Vollenbroek, 20 yıl önce kurduğu sivil toplum kuruluşu aracılığıyla hükümete karşı açtığı yüzlerce davada, çevreyi kirleten birçok kişi ve kurumu dize getirdi. Yine Vollenbroek, “Avrupa’nın çiftçilerini zor bir dönüşüm beklediği açık” diyor. Devam eden azot krizi neticesinde Hollanda’da sağcıların desteğini alan çeşitli ayaklanmalar gördük. Traktörleriyle sokakları kapatan çiftçiler Bakan’ın evinin önüne gübre döktü. Hollandalı çiftçiler, durumdan oldukça rahatsız ve endişeli.

İklim krizinin bedeli
Hollanda’da çiftçiler sık sık protesto eylemleri yapıyor. (Fotoğraf: AA)

Karl MATHIESEN

Johan Vollenbroek ölüm tehditleri almaya artık alışmış. Ocak ayında Hollanda’nın Nijmegen şehrindeki evinde posta kutusunu açtığında, elindeki zarftan beyaz bir toz döküldü. Bir kimyagerin soğukkanlılığı ile paketi kapattı, ellerini yıkadı ve polisi aradı. Polisler koruyucu kıyafetlerle olay yerine ulaştılar. Zarftaki tozun yalnızca zararsız bir madde olan sikilat olduğu anlaşıldı. Fakat 73 yaşındaki Vollenbroek için ne ilk, ne son tehdit olacaktı.

Vollenbroek hem bir çevreci, hem de hükümeti çevresel taahhütlerini yerine getirmeye zorlayan bir dizi hukuki süreci başlatan kişi. Ülkesinin başlıca havalimanlarına inen uçak sayısını azaltmaktan, belli toplu konut projelerini iptal ettirmeye, otobanlardaki hız limitini düşürmeye birçok değişikliğe imza attı. Fakat son zamanlarda adı en çok Hollandalı çiftçilerin azot emisyonları üzerine yürüyen tartışmayla anılıyor.

Binlerce çiftçinin geleceği tehdit altında çünkü Vollebroek’un girişimleri neticesinde anlaşmazlık çıkmaza gidiyor. Şiddet olaylarının patlak vermesi an meselesi ve hatta ölümler dahi yaşanabilir. Fakat Vollenbroek geri adım atmaya niyetli değil. “Avrupa’nın çiftçilerini zor bir dönüşüm beklediği açık” diyor.

AZOT KRİZİ

Vollenbroek kazandığı hukuki zaferleri düşünürken gülümsüyor. 20 yıl önce kurduğu sivil toplum kuruluşu aracılığıyla hükümete karşı açtığı yüzlerce davada, çevreyi kirleten birçok kişi ve kurumu dize getirdi. Fakat belki de en büyük eseri, Hollanda mahkemelerinin 2019 yılında aldığı karar oldu. Mahkemenin aldığı karar, ülkenin azot gazı salımında ciddi değişikliklere gidilmesi gerektiği anlamına geliyordu. İnşaat firmaları, fabrikalar ve çiftçiler artık yasal sınırların üzerinde gaz salımı yapmak için özel izinler alamayacaklardı. Geçmişte bu izinler “gelecekte telafi” sözüyle hemen alınıveriyordu. Mahkeme kararı neticesinde binlerce işletme “yasadışı” faaliyet yürütür konuma düştü ve hükümet oluşan fiili duruma çözüm bulmaya çalışıyor.

Ülkede “stikstofcrisis” — azot krizi — olarak anılan olay çiftçileri bilhassa ağır etkiledi. “Natura 2000” bölgeleri olarak belirlenen ve Avrupa Birliği kanunlarınca korunan bölgelerde faaliyet yürüten çiftçiler bilhassa zor durumda. Hükümet gelecek ay yüksek emisyon üreten 3 bin çiftliğin listesini yayınlayacak. Bu çiftliklerin sene sonu gelmeden kapatılması gerekecek ve oluşturulan 24 milyar avroluk fondan çiftçilere tazminat ödemesi yapılacak. Vollenbroek sayesinde Hollanda, çevresel hedeflerini ekonomik gerçeklerle böylesi sert bir biçimde birbirine “tokuşturmak” zorunda kalan ilk ülke oldu. Ülkeler toplumlarını çevresel kısıtlar ışığında yeniden dizay netmeye çalışırken ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında karbondioksit salımlarını azaltma zorunluluğu doğarken, benzer olayları farklı ülkelerde göreceğiz.

