Libya’yı vuran Daniel gibi Akdeniz fırtınalarının oluşmasında rol oynayan başlıca olgu “ısı fazlası” ve bu tür sistemlerin oluşumu, iklim değişikliğinden doğrudan etkileniyor. İlk değerlendirmelere göre sera gazı salımı Daniel gibi sistemlerin oluşma ihtimalini 50 kat artırıyor.

İklim değişikliği ve Akdeniz fırtınaları

Mike Rogerson 

Belkasem AlkaryanI 

Mahjoor Lone 

Daniel Fırtınası Libya’nın kıyı kenti Tukra’ya 10 Eylül günü ulaştı ve doğuya doğru ilerlemeyi sürdürdü. Rüzgar hızı kısa sürede artmaya başladı ve yoğun yağış insanları evlerine sığınmaya zorladı. Öğleden sonra yağış daha da hızlandı ve bunun sıradan bir hava olayı olmadığı anlaşıldı. 

Yerel meteoroloji ajansı tarafından paylaşılan verilere göre sahil şeridindeki Albayda şehrine bir senede düşen yağış miktarının yüzde 80’i, bir gün içerisinde düştü. 24 saatten kısa bir süre içinde binlerce insan yaşamını yitirdi, yüz binlerce insan için “kayıp” bilgisi geçildi. Cebel Ahdar bölgesinde oluşan yıkım manzarası, Hollywood filmlerinde gördüğümüz sahneleri andırıyordu. 

Akdeniz üzerinde oluşan Daniel Fırtınası bir hafta içinde Yunanistan, Bulgaristan, Libya, Mısır ve Türkiye’yi etkiledi. Akdeniz üzerinde oluşan fırtınalar nadir olaylar sayılmaz; bu tür sistemleri birkaç senede bir görüyoruz. Fakat Daniel şimdiye kadar Akdeniz üzerinde gördüğümüz en ölümcül fırtına oldu. 

Bu makalenin kaleme alındığı sırada Dünya Sağlık Örgütü’nün öngörüleri, en az 3 bin 958 kişinin yaşamını yitirdiği yönünde. 9 bin kişi ise halen kayıp. 

Daniel “eşi benzeri görülmemiş” büyüklükte değildi. Ölçülen en hızlı rüzgarların oluştuğu fırtına, 2020 Eylül’ünde görülen Ianos’tu. Fırtına neticesinde dört kişi yaşamını yitirdi ve 224 milyon avroluk hasar meydana geldi. Peki, o halde Daniel Fırtınası neden farklıydı? 

DAHA NADİR, DAHA GÜÇLÜ 

Tropik kasırgalar gibi Akdeniz fırtınaları da yaz sonunda, sıcak hava koşullarında oluşuyorlar. Akdeniz fırtınalarının büyük bölümü Korsika ve Sardunya adalarının batısında oluşuyorlar. Her seferinde aynı bölgeleri etkilediği için batı Akdeniz, güney İtalya ve batı Yunanistan bölgesindeki yerleşim bölgeleri, bu fırtınalara dayanıklı altyapılara sahipler. 

Daniel fırtınası ise alışılmışa kıyasla daha doğuda oluştu ve kuzeydoğu Libya’yı vurdu. Bu, nadir görülen bir durum. Doğu’daki Sirenayka bölgesinde dahi düzinelerce insan yaşamını yitirdi. 

Derna şehrinin yüksek kesimlerinde kalan iki baraj, yoğun yağışlar neticesinde gecenin geç saatlerinde çöktü. Oluşan sele birçok insan uykusunda yakalandı. Büyük sel kütlesi ve beraberinde taşıdığı molozlar şehrin dörtte birini yok etti. 

Akdeniz fırtınalarının oluşmasında rol oynayan başlıca olgu “ısı fazlası.” Dolayısıyla bu tür hava sistemlerinin oluşumu, iklim değişikliğinden doğrudan etkileniyor. Yapılan ilk değerlendirmeler, sera gazı salımının Daniel gibi hava sistemlerinin oluşma ihtimalini 50 kat artırdığına işaret ediyor. 

