Almanya‘da bir süredir NSU‘yla mücadele eden bazı kişilere ‘NSU 2.0’ imzalı tehdit mektupları gönderiliyor. Bu konuyla ilgili soruşturmalar çok sayıda polis memurunu da kapsıyor ve halen devam ediyor

İkinci bir NSU daha mı var?

GÜRSEL KÖKSAL

Almanya NSU‘yla ilgili birçok sorunun yanıtı bulunamamışken, konu bir yılı aşkın bir süredir de bazı kişilere gönderilen ‘NSU 2.0’ imzalı tehdit mektuplar üzerine açılan soruşturmalar nedeniyle gündemde. Konuyla ilgili ilk kez bazı Alman gazetelerinde yer alan haberlerin NSU‘nun polis ve istihbarat içinden destek aldığı kuşkularını doğrular nitelikte olması kimseyi şaşırtmadı. İlk haberler şöyleydi: “NSU davasında teröristlerin kurşuna dizerek öldürdüğü Enver Şimşek’in ailesini müdahil olarak temsil eden Avukat Seda Başay Yıldız’a gönderilen tehdit mektuplarıyla ilgili soruşturma yürüten Siyasi Polis Birimi, Frankfurt Polis Teşkilatı’ndan 5 meslektaşını gözaltına aldı. Hepsi Frankfurt 1 No’lu Polis Karakolu’nda görevli olan ve sosyal medyada ‘aşırı sağ’ içerikli paylaşımlar yaptıkları belirlenen polislerin tehdit mektuplarıyla ilişkisi araştırılıyor.”

Bunun üzerine yaptıkları açıklamalarında 5 polisin gözaltına alındığı kabul eden yetkililer, soruşturmanın sürdüğünü hatırlatıyor, ‘erken yargı’da bulunmamasını istiyor ve polislerle tehdit mektupları arasındaki ilişkinin kesinleşmediğini hatırlatılıyorlardı. Aradan bir yıldan fazla bir zaman geçti, soruşturma ise halen sürüyor. Bu arada ‘sosyal medyada aşırı sağ’ içerikler paylaştıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan polislerin sayısı arttı. Hessen İçişleri Bakanı Peter Beuth‘un açıklamasına göre şu ana kadar bu kapsamda 38 memurla ilgili cezai işlem uygulandı ya da disiplin soruşturması açıldı. Bu soruşturmaların 6‘sı, suçlanan memurların meslekten çıkarılmasıyla sonuçlandı. Bir memur görevden çıkarılmak üzere… 17 soruşturma ise suçlamalar kesinleşmediği için durduruldu. Ve bütün bunları başladığı 1 No‘lu Karakol’un, bu arada açığa alınmış olan polis memurları susma hakkını kullanıyor. Onlar sustuğu için de soruşturma ilerlemiyor…

POLİSLER Mİ GÖNDERDİ?

Peki, Frankfurt Barosu avukatlarından Seda Başay Yıldız‘a yönelik tehditlerle bu karakol ve suçlanan memurlar arasındaki ilişki nerede? Aslında neo-Nazi örgütü tarafından öldürülen Şimşek‘in ailesini NSU davasında temsil etmenin dışında, son zamanlarda Almanya‘da sığınma hakkı kabul edilmediği için sınırdışı edilen birçok kişinin avukatlığını üstlenen Başay Yıldız, yıllardır çeşitli yollarla gelen tehditlere maruz kalıyordu. Bunlara alışmıştı. Ancak bu kez tehditler sadece kendisine değil, ailesine yöneliyordu. Dahası tehdit mektubunun çocuğunun hem ismi hem yaşı hem de ailesinin adresi yazılıydı. Bunlar, üçüncü kişilerin bilmesi mümkün olmayan özel ve gizli bilgiler…

