II. Abdülhamid ve siyasal iktidarın gündem telaşı

Murat Bakan - CHP İzmir Milletvekili

Siyasal iktidarın ekonomik kriz derinleşirken kamu kaynaklarını müsrif bir şekilde kullanması, yandaşlarını hoyratça kayırmaya devam etmesi karşısında halkımız, 31 Mart 2019 seçimlerinde büyükşehir belediyelerini Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) teslim ederek AKP’nin sarsılmaz kabul edilen sandık hâkimiyetini yıktı. Laiklikten, hukuk devletinden ve demokrasiden uzaklaşmanın ekonomik kriz ve yoksulluk olarak geri döndüğü toplum tarafından artık açıklıkla görülebiliyor.

Ağır vergiler yükleyen, pandemi sürecinde destek sunmak yerine halktan yardım talep eden, bu yetmezmiş gibi CHP belediyelerinin yardım kampanyalarını engelleyen AKP iktidarına karşı halk güçlü bir tepki gösteriyor. Elbette iktidar ortaklarının oyları hızla eriyor.

AKP ise ülkenin içinde bulunduğu sorunları çözmek şöyle dursun, onu görünmez kılmak için her türlü manevraya başvuruyor. Bir gün karşımıza darbe tehdidi ile çıkıyor, ertesi gün gündem İş Bankası hisseleri oluveriyor. En son Ayasofya’nın ibadete açılması gündeme geliyor. Yeter ki halk işsizliği ve yoksulluğu konuşmasın!

Öte yandan iktidar, demokratik hukuk devletinin ilkelerine aykırı düzenlemelere yenilerini eklemeye hazırlanıyor. CHP’li belediyelerin başarılı yönetimlerini engellemek için her türlü yola başvuran iktidar, belediye başkanlarının etkinliğini azaltacak yasal bir düzenleme hazırlığında. Demokratik süreçlerle yönetimleri belirlenen meslek kuruluşlarının demokratik tepkileri karşısında çılgına dönen AKP iktidarı, başta barolar olmak üzere kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını bölme yönündeki yasayı Meclis gündemine getiriyor.

Ancak İslamcı gündemine uygun tartışmalar yaratarak halkın gerçek gündemini unutturmak ise vazgeçilmezi. II. Abdülhamid tartışmasının da böyle bir yönü olduğu şüphe götürmez bir gerçek olmakla beraber konunun tarihsel ve siyasal başka boyutları da bulunmaktadır. Hiç şüphesiz hilafeti ve saltanatı kaldırmak, onun yerine laik Cumhuriyet’i esas alan bir devlet kurmak devrimci bir kopuştur. Ancak Osmanlı dönemi tarihimizin önemli bir parçasıdır. Fatih Sultan Mehmet gibi birkaç dil bilen, antik yunan düşünce mirasına hâkim, doğu ve batıyı sentezleyen, çağının çok önünde bir hükümdar tarihimizin büyük bir zenginliğidir.

Buna mukabil II. Abdülhamit, 19. yüzyılda dünyada aydınlanma ve demokrasi atılımları yaşanırken ve ülkemizde de bu yönde gelişmeler kaydedilirken savaş bahanesiyle ilk meclisi kapatmış ve ilk anayasamızı askıya almış çağının gerisinde despotik bir hükümdardır. Ülkenin aydınlanma sürecini keserek istibdat rejimi kurmuş bir zorbadır. Tüm muhaliflerini cezaevine attırmış veya sürgüne göndermiştir. Onun zorbalığından genç subay Mustafa Kemal de payını almış ve cezaevine düşmüştür. Ve elbette Cumhuriyet, II. Abdülhamid gericiliğine karşı kurulmuştur.

Bugünün AKP’sinin II. Abdülhamid’i bu kadar sahiplenmesinin sebebi budur. II. Abdülhamid, Atatürk’ün kurduğu aydınlanmacı Cumhuriyet’in tam karşısında gerici, dinci ve despotik bir yönetim anlayışını sembolize etmektedir. Tam da bu yüzden laik, demokratik cumhuriyetle hesaplaşma içindeki siyasal İslamcı AKP iktidarı ve onun genel başkanı II. Abdülhamid’i kendisine tarihsel referans olarak almaktadır. Onun despotizmini aratmayan uygulamalarla muhalefet üzerinde anti-demokratik, baskıcı bir iktidar anlayışı sergilemekte, iktidarının faşizan uygulamalarına sesini yükselten gazetecileri hukuksuzca cezaevinde tutmaktadır. Cumhurbaşkanı’na hakaretten on binlerce vatandaşımız hakkında hukuksuzca yargılamalar sürmektedir. AKP’nin Saray rejimi, gitgide kendi tarihsel öncülü olan II. Abdülhamid’in istibdat rejimine dönüşmektedir.

Ancak tarihin geriye yürümeyeceği şüphe götürmez bir gerçektir. Bu toprakların üzerinde yaşayan kadim kültüre sahip insanlar, II. Abdülhamid karanlığından Atatürk’ün aydınlanmacı devrimiyle nasıl kurtulduysa, siyasal İslamcı AKP iktidarından ve onun saray rejiminden kurtulabilecek ferasete ve cesarete de sahiptir!