İklim krizinin gelecekte, uzak diyarlarda yaşanacak bir mesele olarak görülmemesi gerekiyor. Aksine bugün itibariyle krizin içindeyiz ve krize karşı somut eyleme geçmediğimiz her geçen gün krizin faturası da büyümekte. Kentleri esir alan ani yağışlar, hortumlar, aşırı sıcak gibi aşırı hava olaylarla daha sık karşılaşmaya başladık.

İklim krizi geleceğin değil bugünün sorunu: Yerel yönetimler harekete geçmeli

Yaren ÇOLAK

İklim krizinin gelecekte, uzak diyarlarda yaşanacak bir mesele olarak görülmemesi gerekiyor. Aksine bugün itibariyle krizin içindeyiz ve krize karşı somut eyleme geçmediğimiz her geçen gün krizin faturası da büyümekte. Kentleri esir alan ani yağışlar, hortumlar, sıcak dalgaları gibi aşırı hava olaylarıyla daha sık karşılaşmaya başladık.

Küresel ölçekte kentler toplam enerji kullanımın yaklaşık yüzde 75’inden sorumluyken karbondioksit salımının da yüzde 70’inden sorumlu. Kentler, hem iklim krizinin en büyük sorumlularından hem de krizden en çok etkilenen yerler. İklim krizi bir kentin altyapısından ulaşımına, ekonomik faaliyetlerinden sosyal hayatına kadar gündelik hayatı doğrudan etkiliyor.


Yerel İzleme Araştırma ve Uygulamalar (YERELİZ) Derneği, kentlerde yağış ve su yönetimi, ulaşım, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, gıda konularına odaklandığı ‘İklim İçin Kentler: Çözümün Bir Parçası Olmak’ adlı yeni bir kitap çıkardı. Dernek yöneticilerinden Sürdürülebilir Kentler Gelişim Ağı Koordinatörü Ezgi Öz Baysal ve Kaynak Geliştirme ve Dış İlişkiler Koordinatörü Simten Birsöz İnanç ile derneğin yeni çıkan kitabını, kentlerin iklim kriziyle olan ilişkisini ve yerel yönetimlerin çözümün neresinde durduğunu konuştuk.

► İklim krizine karşı yerel yönetimler neler yapabilir?
E.Ö.B.:
Kentlerimiz ve tüketime odaklı kentsel yaşam pratiklerimiz iklim krizinin müsebbibi durumunda. Bu müsebbibi olma durumu gün geçtikçe derinleşen iklim kriziyle birlikte bir mağduriyet de yaratıyor. Zira krizin etkileri kentlerimizde gün geçtikçe daha fazla hissediliyor. Diğer yandan 'İklim İçin Kentler: Çözümün bir Parçası olmak’ kitabımızda örnekleriyle göstermeye çalıştığımız gibi kentler bu müsebbibi - mağdur ikileminden iklim kriziyle mücadele ederek çıkabilir. Kentlerimiz bir yandan ikim kriziyle mücadele etmek için sorumlu oldukları sera gazı salımlarını indirmek zorundalar diğer yandan krizin etkilerine karşı direnç noktaları oluşturmalılar. Bu bakımdan yerel yönetimlerin azaltım (mitigasyon) ve uyum (adaptasyon) politikalarını oluşturmaları gerekiyor. Bu politikalar yeşil alanlardan kentsel hareketliliğe, enerji verimliliğinden yenilenebilir enerji kullanımına geri dönüşümden kentsel planlamaya bütünlükçü bir şekilde geliştirilmeli. Bu çerçeve içinde yerel yönetimler, iklim kriziyle mücadelede azaltım ve uyum politikaları için strateji belgesi olan İklim Eylem Planlarını ivedilikle gerçekleştirmeli, kendi yetki alanları içinde somut adımlar atmaya bir an önce başlamalı.

iklim-krizi-gelecegin-degil-bugunun-sorunu-yerel-yonetimler-harekete-gecmeli-772445-1.

