinin daha da önce olması önemli. Bu tarihlerde bir isyan ya da çatışma yok. Bu da bize devletin hazırlığa çok daha önceden başladığını gösteriyor.

Başbakanlık arşivlerinden çıkan en önemli belgelerden biri 1930’lu yılların başında devletin “MA Harekatı” adı ile bir plan yaptığının ortaya çıkmış olması. 1932-33-34 yıllarında bu plana niyetlenilmiş ve birkaç kez Ankara’ya “yapıyor muyuz” diye sorulmuş. Ama “MA Harekatı”nın ne olduğuna, içeriğine dair bir şey bulamadık. Sadece yazışmalarda geçiyor. Bazı yazışmalarda MA parolası olarak geçiyor. Bunun ne olduğunu da öğrenmemiz gerekiyor. Ama Dersim’e dönük bir operasyon olduğunu gösteriyor.

Tüm bunlar yaşlılarımızın, bizim Dersim’e dair anlattıklarımızı doğruluyor. Yaşlıların tarih anlatımı bu belgelerle doğrulanmış oldu. Bu açıdan sevindim.

»Kitabın önemli bölümü de Hacı Hıdır Ataç’ın anılarından oluşuyor. Bu anılara nasıl ulaştınız?

2003 yılında avukatlık büroma Hacı Hıdır Ataç’ın kendisi getirdi. Anılarını bir deftere yazmıştı, kitap haline getirmemi istedi. Bir anlamda vasiyetiydi. Ama toplam üç defteri varmış. Diğer ikisini 12 Eylül sürecinde ve baskı yıllarında saklamış, koruyamamış kaybetmiş. Kitapta yayınladığımız anılar son dönemde yazdıklarından alındı.

»Belgelerle anıların paralelliği var mı?

Ben belgeleri seçerken buna da özen gösterdim. Örneğin, onun anılarında kahramanlar var. Kendisini ve ailesini dağlarda iki yıl boyunca koruyan Kırmızı Kamer var. Bu şahsiyet Dersim’de de çok ünlü bir Haydaran büyüğüdür. 1986 yılında ölüyor. Onunla ilgili belgeler de var. Belgelerde “Kırmızı Kamer’i ölü ele geçirdik” diyor. Oysa adam ölmemiş. Defter yaşananların derli toplu anlatılmasıyla çok önemli. Kitap üç bölümden oluşuyor. Birincisi 1938 öncesi. Nasıl yaşıyorlardı, neler yapıyorlardı, bunları içeriyor, otorite ile ilişkileri nasıl. Vergilerin nasıl toplandığı, hatta 1936 yılında Nazımiye ilçesinde tüm silahların nasıl toplanıp merkeze gönderildiği anlatılıyor. Nasıl okula gittiklerini, öğretmenlerin isimleriyle anlatıyor. Bu bölümler de çok değerli. Çünkü resmi tarih, okula gitmez, vergi vermez ve silahlı olarak anlatırdı.

İkinci bölüm operasyonun başlamasıyla başlıyor. Yakınların ölümü, kaçma girişimleri, dağlarda geçirdikleri iki yılı anlatıyor. Sonrası, yakalanışı ve Sinop’a sürgün edilişini içeriyor.

Yakın döneme de geliyor. Bu olayların neden olduğu, neden yaşandığı soruları da var. Bunlara kendince yanıtlar da vermiş.

İnanılmaz bir üslupla, kin ve nefret yaratmadan yaşananları anlatmış. Yaşanılanların kabul edilemeyeceğini el yazısıyla deftere geçmiş. Kendine dair yanlış yaptığı şeyleri de yazmış.

Dersimlilerin etnik yapısı, konuştukları dil, inançlarına dair belgeler de var. Çok ilginç geldi. Ben çok beğendim. Sadece kendi kişisel değerlendirmelerini yazmamış, belgelerden alıntılar yapmış.

»Kasım 2011’da başlayan Dersim tartışmasının somut sonucu oldu mu?

Tek somut sonucu birtakım arşivlerin açılması oldu. Genelkurmay da açacak sanırım. Bu önemli. Ama Dersim tartışmasının yarım bir özür dışında sonucu olmadı. Biz parlamentoda bir özür olsun istedik. Bulgaristan parlamentosu bir ay önce Türkler'e yapılanlardan dolayı bir özür töreni yaptı. Yapılanlar sayılarak, af istendi. Bu Türkiye’de de memnuniyet yarattı. Bunu Dersim için de yapabiliriz. Sivas, 6-7 Eylül olayları gibi tüm acılar için de yapabiliriz. Bir Dersim komisyonu dışında da başka şeyler yapılabilir. Örneğin, ders kitaplarında anlatılabilir. Başbakan özür dilediğine göre artık başka türlü anlatmanın zamanı geldi. Bunun bir katliam olduğu, isyan olmadığı resmi görüş haline getirilmeli.

»Bu kitap parti içinde yeni sorunlara yol açar mı?

Hayır, sanmıyorum. CHP’nin de, benim de, herkesin de bu tartışmadan öğrendiği şeyler var. Mesela Bayar’ın katliamda rolünü Dersimli yaşlılar anlatıyordu. Ama ben bunu, belgelerle öğrendim. Bazı belgelerde önemli şeyler gördüm, öğrendim. Bu olayları bugünün CHP’sine ya da bugünün herhangi bir figürüne mal etmek doğru değil. Herkesin sorumlu olduğu bir devlet operasyonuydu. Yeniden olmasın diye yaptığımız bir tartışma. Bu da anlaşıldı sanırım.

»Yeni kitap çalışmalarınız olacak mı?

Hayır, öyle bir planım yok. Dersim’le ilgili bazı Osmanlı belgeleri var elimizde, onları okuyacağım. Osmanlı dönemindeki yaklaşım da önemli. Çünkü Dersim’in hikâyesi Cumhuriyet'ten ibaret değil, Osmanlı döneminde de büyük katliamlar, sürgünler var. O dönem Dersimliler Fizan'a kadar, Trablusgarp’a sürgün ediliyorlar. Eğer oradan enteresan, toplumumuzun önünü açan, ders almamız gereken bir şeyler çıkarsa yayınlayabiliriz. İnsan hakları ile ilgili bir çalışmam var onu yayınlayacağım, bir süre onu hazırlayacağım.