Halbuki Birleşmiş Milletler Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından paylaşılan modeller, Akdeniz fırtınalarının daha az görüldüğünü, fakat şiddetlerinin arttığını söylüyor. Daniel fırtınası neticesinde yaşananlara baktığımızda, fırtınaların sıklığı ya da gücünden ziyade, nereyi etkilediğinin de önemli bir etmen olduğunu görüyoruz. 

Dolayısıyla şu soruyu soralım: Libya bu gibi aşırı hava olaylarını daha sık mı yaşayacak? 

GEÇMİŞTEN İPUÇLARI 

Önemli bir ipucunu yeryüzünün derinliklerinde buluyoruz. Kuzeydoğu Libya’da bulunan bazı mağaraların çoğu günümüzde kuru olsalar da, içlerinde bir zamanlar topraktan süzülen yağmur sularıyla oluşmuş binlerce yıllık sarkıt ve dikitler bulunuyor. 

Bu kaya oluşumları bölgenin çok daha yağışlı olduğu bir çağa işaret ediyor. Libya’daki (ayrıca Tunus ve Mısır’daki) birçok mağarada görülen bu tür oluşumlar, küresel iklimin görece daha sıcak olduğu dönemlere ait. 

Ortalama sıcaklıkların daha yüksek olduğu geçmiş dönemleri, IPCC’nin öngördüğü modern iklim değişikliğinin olası neticeleri ile kıyaslamak doğru olmaz. Geçmişte oluşan ılıman iklim, tüm buzulların eridiği Avrupa ve Kuzey Amerika kıtaları ve bol yağışlı Kuzey Afrika coğrafyası karmaşık bir takım rastlantısallıkların ürünüydü. 

Akdeniz fırtınalarının sıklığının azalacağını öngören modeller, IPCC’nin belli iklim modellerine dayanıyor ve bu modellerin genel tespiti “kuru bölgelerin daha kuru, yağışlı bölgelerin daha yağışlı hale geleceği” üzerine. Dolayısıyla mağaralardaki oluşumların, Sahra Çölü’nün kıyısındaki Libya’da sıcak dönemlerin yağışlı geçtiğini göstermesi beklenmedik bir durum. 

Neyse ki sarkıt ve dikitlerin içinde oluşan hava boşluklarını yakından incelediğimizde bazı ipuçları yakalayabiliyoruz. Libya’nın dış kesimlerindeki Susa şehri yakınlarında bulduğumuz dikitin içinde 70 bin ila 30 bin sene önceye ait su kalıntıları bulduk. Suyun içindeki oksijen ve hidrojen izotopları, suyun Akdeniz’de oluşan yağışlardan geldiğini gösteriyor. Dolayısıyla, o dönem Libya’nın daha fazla Akdeniz fırtınası gördüğünü söylemek mümkün. 

Dolayısıyla iklim ısındıkça, Libya’ya daha fazla fırtına uğrayacağını öngörmek yerinde olur. Bu bulgu, IPCC’nin öngörülerinden ayrışıyor. IPCC ayrıca fırtınaların şiddetinin de artacağını öngörüyor. Fakat fırtına şiddetinin yağışla değil, rüzgar hızıyla ölçüldüğünü de unutmamak gerek. 

İncelediğimiz sarkıtlar, Kuzey Afrika’yı yakın gelecekte daha fazla fırtınanın vuracağını uyarısını mı taşıyorlar? Devam eden araştırmamız, bu soruya yanıt bulmayı amaçlıyor. 

Unutmayalım ki, kurak bölgelerin daha da kuraklaşacağı öngörüsü Kuzey Afrika ile sınırlı da değil. Halbuki milyonlarca yıllık coğrafya tarihini incelediğimizde Afrika, Arap Yarımadası, Asya ve Avustralya’daki birçok kurak bölgede çöllerin daraldığını görüyoruz. 

“Kuru bölgelerde iklim değişikli çelişkisi” denen bu olguyu bir an önce anlamamız gerek. İklim modelleri ile jeolojik yağmur izlerini birlikte incelediğimizde, bizi gelecekte nelerin beklediğini daha iyi anlayabiliriz. 

Çeviren: Fatih Kıyman 

Kaynak: The Conversation