► Peki Türkiye’deki yerel yönetimlerin iklim kriziyle mücadelede karnesi ne durumda?
E.Ö.B:
Yerel yönetimlerin iklim krizine karşı somut adımlarına ülke ölçeğinde bakarsak yolun çok başında olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu konuda öncü yerel yönetimler olmakla birlikte, ülke genelinde yerel yönetimlerin iklim krizine yönelik çalışmaları farkındalık seviyesinde. Kitabın da işaret ettiği gibi durum acil ve yerel, ulusal, küresel ölçekte somut adımlar atmayı gerektiriyor. Her yerelin sera gazı envanterini çıkarması, iklim eylem planı oluşturması, azaltım ve uyum hedeflerini belirlemesi ivedilikle hayata geçmesi gereken adımlar olarak sayılabilir.

► Salgınla birlikte gelen karantina sürecinde insanların araç kullanmaması, toplutaşımaların durması ve sanayi üretiminin yavaşlaması üzerine özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde hava kirliliğinin azaldığını gördük. En temel sorunlardan birisi olan hava kirliliğine karşı yerel yönetimler nasıl daha güçlü alternatifler geliştirebilir?
S.B.İ.:
Öncelikli olarak yerel yönetimlerin toplu ulaşımda çevre dostu alternatiflere yönelmesi gerekli… Ek olarak belediyeler önce kendi araç filolarında ve personel servislerinde elektrikli araçları kullanmaya başlamalılar. Hatta mümkün olan hallerde servis kullanımının yerine toplu ulaşımın çeşitlendirilmesi seçeneği de gündeme getirilmeli. Öte yandan bisiklet yollarının yalnızca sayfiye alanlarında kullanılan göstermelik girişimler olmaktan çıkartılarak; trafik yoğunluğu bunulan hatlar üzerinde anlamlı güzergahlar oluşturulacak şekilde arttırılması da önemli.

E.Ö.B.: Kentlerimizi esir alan hava kirliliğinin önemli nedenlerinden birinin fosil yakıtlar olduğunu unutmamalıyız. Büyükşehirler karantinaya alınırken Zonguldak’ta da karantina ilan edilmesi tam da kentteki sağlıksız koşullardan ve bu koşulları yaratan hava kirliliğinden kaynaklanmaktaydı. Çatalağzı’nda 7 ünite kömürlü termik santral bulunması kentteki hava kirliliğinin en önemli unsuru olduğu unutulmamalı. Bu bakımdan hava kirliliğiyle mücadele fosil yakıt kullanımını azaltmaya yönelik olmalı. Kitapta da yer verdiğimiz şehirlerden biri olan Milano, hava kirliliğinin yüksek olduğu şehirlerden biri. Milano Belediyesi kentte sürdürülebilir hareketliliğe odaklanarak Milano 2030 Planı oluşturmuş ve böylece bir yandan sürdürülebilir ulaşım ağlarını geliştirmeyi hedeflerken diğer yandan ulaşım kaynaklı salımları düşürerek hava kalitesini yükseltmeyi amaçlıyor.

iklim-krizi-gelecegin-degil-bugunun-sorunu-yerel-yonetimler-harekete-gecmeli-772446-1.

► Krizle mücadelenin başında olan yerel yönetimlere nasıl bir çağrı yapılmalı? Yerel yönetimler süreci hızlandıracak nasıl adımlar atmalı?
E.Ö.B.:
İklim krizinin gelecekte, uzak diyarlarda yaşanacak bir mesele olarak görülmemesi gerekiyor. Aksine bugün itibariyle krizin içindeyiz ve krize karşı somut eyleme geçmediğimiz her geçen gün krizin faturası da büyümekte. Kentleri esir alan ani yağışlar, hortumlar, sıcak dalgaları gibi aşırı hava olaylarıyla daha sık karşılaşmaya başladık. Haziran ayı içinde İstanbul’u ve Bursa’yı vuran aşırı yağışlarla oluşan su taşkınları sonucu 7 kişinin hayatını kaybetmesi durumun aciliyetini bizlere bir kez daha gösterdi. kentlerin 21. Yüzyılda ne kadar sürdürülebilir olup olmayacağı iklim kriziyle nasıl mücadele ettiğiyle, krizlere karşı ne kadar dirençli olduğuyla yakından bağlantılı. Şayet hali hazırda içinden geçmekte olduğumuz süreç içindeki uyarıları yerel yönetimler görmezse kentsel yaşamın sekteye uğradığı, kent ekonomisinin büyük zarar gördüğü, sağlık masraflarının sürekli artığı, kentsel sosyal dokunun giderek bozulduğu bir gelecek bizi bekliyor.