Erdoğan, Cemal Kaşıkçı cinayetinin zanlılarının Türkiye’ye iade edilmesini talep etti. Bu durum akıllara Türkiye’nin kötü yargı geçmişini getirdi

İki ülkede de ‘adil yagılama’ şüpheli

Roy Gutman

18 Suudi Arabistan hükümeti çalışanının Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili olarak Türkiye’de yargılanmak üzere iadesini talep eden Türkiye’nin pek şansı yok.

Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Zübeyir’in geçen hafta verdiği yanıt kesin bir “hayır” oldu. Şüphelilerin Suudi olduğunu, dolayısıyla orada yargılanacaklarını söyledi. Suçun İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda işlenmiş olmasını boş verin…

Seçilen uluslararası medya organlarına sızdırılan bilgiler ve verilen demeçler Suudileri inkar politikasından vazgeçip, cinayeti kabul etmeye zorladı. Erdoğan’ın güvenilirliği artarken Suudilerin itibarı tüm dünyada zedelendi. Ancak Erdoğan, iade talebinde bulunarak fazla ileri gitmiş olabilir.

İade talebi gerçekçi mi?
Türkiyeli üst düzey bir yetkilinin The Daily Beast’e verdiği demece göre, iade anlaşması olmaksızın Türkiye’nin iade talebinde bulunma sebebi (ki bu nadiren gerçekleşir) hem suçun Türkiye topraklarında yaşanmış olması, hem de Suudilerin uluslararası kamuoyunun beklentilerini karşılayacak şekilde “şeffaf ve adil bir yargılama” yapmalarının Suudiler açısından zor olması. İsminin gizli kalması koşuluyla konuşan aynı yetkili, “Türkiye’deki yargı sisteminin bu durumda adalete hizmet etmek için daha iyi bir pozisyonda olduğu açık” dedi. “Suudi dostlarımızın itibarı açısından dava sürecinin Türkiye’de görülmesi daha iyi olur.”

ABD’li insan hakları izleme grubu Freedom House’un özel araştırmalar direktörü Nate Schenkkan Türkiye’nin mahkemelerinin “kötü durumda olduğunu, yürütmeden bağımsız olmadığını, dolayısıyla böyle bir vakanın görülmesinin zor olacağını” söylüyor. Schenkkan, Türkiye’de yargı sisteminin işleyişinin “Suudi Arabistan’ınkinden muhtemelen biraz daha iyi olduğunu, ancak iyi durumda olduğunun söylenemeyeceğini” söylüyor. Kaşıkçı vakasının bağımsız soruşturma konusu olması gerektiği yönünde görüş belirtiyor.

Brunson ve Taner Kılıç davası
Schenkkan meşhur Andrew Brunson davasına değiniyor. Rahip Brunson iki sene önce terör örgütlerine yardım etmek ve casusluk suçlarıyla tutuklanmıs ve üç yıl hapis cezası almıştı. Tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak serbest bırakıldı. Fakat bu karar, Trump NATO müttefiki Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar da dahil olmak üzere müthiş siyasi baskılar uyguladıktan sonra geldi. Schenkkan’ın yorumuna göre Brunson, savunma makamının kanıtların elde edilme biçimine eleştirel yaklaşabildiği “açık ve adil bir yargı süreciyle yargılanmadı.” Bazı tanıklar gizliydi ve bir defasında savunma makamının tanığı sorgulamasına dahi izin verilmedi.

Dikkat çeken diğer bir dava da Af Örgütü’nün Türkiye direktörü Taner Kılıç’ınkiydi. Kılıç, yargılanmayı beklerken 14 ay tutuklu kaldı. Yöneltilen suçlama terör örgütlerine üye olmak ve yardım etmekti. Af Örgütü bu süreci “adaletin olağanüstü ölçüde ayaklar altına alınması” olarak yorumladı. Türkiye mahkemelerinde davalar yavaş ilerliyor ve iki duruşma arasında aylar geçiyor. Siyasi suçlardan yargılanan birçok kişi hapiste bir yıldan uzun kalıyor. İnsan hakları gruplarına göre Türkiye’de şu an 230 gazeteci tutuklu bulunuyor.

Tüm aykırı sesler bastırılıyor
Schenkkan’ın söylediğine göre Türkiye’nin hukuki sistemi kullanarak “tüm aykırı sesleri bastırma” geleneği eskiye dayanıyor. Bu gelenek Erdoğan’dan geriye gitse de “son birkaç yılda eşi görülmemiş seviyelere ulaştı.”

Bu esnada ABD ve diğer ülkeler Suudi Arabistan’a suçunu itiraf etmesi yönünde baskı yapıyor. Savunma Bakanı James Mattis Bahreyn’deki konferansta şöyle konuştu; “Kaşıkçı davası hepimizi ilgilendirmeli. ABD, gazeteci Kaşıkçı’nın şiddet vasıtasıyla susturulmasına ve benzeri davranışlara tahammül etmeyecek.”

Kaşıkçı’nın cinayetinin bölgede istikrarı tehdit ettiğini de ekledi. Mattis’in söyleri şöyleydi; “Ülkelerin uluslararası normlara ve hukukun üstünlüğüne uymakta başarısız olmaları, bölgesel istikrarı ona en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde tehdit ediyor.”

Çeviren: Fatih Kıyman