Başay Yıldız, kendisini “Seni Türk domuzu. Almanya’yı yıkamayacaksın. Sağ sağlim gidebilecekken defol git buradan. Yoksa kızını katlederek intikamımızı alırız” sözleriyle tehdit eden ‘NSU 2.0’ imzalı mektupla savcılığa gitti ve suç duyurusunda bulundu. Başlatılan soruşturmada mektuptaki özel bilgiler merkezi kayıt sistemi üzerinden alınmış olabileceği değerlendirildi. Bu sisteme giriş ancak yetkisi olan kişiler tarafından ve bir resmi bilgisayardan yapılabilirdi. Böylece son zamanların en önemli skandallarından biri patlamış oldu. Söz konusu bilgiyi almak için 1 No‘lu Karakol‘daki bir memurun görev bilgisayarı üzerinden sorulduğu ortaya çıkarıldı. Bilgisayarı kullanılmış olan polis memuru sorgulanırken, telefonu da incelemeye alındı. Sonuç: Karakoldaki polis memurlarından 5’i aşırı sağcı, yabancı düşmanı paylaşımlar yapılan bir sosyal medya ağına üyeydi. Ev ve işyerlerinde arama yapıldı, mobil telefonları ve kullandıkları bilgisayarlara el konuldu. Üye oldukları WhatsApp grubu ve bu grupta yapılan paylaşımlar değerlendirildi. Grupta aşırı sağ içerikli yazıları, göçmenlerle, sığınmacılarla, engelli insanlarla ilgili insanlık dışı hakaretler, gamalı haç, Hitler resimleri ve yasadışı neo-Nazi örgütlere ait sembolleri paylaşanlar arasında bu polisler de yer alıyordu. Haklarında soruşturma başlatıldı ve açığa alındılar. ‘NSU 2.0’ imzalı tehdit mektubunu yazanlar bulunamamıştı ancak çok sayıda polisin yer aldığı insanlık düşmanı bir sosyal medya ağı ortaya çıkarılmıştı. Konunun medyaya yansıması üzerine soruşturma yetkisi Frankfurt Emniyet Müdürlüğü‘nden alınıp, görev Hessen Eyalet Kriminal Dairesi‘ne verildi.

‘NSU 2.0’ YENİ BİR ÖRGÜT MÜ?

Aradan bir yılı aşkın bir süre geçti. Şu ana kadar, “NSU 2.0”ın yeni bir örgütün ismi mi, yoksa etrafa korku saçmak, sağla mücadele eden, göçmenlerin hakları için uğraşan kişileri sindirmek isteyen bir tek kişinin mi işi olduğu ortaya çıkarılamadı. Benzer tehdit mektuplarının NSU davasının diğer müdahil avukatlarına da gönderildiği ortaya çıktı. Onlar da sık sık tehdit aldıkları için önce bunu önemsememişler. Ancak Başay Yıldız‘la ilgili haberlerin medyaya yansıması üzerine kamuoyunu bilgilendirmeye karar vermişler. Savcılığa gidip suç duyurusunda bulunan Köln Barosu avukatlarından Mustafa Kaplan, kendisinden başka 8-10 avukatın daha tehdit içerikli e-postalar aldığını açıkladı. Frankfurt Barosu‘ndan Avukat Mehmet Ali Aydın da tehdit mektubu aldığını duyurdu. Bu arada tehdide uğrayan Avukat Kaplan‘ın, geçen yıl öldürülen Kassel Bölge Valisi Walther Lübcke‘nin katil zanlısı olarak tutuklanan aşırı sağcı Stephan Erst‘in avukatlığını üstlendiği öğrenildi. Cinayeti işlediğini önce itiraf eden, sonra da bu ifadesini reddeden Erst‘in diğer avukatının da aşırı sağcı ‘Pegida Hareketi’ne yakın bir hukukçu olduğu ileri sürülüyor. NSU davasında sağ terörün kurbanlarını, şimdi de sağcı bir terör zanlısının savunmasını üstlenen Kaplan, bir süre önce de televizyon moderatörü Jan Böhmermann‘a karşı açılan ‘hakaret davası’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ı temsil etmişti.

