İçimizden, bizden biri

Yetgül KARAÇELİK

Türk edebiyatı denince hemen akla gelen isimlerden biri değildir Fakir Baykurt, daha doğrusu ilk akla gelen isimlerden biri olması gerektiği halde gelmeyenlerdendir. Çünkü Baykurt’un yaşadığı dönem, kitaplarına konu olan yaşamlar ve kendi hayat serüveni sancılıdır. Bu sancı, her dönem olduğu gibi popüler kültürün, baskının, görmezden gelmenin bir sonucudur. Bütün bunlar diğer taraftan onu hem edebiyatta hem de yaşamda anti-kahraman kılmıştır. Bu doğrultuda Fakir Baykurt, Notabene Yayınları’nın başlattığı bizim anti-kahramanlarımız serisine katıldı. Sibel Öz’ün kaleme aldığı, Çağla Köseoğlu’nun resimlediği Fakir Baykurt’un biyografisi çocuklar ve yetişkinler için raflarda yerini aldı.

Fakir Baykurt’un yaşamı tam bir kısa Türkiye tarihidir. Kentler henüz şişmanlamamış, halkın büyük bölümü köylerde yaşamaktadır. Aslen bir Yörük olan Baykurt, Yörük kültürünün zenginliği içine doğar. Kitap bu doğrultuda, bu kültürü tanıtmayı da ihmal etmez. Sözlü kültür geleneğinin en canlı örneği ve doğayla iç içe, doğayı kutsayan ismini anlamından alan bir yaşam biçimi. Bu yüzdendir ki küçük Fakir Baykurt, uzun kış geceleri ev ev gezip masallar, hikâyeler anlatır. Sadece anlatmaz, anlattıklarını adeta canlandırır. Baykurt’un hayal gücü sınırsızdır, ayakta kalma, başarma azmi hayranlık uyandırıcıdır. Yaşadığı yer, yanı başında yer alan insanlar onun esin perisidir. Ancak, zengin bir kültürün parçası olan Baykurt, aynı zamanda yoksul bir coğrafyanın evladıdır.


Fakir Baykurt’un yaşamı kısa bir Türkiye tarihidir derken abartılı bir cümle kurmuş olmayız. Tam da söylenmesi gerekenlerden bahsediyoruz. Çünkü Fakir Baykurt, yeni kurulmuş bir Cumhuriyet’in yeşerme, serpilip gelişme çabasının da bir parçasıdır. İlkokulu bitiren Fakir Baykurt, o yıllarda Anadolu’da öğretmen eksiğini kapatmak için kurulan Köy Enstitüleri’nden biri olan Isparta Gönen’deki Köy Enstitüsünü kazanır. Baykurt’un yaşamı bu okulda yeni bir ivme kazanır; kitaplarla tanışır, bol bol okur, okudukça da zenginleşir. Diğer Enstitülüler gibi onun da amacı köyüne geri dönüp, halka hizmet vermektir. Ancak, Köy Enstitüleri 1954 yılında kapatılır. Bu kapatılma, ayrıcalıklı olmayan kesimlerin önüne çekilen bir settir. Kitapta Fakir Baykurt’un öncülerinden biri olduğu Türkiye Öğretmen Sendika’nın kuruluşundan da bahsediliyor. Çünkü yazar ve duyarlı bir aydın olarak Fakir Baykurt, yaşadığı toplumun can damarlarından beslenir, onlar için çalışır, didinir. Öğretmenlik yaptığı okullarda, okul inşaatına girişmesi, öğrencileriyle yakından ilgilenmesi, köy köy gezip öğrencilerinin okula kayıtlarını yapması, öğrencileriyle oyun sahnelemesi… Bütün bunları yaparken, Fakir Baykurt aynı zamanda yazardır, abidir, öğretmendir ve en çok da ilk günkü gibi çocuktur.

Söz konusu dönem zor ve sancılı bir dönem olmasına rağmen kitap samimi ve içten bir dille çocuklara Fakir Baykurt’u anlatır. En sevdiği türkülere, artık pek duymadığımız kelimelere, kullanmadığımız nesnelere de değinir. En önemlisi de gelecek nesillere Fakir Baykurt’u bütün ‘çıplaklığıyla’ anlatır. Baykurt’u anlatmak, hele ki çocuklara anlatmak güç olsa gerek. Ancak yazar Sibel Öz ve Samim Bey ve çizer Çağla Köseoğlu bunun üstesinden rahatlıkla geliyor.
Samim Bey, kim mi? Fakir Baykurt’a verilen en kıymetli hediye, en yakın arkadaşı, ilk okuru olmakla övünen can dostu, daktilosu. Bilgisayarlar icat edilmeden evvel Samim Bey vardı ve Samim Bey, Fakir Baykurt’un edebiyat serüveninin en büyük yardımcısıdır. Baykurt’un edebiyat dünyasına armağan ettiği Çilli, Yılanların Öcü, Efendilik Savaşı, Efkar Tepesi gibi önemli eserleri de kitap bittiğinde çocukların akıl defterlerinde kalacak notlar arasında.

Fakir Baykurt kitabından bizlere ve çocuklara kalan en önemli notlardan biri de şu: Eğer insan isterse her şeyi başarabilir, yeter ki hayal et!. Baykurt’un yaşamı, tarafı her zaman nettir, Tahir adı yerine Fakir adını tercih etmek kadar nettir hem de. Bizden, içimizden biridir. Vazgeçmez, kendinden, zihninden, gerçeklerden taviz vermez. Zaman ne kadar ileriye uzanırsa uzansın, takvim yapraklarından istediği kadar yaprak dökülsün, o hep soğuk kış gecelerini hikâyeleriyle ısıtan o çocuktur.