Valsa John bir misyonerdi; ama ayinleri aksatmasından yakınan arkadaşına benim için insanların hayatları daha önemlidir, diyen bir misyonerdi. Öldürülmesinin misyonerlikle bir bağlantısı yoktu. Çünkü, dinsel propaganda yapmıyordu; hatta cinayete karışanlar arasında Hristiyanlar da vardı...

İki çakmak bir ölüm: Valsa John

İLYAS TUNÇ

Orada modern yaşamın izlerini bulmak imkânsızdır; bazı kabile üyelerinin kullandığı cep telefonlarını, kiremit ya da saman çatılar üzerindeki birkaç uydu anteni saymazsak…
Kille sıvanmış beyaz badanalı duvarlar, çamurlu,  daracık patikalar, avluları birbirinden ayıran çürümüş, ağaç çitler, çubuk kafeslere asılmış çamaşırlar, okla tavşan avından dönen erkekler, balçık çukurları içinde dolanan inekler, domuzlar, tavuklar, ayakları çıplak çocuklar…
Üç bin nüfuslu, yoksul, sahipsiz bir köy: Pachuwara.
Hindistan’ın Jharkhand eyaletindeki Pachuwara’da 15 Kasım 2011’de korkunç bir cinayet işlendi; dayanışma, direniş ustası bir insan hakları eylemcisi öldürüldü.
Valsa John Malamel.

Valsa John, Pachuwara’ya taşınmadan önce Amrapara kasabasında öğretmenlik yapıyordu. Okul çıkışlarında, tatillerde bölgenin geleneklerini, göreneklerini, dillerini, kabile reislerini tanımak amacıyla çevre köyleri ziyaret ederdi. Ziyaretleri sırasında yol üzerindeki Hindistan Jeoloji Araştırmaları Kurumu kampı dikkatini çekmişti. Yetkililer, Pachuwara’da kömür yatakları açacaklarını söylediler. Üstelik, köylerini terk etmesi için ondan Santali halkını ikna etmesini istediler. Kabul edemezdi. Aksine, öğretmenlikten istifa edip köye yerleşecekti; 1998 yılında…
Valsa, köye yerleşir yerleşmez projeyi gerçekleştirecek olan PANEM Kömür Madenleri Şirketi’ne karşı komşu köylerin de katıldığı bir direniş hareketi geliştirdi. Hareketi yasallaştıran bir dernek kurdu. Dernek, adını insanlık tarihine ışık tutacak paleontolojik verilerle birlikte çok zengin kömür yatakları da barındıran Rajmahal Tepeleri’nden alıyordu: Rajmahal Tepelerini Koruma Hareketi Derneği.

Valsa, Santalilerin yerel yetkililere, seçilmiş temsilcilere dilekçeler vermesi, tutanaklar tutması için bir çalışma başlattı. Yabancıların bölgeye girmesini engellemek amacıyla yol ağızlarına bariyerler, engeller yerleştirdiler. Altı yıl boyunca insanlar buralarda nöbet tuttular. Kendilerine yardımcı olacak diğer sivil toplum örgütleriyle, eylemcilerle güçlü bir iletişim ağı oluşturdular. Bir yandan da Valsa, köylülere tarımsal verimliliği artırmanın yeni tekniklerini, yollarını anlatıyordu.

Ancak, PANEM Şirketi, Amrapara’da bir ofis açtı. Santali gençlerini işe aldılar. Onları kandırmaya çalıştılar. Arazilerin devlete ait olduğu, direnişleri devam ederse tazminatlarını bile alamayacakları söylentileri yayıldı. Köylüler arasında parçalanmalar, dağılmalar, kutuplaşmalar baş gösterdi. Gerginlikler, kavgalar yaşandı. Polis, Rajmahal Tepeleri’ni Koruma Hareketi Derneği üyelerini, Valsa’nın arkadaşlarını fişlemeye başladı. Pazara giden insanları tutuklayıp hapse atıyorlardı. Sindirilme, baskı ve entrikalar karşısında direniş hareketi zayıflamıştı. Uzun bir görüşmeden sonra dernek, Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Yüksek Mahkeme’nin şirket ve hükümet lehine karar vermesinden sonra Yargıtay’a gittiler. Yargıtay, taraflara bir Çerçeve Anlaşma imzalamalarını önerdi. İmzalanan anlaşmayla Santaliler önemli kazanımlar edindiler; kömür çıkarıldıktan sonra şirketin arazileri gerçek sahiplerine devretmesi, ekilebilir hale getirmesi, dönüm başına her yıl 6.000 rupi tazminat, 10.000 rupi kâr payı vermesi, insanların yerlerinden edilmemesi, zorunlu halde yakın yerlere yerleştirilmesi, çocuklara ücretsiz eğitim sağlanması, okul, hastane, rehabilitasyon merkezleri açılması gibi…