‘Kimseden korkmuyorum’

ikinci-bir-nsu-daha-mi-var-695234-1.Kendisine ve ailesine yönelik ölüm tehditleriyle ilgili soruşturmanın birinci yılında konuşan NSU davası avukatlarından Seda Başay Yıldız, kimseden korkmadığını söylüyor. Yıldız, soruşturma kapmasında açığa alınan ve konuyla ilgili soruları yanıtlamayan şüpheli polis memurları hakkında şöyle diyor: “Bu konunun aydınlanması için her şeyin denendiğine dair güvenim var. Bir sonuç alınır mı, o ayrı konu. Bir hukuk devletinde bu böyledir. Bir konuyu kanıtlayamazsanız, soruşturmanın durdurulması gerekebilir. Anayasa üzerine yemin eden bir kişinin soruşturmanın aydınlanmasına yardım etmemesi vicdani bir şey midir? O ayrı bir konu.”

‘Münferit’ bir olay

ikinci-bir-nsu-daha-mi-var-695235-1.Frankfurt Emniyet Müdürü Gerhard Breswill, polislerle ilgili suçlamaların bir ‘münferit olay’ olduğunu söyledi. Hanau’daki katliamın hemen ardından görev bölgesindeki tüm göçmen dernekleri ve cami cemaatlerinin temsilcilerini Enniyet Müdürlüğü’ne davet ederek, bir görüş alışveriş toplantısı düzenleyen Breswill, “Irkçıların, insanlık düşmanların bizim aramızda kesinlikle yeri yok” dedi. Breswill, toplantının ardından kendisine yönelttiğimiz “Suçlanan polis memurlarının susma hakkından yararlandıkları söyleniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bu konudaki soruşturma bilindiği gibi Eyalet Kriminal Dairesi tarafından yürütülüyor. Tabii ki herkesin susma hakkından yararlanmaya hakkı var. Ama burada durumun gerçekten öyle olup, olmadığı konusunda bir şey diyemem. Bu konudaki spekülasyonlara kulak vermemenizi tavsiye ediyorum.”

HANİBAL VE GÖLGE ORDUSU!

Almanya‘da Hanibal kod adıyla bilinen bir eski askerin kurduğu ‘Uniter’ adlı derneğin arkasında ‘olağanüstü haller’ için ‘gizli bir ordu’ hazırlıkları olduğu iddiaları halen açıklığa kavuşmadı. Almanya‘da şu anda silahaltında 180 bin asker bulunuyor. Kısa bir süre önce medyaya yansıyan haberlere göre aşırı sağcı eğilimleri nedeniyle haklarında Askeri İstihbarat Teşkilatı (MAD) tarafından soruşturma sürdürülen asker sayısı ise 550 civarında. Bir yıl önce aynı gerekçeyle soruşturmaya konu olan asker sayısının 390 olduğu dikkate alınırsa, bu önemli bir artış.

Bild’in haberine göre aşırı sağcı AfD‘nin 35 bin kayıtlı üyesinin 2 bin 100‘ü profesyonel asker. Federal Meclis‘te ve eyalet meclislerinde yer alan milletvekilleri arasında çok sayıda ‘ihtiyat’ subayının bulunduğu da biliniyor. Almanya Silahlı Kuvvetleri‘nin (Bundeswehr) toplumun bir parçası olduğunu hatırlatıp, oradaki siyasi eğilimlerin hemen hepsinin, oraya yansımasının doğal olduğunu savunanlar da var. Toplam asker sayısı dikkate alındığında aşırı sağcı eğilimlilerin kabul edilebilir oranda olduğunu ileri sürüyorlar. Faaliyetleriyle anayasal çizginin dışına çıkanların eninde sonunda mutlaka meslekten uzaklaştırıldığını hatırlatıp, ortada bir kriz durumu olmadığını kaydediyorlar. Toplumun karşısına “Biz Almanya’ya hizmet ediyoruz” sloganıyla çıkan, saflarındaki askerleri ‘üniformalı vatandaşlar’ tanıtan ‘Bundeswehr’in demokratik sistemin bir kurumu olarak ayakta kalabilecek olgunlukta olduğunu savunuyorlar. Ancak gelişmeleri Almanya‘da tarihinin verdiği derslerin ışığında değerlendirenler ise bu durumu endişe verici olarak görüyor.

ikinci-bir-nsu-daha-mi-var-695233-1.

