İdam: Cellat

George Roy Hill’in yönettiği 1969 tarihli 4 Oscar’lı ayrıksı Western(“yargısız idam”la biten) “Butch Cassidy and the Sundance Kid” filmine, ne tecimsel bir düşünceyse, “Sonsuz Ölüm” denir ve sinemalarda gösterilir. Bu bir örnek. Adları değiştirilen onlarca film var ki özgün adlarıyla gösterime girenlerden daha çok. Ancak kırk yıl da bir de başka bir şey olur. “Son Cellat” (The Last Hangman) adından “son” çıkartılır, yalnızca “Cellat” kalır ve bu kez bu değişiklikle doğruya ulaşılır. Çünkü sonuncusu değildir İngiltere’de, Adrian Shergold’ın yönettiği, Timoth Spall’ın oynadığı cellat Albert Pierrepoint. 1955 yılında Ruth Ellis’i astıktan kısa bir süre sonra emekli olur Pierrepoint, oysa İngiltere’de son idam 1964’de gerçekleştirilir.

Babası ve amcası gibi cellat olan, 22 yıl boyunca 608 kişiyi idam eden Pierrepoint'in yaşamından kesitler sunar “Cellat” filmi.

Pierrepoint, işini her zaman sıkıdüzen içerisinde soğukkanlılıkla yerine getirir. Kimseyle yaşadıklarını paylaşmaz, suçu, suçluyu sorgulamaz, sorgulatmaz. Astığı insanların, suçlarının bedelini ödediklerine, artık suçsuz (masum) olduklarına inanır.

Yardımcısı sorar (Türkçe altyazı: oezel):

Y- Son bir şeyler söyledi değil mi Pierrepoint?

P- Evet. Tanrısına yakarıyordu. Benimle ya da başkasıyla şahsen ilgisi yok. Onunla celladı arasında. O hücreye girdiğimde Albert Pierrepoint’i dışarıda bırakıyorum. İkisini asla karıştırmıyorum. İnsanlar hep merak eder, bir canı almak ve bundan etkilenmemek mümkün müdür diye. Üzerine bir sürü boktan kitap yazılmış.

Y- Ne yazıyor peki?

P- Bilmem. Canlarını alan ben değilim. Bu insanların ölmesini isteyen, hükumet. Sen ya da ben değil.

Giderek bu işin bir numaralı adamı olur ve Nazi İdamları için Almanya’ya gönderilir. İlk günde 13, bir hafta da toplam 47 idam gerçekleştirecek ve gerisi de gelecektir. Uzaktan birlikte dürbünle izlerlerken yardımcısı olarak atanmış teğmen, asılacak kişilerle ilgili bilgiler vermektedir:

T- Soldaki, irice olan adam Kramer, Belsen komutanı; biraz arkasındaki Fritz Klein, doktor ölüm; sağ taraftaki genç kadın Irma Grese...

idam-cellat-512954-1.

Onların eylemlerini bir bir sıralarken, Pierrepoint keser:

P- Teğmen! İlgilenmiyoruz, anladınız mı? Ne yaptıkları umurumuzda değil. Onlar birer insan ve ölmeleri gerekiyor. Tek bilmemiz gereken bu...

İlk günün idamları bittiğinde teğmen:

T- Çok kolay olacağını sanıyordum. Ama darağacında beraberce durup, birazdan ne olacağını her iki tarafın da bilmesi başka bir şey. Galiba ne olacağını biliyor olmak, işin en kötü tarafı. Yani öleceklerinin kesin olması ve bunu bildiklerini gözlerinde görmek. Ama yine de dediğin gibi, buradaki bizler, gerçek “biz” değiliz değil mi?

P- Evet!...

Geri döndüğünde gazeteciler koştururlar arkasından Pierrepoint’in ama o hiç bir açıklama yapmaz.

Daha sonraki karelerde sokaklarda “idam cezası kalkmalı” yürüyüşlerini görürüz. Halktan biri arabanın içindekini tanır: “İşte Pierrepoint, katil!”

Filmin sonlarına doğru eşi Annie ile konuşmasında çözülür Albert:

P- Hep bendim, hepsini ben temizledim. Onların en azından kıskançlık, nefret, hırs gibi nedenleri vardı. Ya benim? Benim nedenim ne? Yüzlercesini öldürdüm. Hayır Annie, artık buna dayanamıyorum. Benim kötü biri olmadığımı söyle!

A- Söyleyemem Albert, söyleyemem!...

Ardından Annie uyarır ki, devlet, ödemelerde atlamalar yapıyor. Belki bu da bir neden oluyor, Albert cellatlıktan çekiliyor. Gerçek fotoğrafına bakarsanız; yanında köpek, sol elinde püro, şık giyimli tonton bir amca görünümlü bu Pierrepoint giderek, ölüm cezasına karşı kampanya başlatıyor. 1974’te şöyle diyor: “Bence ölüm cezası, sonuçta intikamdan başka bir şey değildir.”

Notladığım bu satırları yazarken, öfkeyle dalmaz mı içeri bizim ufaklık, “Yeter bana yaptığın işkence!” diyerek. “Ne yapmışım?” “Dünyada idamdan korkunç bir şey olamaz!” “Peki, nedir?” “Ne midir? Anlatayım nedir...”