Her seferinde bir eşik daha atlıyoruz. İhtiyaç olan adımların hiç birisi atılmıyor ama olmaması gereken her şey de iktidarın istikrarlı ideolojik hattı ve kararlılığı ile bir bir gerçekleşiyor. Bu kriz de diğerlerinden farklı gelişmiyor. Halk yine sorunlarıyla baş başa bırakılıyor, yine ölüm işin fıtratına dönüştürülüyor, yine devletlilik değil fırsatçılık yapılıyor. Halkın ihtiyaçları etrafında kenetlenen bir sosyal anlayış yerine, yine bir iletişim kampanyasının milliliği dayanışmanın tarifi oluyor… Ez cümle, iktidar cephesinde değişen hiç bir şey yok.

Oysa ağır bir krizin merkezindeyiz. Hepimiz ve hep birlikte… Acilen ayrıştıran ve dışlayan düzenden kapsayan ve herkesi içine alan sosyal bir düzene geçmeliyiz. Acilen, vakit kaybetmeden. Çünkü her kaybedilen vakit daha çok ölüm demek. Daha çok acı demek.

İhtiyaç belli; güçlü bir sosyal devlet. Koronavirüs salgınının sağlık açısından doğurduğu kişisel izolasyonun uygulanabilir kılınması için gerekli adımları atan bir sosyal devlet… İnsanlar sağlıkları için zaten evde kalmayı tercih ediyorlar. Ama kimlikler, sınıflar arasına yüksek ve sert duvarlar çekmiş olan düzen, milyonların bu kişisel tercihini kullanma özgürlüğünü elinden alıyor.

Oysa sağlık için de, toplumsal barış için de, ekonominin bir yarını olabilmesi için de ihtiyaç, bugün devletin güçlü bir el olarak müdahale etmesi. Şimdi etmeyecekse ne zaman edecek? Devlet, halkına bugün yaşanıyor olan bu ağır krizde destek vermezse ne zaman verecek? Devlet bugüne kadar halktan topladığı vergileri halkın bunca ihtiyacı olduğu dönemde halk için harcamazsa ne zaman harcayacak?

Saray rejiminin bu sorulara yanıtı çok açık ve net: Hiçbir zaman! İktidarın bu yanıtının sebebi kaynak olmaması değil. Kaynak var. Kaynak olmasaydı sadece birkaç gün önce hiçbir üretken ve sürdürülebilir gelir etkisi olmayan, üstelik doğayı da yok ederek yarınlarımızı elimizden çalacağı bilinen rantçı Kanal İstanbul ihalesi yapılmazdı. O derece kaynak var ki maskeler takıldı, ihale odası açıldı ve devletten rantçı müteahhitlere para aktarmak üzere Kanal İstanbul ihalesi yapıldı.

Yani tercih belli. Yıllardır emek emek kazancından vergisi ödeyen halka arsızca şimdi de IBAN numarası gönderen ve bunu da milli dayanışma diye satan bir zihniyet var karşımızda. Kaynaklar yandaş müteahhite, IBAN numarası halka…

Halk yıllardır Saray'ın keyfi ve rantçı harcamalarını ödediği vergilerle finanse ediyor. Vergilerin üçte ikisi dolaylı vergilerden toplanıyor. Doğrudan vergilerin de üçte ikisini emekçiler ödüyor! İşte şimdi yıllarca çalışıp vergisini ödemiş olan halka "bu vergileri biz hiç ettik, şimdi de bağış vereceksin" diyor Saray rejimi.

İhtiyaç duyanlara karşılıksız ve hak-temelli gelir tahsis etmesi gereken tek adamın devleti halktan bağış istiyor! Üstelik daha önce topladığı bağışları nasıl dağıt(ma)dığına da hepimizin çok açık biçimde şahit olduğu tek adamın devleti istiyor bu bağışı! Depremzedelere, şehitlere, Kızılay'dan ihtiyaçlarının karşılanmasını bekleyenlere asla ulaşmamış olan bağışlarımız… Onun yerine ABD New York'da gökdelenlere gömülmüş, hesabı verilmemiş, nereye gittiği belli olmayan bağışlarımız…

Elbet dayanışacağız. Binlerce yıllık kültürümüzün, insanlığımızın ve halkçılığımızın bir doğal sonucu olarak yapacağız bunu, buna şüphe yok. Ama dayanışmamızın amacına ulaştığından şüphe duymadığımız yerel yönetim ve sivil oluşumlarla yapacağız bunu. Görevi bağış toplamak değil vergi toplamak olan, topladığı vergi ile kamusal hizmet vermesi gerekenlerden de görevini yerine getirmesini bekleyeceğiz, yüksek sesle talep edeceğiz. İktidarın mesajı ne kadar net ise biz halkın da mesajı bir o kadar net olacak: Yıllardır vergimizi ödedik, ihtiyat için kenara konan fonlara katkımızı yaptık, şimdi devlet hepimize yetmeli! Biz birbirimize yeteriz diyeceksek önce devlet halkına yetmeli!

Nasıl sorusunun yanıtını da bilim veriyor, uzağa değil geçtiğimiz hafta bu ülkenin en kıymetli sosyal bilimcilerinin açıkladığı programa bakmak yeterli.

Bu düzene duyduğumuz isyan duygusunu, içimizde kopan fırtınaları, duyduğumuz öfkeyi hiç unutmayacağız. Bu günler elbet bitecek. Bugün korumamız gereken fiziksel mesafelerin azalacağı bir gün gelecek. O güne dek sağlığımız için fiziksel mesafemizi korumamız ne kadar önemli ise sosyal birlikteliğimizi de bir o kadar güçlendirmemiz gerekiyor. Bu günler mutlaka bitecek ve biz elbet halkçı bir sosyal devleti halk olarak kuracağız!