Direnç hareketi, gençlere geleneksel yaşam tarzlarından gurur duymalarını öğretmiş, aralarındaki sevgi, güven ve dayanışma bağlarını güçlendirmişti. Oysa paranın büyüsü, yeni bir yaşam tarzı edinme hırsını kamçılayacaktı; daha çok para, daha çok güç, daha çok talep… Valsa’nın Denetleme Komisyonu’ndaki tarafsızlığı, adaletli tavrı yolsuzluk peşindeki muhaliflerinin öfkesine neden oluyordu. Bunlara bir de tecavüze uğrayan ev arkadaşı Surajmuni Hembrom’u ısrarla savunması eklenince muhaliflerin öfkesi daha da alevlendi. Valsa, artık bertaraf edilmesi gereken bir engeldi; şirket için, hükümet için, muhalifleri için; hatta yörede faaliyet gösteren Maoist Naxalite grupları için…

Valsa John Malamel, 1958’de Kerala eyaletinin Kochi kentindeki Edepalli köyünde zengin bir Hristiyan ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ekonomi eğitimi aldı. İsa ve Meryem’in İyilik Rahibeleri adlı yardım derneği tarafından yönetilen bir manastırda iki rahibenin çalışmalarından çok etkilenmişti. 1982’de babasının ölümünden bir yıl sonra yoksullara ve terkedilmişlere hizmet etmek amacıyla 1803’de Belçika’da kurulmuş olan Roma Katolik emir rahibeleri üyesi oldu.

Evet, Valsa John bir misyonerdi; ama ayinleri aksatmasından yakınan arkadaşına benim için insanların hayatları daha önemlidir, diyen bir misyonerdi. Yani, misyoner olması insan hakları savunucusu olamayacağı anlamına gelemezdi. 2007’de bir protesto gösterisi sırasında tutuklanmış, kefaletle serbest bırakılmıştı. Öldürülmesinin misyonerlikle bir bağlantısı yoktu. Çünkü, dinsel propaganda yapmıyordu; çünkü cinayete karışanlar arasında Hristiyanlar da vardı, örneğin Adwin Murmu; çünkü 2005’ten 2011’e kadar Pachuwara’dan Puncab’a kömür taşıyan kamyonlardan düşen bir avuç kömürü toplamak uğruna kocaman tekerlekler altında yüz elliden fazla dostu can vermişti; çünkü Rajmahal Tepelerini Koruma Hareketi Derneği’nden başka PANEM Kömür Madenleri Şirketi’ne karşı çıkan kimse kalmamıştı; çünkü kendisinden önce aynı yıl Nadeem Sayed, Shehla Masood, Niyamit Ensari adlı üç eylemci daha öldürülmüştü…

Gecenin karanlığında geldiler; ellerinde baltalar, palalar, kürekler, oklar, demir çubuklar…  Yaklaşık kırk kişiydiler; gözleri dönmüş, kana susamış kırk cani… Bağırıyorlardı:
-Rahibe Valsa nerede? Rahibe Valsa Nerede?
Kömür ocağındaki işinden az önce dönen kamyon sürücüsü Sonaram Hembrom seslendi:
-Bilmiyorum.
Yalan söylüyorsun, diyerek içeri girdiler:
- Bulalım onu!  Bulalım! Keselim!
Bitişikteki penceresiz, ufacık odasında bir battaniyenin altına gizlenen Valsa, el yordamıyla cep telefonunun tuşlarına henüz basmıştı:
- Evimi kuşattılar. Yanlış bir şey yapacaklarından endişeliyim…
Hattın öbür ucundaki gazeteci bir arkadaşıydı:
- Her ne pahasına olursa olsun, kaç!

Kaçamadı Valsa; kaçabilse de kaçmazdı belki… Defalarca tehditler almış, defol buradan, demişlerdi; öldürüleceğini biliyordu. Bu köyden başka bir köye taşın önerisine halkımı, dostlarımı bırakamam, karşılığını vermişti. Buldular ve kestiler onu! Nerdeyse başı omuzlarından ayrılacak gibiydi…
Ertesi gün polisler kanıt aramak için evine girdi:
Plastik, kırmızı bir masa; metal, büyük bir sandık; tavandan sarkan iplere bağlı tahta bir raf, üzerinde cinayetten bir gün önceki bir gazete, buruşuk; karşı duvarda bir başka raf; Valsa’nın uzun saçları için Hindistan cevizi yağı, kalamin losyonu, Pond’s marka nemlendirici şişeleriyle dolu… Diğer odada charpoy denilen hamak yatak; derme çatma bir tezgâha yerleştirilmiş üçlü bir gaz ocağı, yanında iki çakmak; baharat, şifalı ot kavanozları, Nestle marka bir paket kahve, cezve…
Valsa John öldürüldü!

Çakmaklardan biri direnişi yeniden alevlendirmek içindi…