Bir de merkezinde ‘Hanibal’ kod adlı bir özel kuvvet askerinin yer aldığı bir gizli örgütlenmenin varlığına ilişkin söylentiler var. Buna göre aşırı sağ eğilimli çok sayıda subay ve astsubayın yanı sıra, polis ve istihbarat ajanları, gizli faaliyet gösteren hücreler şeklinde örgütleniyorlar. Harekete geçmek için de ‘X günü’ olarak kodladıkları devletin ‘iflas ettiği’ anı bekliyorlar. Medyada ‘Hanibal‘ın gölge ordusu’ adıyla anılan ağın Avusturya ve İsviçre‘ye de uzandığı söyleniyor. Özel kuvvetlerde görevli asker Andre S. ya da ‘Hanibal’ın yönettiği bu faaliyetlerin arkasında, onun ‘Uniter’ adlı kurduğu bir de dernek var. Derneğin, kamu düzenin çökmesine yol açacak büyük felaketler, büyük saldırılar karşısında neler yapılabileceği üzerine kafa yoran sorumlu uzmanların mesleki birliği olduğunu ileri süren yetkililer, tabii ki ‘gizli ordu’ söylentilerini reddediyorlar. Ancak Alman ve İsviçre medyasında geniş biçimde yer alan haberler söz konusu ‘X Günü’ planlarının hiç de ‘kendini sorumlu hisseden’ devlet görevlilerinin felaket dönemlerine ilişkin masumane hazırlıkları içermediğini gösteriyor.

Buna göre ‘X Günü’nde kullanmak üzere Almanya’nın dört bir yanındaki gizli depolarda silah, patlayıcı madde ve gıda maddesi biriktiriliyor. İddialara göre Almanya’da devlet düzeninin bozulması, büyük doğal felaketler, ülkeye elektrik ve yakıt sağlayan altyapının çökmesi, büyük çaplı sabotaj serileri ya da Rus Ordusu’nun işgali gibi bir durumda ilan edilecek söz konusu ‘X Günü’nde ‘gölge ordu’ elemanlarının görevi bu depolardaki silahları alıp, ‘düşmanları’ imha etmek. Önceden hazırlanan listelerde de ilk etapta temizlenecek ‘düşmanlar’ın isimleri yer alıyor. Bu ‘düşmanlar’ da tabii ki solcu, göçmen aktivistler, politikacılar… Son haberlere göre Almanya’nın iç istihbarat örgütü BfV, Uniter derneğinin faaliyetlerini ‘incelenecek durum’ olarak değerlendirerek, takip etmeye başladı. Bu karar dernekle ilgili aşırılık iddiasının istihbarat tarafından önemsendiğini gösteriyor.

