Diyarbakır’da iç savaş başlatmayı denediler; HDP ile Hüda-Par arasında. Daha önce de mitingde katliam üzerinden ayaklanma tezgâhladılar: Tutmadı.

Ne sınır tanımaz hain bunlar.

Mersin ve Adana katliam girişimleri ardından, Başbakan olacak canlı, iftiharla diyor ki, “Bu saldırıları anında kınadık.” O ana kadar en az 70 saldırı yapılmış, HDP büroları, toplantıları ve gösterilerine; onlarca yaralı ve tek bir tutuklama bile yok: “Ne utanmaz adam” diyeceğim; ama, böyle birine ‘adam’ falan denemez: Sen başbakansın, yani icranın başı; haber almak da, önlem almak da, saldırganları yakalamak da senin görevin; ama ‘reis’in, patronun, baş tahrikçi.

“Ne haysiyetli ‘adam’sın sen be”: Biraz utan.

Bu Erdoğan, her şeyi yapar. Kendisinin ‘sır küpü’nün zekâsı nereye kadar çalışıyordu: “Gönderirsin iki adamını Suriye’ye, attırtırsın orada buraya dört füze, al sana işte en mükemmelinden savaş gerekçesi.”

Aynı kafa n’apıyor: Seçim öncesi katliamcılık tutmadı; ama, öldürtürsün biri Hizbullah’tan, üçü de biz ‘insan’lardan dört kişi, al sana ‘AKP iktidardan giderse, kargaşa gelir, istikrar bozulur’a en somutundan bir delillendirme.

‘Basın’ kisveli alçak besleme güruhu manşet atıyor, “HDP katliam başlattı” diye.

Erdoğan ve beslemeleri, Suriye’de iç savaş başlatmış bir takım: Üç yüz bine yakın insanın katli, on milyonu aşkın insanın da evinden barkından, yerinden yurdundan, geleceğinden umutlarından olmasının baş sorumlusu, Erdoğan. Bunların üç milyona yakını bizim Türkiye’de; yani, kız çocuk ticareti, fuhuş, dilencilik, ücretlerde haksız rekabet, hırsızlık ve de her türlü kötülük: “Yaşasın Rabia, yaşasın 9 yaşında ‘çocuk gelin’ler, yaşasın ‘imam nikâhı’.

‘İmam nikahı’, devletin hukuk düzenine paralel bir meşruluk çerçevesinin ihdası: 12 AYM üyesi, aslında, idamlık mücrim; yerleri Erdoğan’la birlikte Mursi denilen pedofilinin yanı. Mursi’den yana çıkan Erdoğan, her şeyden önce cinsiyet ayrımcılığını, çocuk tecavüzcülüğünü yüceltip desteklemekten yargılanıp cezalandırılmalıdır; ama tabiî en önemlisi, çocuklarımız, bunlardan uzak tutulmalıdır: Vapurdan/otobüsten inen kadınları dikizleyip daha üç yaşındaki çocukları kızdı-erkekti diye birbirinden ayırıp kız çocuklarının kafasını kapatan ideoloji ayyaşlarından her şey beklenir. Ayrıca üç veya 9 yaş değil, daha da büyüyünce kızların/kadınların başı niye kapatılıyormuş, bazıları niye erkek eli sıkmıyormuş.

Tamam, bunları inançlarına aykırı şekilde yaşamaya zorlamayalım; ama, inançlarına saygıdan değil, kendilerine sevgi ve merhametten; zira, her şeye rağmen onlar da birer canlı ve de biz insanlar için temel değer ‘can’; inanç ise, insanın öznesi olmadığı bir bilgiye teslim olması; dolayısıyla, saygıya değer olmaktan en uzak olduğu nokta.

Ne dediğimizi somutlaştıralım: Ölen adamın karısını kocasının cesediyle birlikte yakıp öldürmek de bazı dinlerde en büyük sevap, en değerli ibadet; ben buna saygı mı duyup cinayete “eyvallah” diyeceğim, inançlara saygı ve ‘inancına göre yaşama özgürlüğü’ adına?

İşte tam bu noktada, Batı dillerinde ‘özgürlük’ ile ‘serbestlik’ kavramları aynı kelimelerle işaret edilir: Liberté, liberta, freedom, freiheit vb… Oysa bizim sevgili Türkçemizde, ‘Dünya Tiyatrolar Günü’nde tiyatrolara giriş ‘serbest’, Erdoğan’ın silahlı canilerine rağmen Gezi Parkı’na girmek ‘özgürleşmek’tir; ‘serbestlik’ insana veya eşeğe dışarıdan verilir, özgürlük ise sadece ve sadece insan tarafından yine sadece ve sadece kendisi tarafından fethedilir.

Bu yazıyı sevgili hocamız Necati Öner’in şu muhteşem cümlesiyle bitirelim: “İnsan hürriyeti daima ve mutlaka bir şeylere karşı gerçekleşir.”

Çok yaşayın ve teşekkürler ‘hoca’m.