ÜSTEĞMEN FRANCO’NUN MACERASI

Bir de yargılanmayı bekleyen Üsteğmen Franco A. var. Kamuoyu onun adını ilk kez 3 yıl önce duydu. Viyana Havaalanı’nın tuvaletinde bir silah saklamaya çalışırken gözaltına alındı. Soruşturmada parmak izlerini alan polisin karşısına 2’nci biri daha çıktı. Bu da Almanya’ya 2015’te gelip, sığınma başvurusunda bulunmuş ve bir sığınmacılar yurdunda kalıyor olması gereken Suriyeli David Benjamin’di. Biri Alman ordusunda subay, diğeri de Suriyeli sığınmacı iki kişinin aynı parmak izlerine sahip olması mümkün değildi. Soruşturma derinleştirilince Hollywood filmlerindekilerdin çok daha ‘şeytani’ bir komplo projesi ortaya çıktı. Üsteğmen, sığınma başvurusu yaparken kendisini Fransız kökenli bir hıristiyan Suriye vatandaşı olarak tanıtmış. Bu sırada Fransızca konuşan ve Arapça bilmediği fark edilmeyen Franco A. ifadesinde, inançları nedeniyle Suriye’de baskı gördüğünü, ismi Yahudi çağrışımı yaptığı için dışlandığını, iç savaşın ardından baskıların arttığını, babasının bir İŞİD saldırısında öldürüldüğünü, kendisinin de yaralandığını anlatmış. Söyledikleri de hiç araştırılmadan kabul edilmiş. Alsas Loren bölgesindeki Alman-Fransız Ortak Komando Tugayı’nda görevli subayın kışlayla sığınmacı yurdu arasında geçen çifte kimlikli yaşamı aslında ileride gerçekleştirecek bir dizi siyasi suikast için hazırlık içinmiş. Aynı birlikte görevli bir diğer üsteğmenin de gözaltına alındığı soruşturmada ele geçirilen listelerde de Almanya’nın sığınmacı politikasından sorumlu olan politikacıların isimleri yer alıyordu. Plana göre suikastlardan sonra olay yerinde araştırma yapan polis, tespit ettiği izlerden hareketle aslında olmayan ve dolayısıyla hiçbir zaman yakalayamayacağı ‘Suriyeli bir terörist’in peşine düşecekti. Böylece suikastın ülkenin kendisine kapısını açtığı bir sığınmacı tarafından gerçekleştirildiği iddiasıyla kamuoyu manipüle edilmiş olacaktı. Projesini gerçekleştirmeden yakalanan üsteğmen ve 2 suç ortağı serbest bırakıldı. Bu arada ‘Hanibal’la da ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Buna göre o da ‘gölge ordu’yla ilgili hazırlıklarda yer almış. Şimdi hakkında açılacak terör davasını bekliyor.

SON SÖZ SÖYLENMEDİ

Almanya’da sağ terör can alıyor, bu sorun uzun yıllardır var. 1990’dan sonra sağcı terörün 200’ün üstünde cana kıydığı ileri sürülüyor. Bundan 40 yıl önce, katliamların henüz başlamadığı bir dönemde, genç bir kadın sanki bu günleri görmüşçesine kendi canına kıyarak toplumu uyarmaya çalışmıştı. Hamburg’da 26 Mayıs 1982’de sokak ortasında üzerine benzin dökerek kendisini yakan Semra Ertan’ın protestosundan etkilenenler oldu. Gazeteci Günter Wallraff, ‘En Alttakiler’i ona ithaf etmişti örneğin. Ama sonra unutuldu, gitti. Sağcı şiddet ise dozunu arttırarak devam etti. Irkçıların sokak ortasında, işyerinde kurşuna dizdiği, Schwaandorf’ta, Möln’de, Solingen’de olduğu gibi kundakladığı evlerde katlettiği insanlar arasında çok sayıda Türkiye kökenli göçmen de bulunuyor. NSU adı altında faaliyet gösteren neo-Nazi örgütü kendi hallerinde çalışıp giden Türkiye kökenli küçük esnafı hedef almıştı. Bu yazı dizisinde arşivlerdeki somut bilgileri, gözlemlerimizi ve araştırmalarımızın sonuçlarını bir araya getirdik. Konuyla ilgili komplo teorilerinden uzak kalarak yaptık bunu.

Yükselen aşırı sağın kuşkusuz birçok önemli boyutu daha var. Ve bunların bir bölümü burada ele alınmadı. Almanya‘da gerçek demokrasiden yana birçok kişi burada ele aldığımız saldırıların sadece göçmenleri değil, toplumun bütününü hedeflediğinin bilincinde. Çok sayıda gazeteci, politikacı, araştırmacı bu konuların peşini bırakmıyor. Yaşananların ‘yabancı düşmanlığı’ değil, ‘insanlık düşmanlığı’ olduğunu haykıyorlar her fırsatta. Örneğin NSU davası, bu konunun ele alındığı çok sayıda araştırmaya, kitaba konu oldu. Bu kitaplardan birinde davaya öldürülenlerin yakınları ve avukatlarının yazılarının bir araya getirilmişti. Başlığı “Kein Schlusswort” idi. Biz onun Türkçe‘ye “Son söz söylenmedi!” olarak çevirebiliriz. Bu cinayetler tam olarak aydınlatılmadığı sürece söylenemeyecek de.

BİTTİ