TRAKTÖR EYLEMLERİ

Devam eden azot krizi neticesinde ülkede çeşitli ayaklanmalar ve bakanlara yönelik sindirme taktikleri uygulandığını da gördük. Çiftçilerin düzenlediği eylemlerden biri, aşırı sağcı bazı siyasi liderler tarafından “isyan” diye duyuruldu. Eylemler komşu ülke Belçika’ya da sıçradı. Geçtiğimiz haftalarda 2 bin 700 traktör Brüksel sokaklarını kapattı. Özerk Flaman bölgesinde Çevre Bakanı olarak görev yapan Zuhal Demir polis koruması altına alındı çünkü konuşma yapacağı bir etkinliğe gelen çiftçi, eylem biçimi olarak Zuhar Demir’in kuklasını darağacından sallandırmayı seçmişti.

Avrupa’da baskının büyüyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. AB bir dizi yeni yasa teklif etti ve yasalar yürürlüğe girerse çiftçilerin doğayı korumak için çok daha fazla şey yapması gerekecek. Çevre politikası alanında kampanya yürüten hak savunucularının çok daha fazla “silahı” olacak. Peki, doğayı korumak için, toplumu parçalamak şart mı? Eğer öyleyse, yeşil dönüşüm mümkün olacak mı?

HOLLANDA PROBLEMİ

Vollenbroek da çocukluğunu çiftlikte geçirmiş. Bugünün tabiriyle ebeveynleri “biyodinamik” tarım ile uğraşıyorlarmış. Böcek ilaçları ve gübre o zamanlar pahalı ve zor bulunur durumdaymış. Bahçede besledikleri domuzları ağaçlardan düşen olgun meyvelerle besliyorlarmış. Babasının bel rahatsızlığından ötürü Johan da sık sık işlere destek oluyormuş. Ailenin “gerçek” çiftçisi ise annesiymiş. Hollandalı çiftçileri ülkenin “milli serveti” olarak tarif etmek abartı sayılmaz. Hollandalı çiftçiler 19. yüzyılın ortalarından beri hektar başına üretimde Alman ya da Fransız komşularını geride bırakmış durumdalar ve üretim fazlasını Avrupa’nın geri kalanına satarak önemli refah üretiyorlar. 1886 baharına Amsterdam’daki Fransız Konsolosluğu Claude Monet’yi Hollanda’ya davet etmiş ve Lahey’in banliyölerinde yer alan lale tarlalarını resmetmesini istemişti. Monet gördükleri karşısında kendini çaresiz hissetmişti. Bir arkadaşına yazdığı mektupta, Hollanda’nın toprak imparatorluğunu resmetmek “sahip olduğumuz kısıtlı boyalarla imkânsız” demişti.

Sahip oldukları avantajlı konumu değerlendirmek isteyen Hollandalılar, ziraat fakülteleri kurdular ve topraktan daha fazla verim almanın yollarını aradılar. Avrupa’nın tarımsal üretim kapasitesi 2. Dünya Savaşı sonrasında büyük yara almıştı ve Hollanda kıtanın en büyük tarımsal üreticisi haline geldi. Hollanda’nın tarımsal üretimi, kendinden sekiz kat fazla toprak alanına sahip olan Polonya’dan bile fazla.

Fakat Hollanda mucizesinin dezavantajları da var. Hollandalı çiftçiler topraktan hep daha fazlasını almak için daima yeni kimyasal yöntemler aramaya koyuldular. Vollenbroek sekiz-dokuz yaşlarındayken gördüğü ürkütücü bir manzarayı anlatıyor. Yaklaşmakta olan traktörün kabinindeki çiftçinin tenini ve kıyafetlerini kaplamış sapsarı tozu anlatıyor. Bu tozun daha sonra ekinleri kemiren fareleri öldürmek için toprağa atılan zehir olduğunu öğrendiğinden bahsediyor. Vollenbroek aynı yaşlardayken endüstriyel hayvancılık yapılan ahırlardan birini gördüğünden bahsediyor. Yaşamlarının büyük bölümünü açık havaya çıkmadan geçiren bu hayvanlar birbirleriyle dip dibe yaşıyordu. Devasa ahır, hayvanların idrarının yaydığı keskin amonyak kokusuyla doluydu, zemini ise dışkı kaplıydı. Vollenbroek gördüklerini korkunç bir manzara olarak hatırladığından bahsediyor.

Vollenbroek’un ebeveynleri de ülkenin tarımsal ilerleyişinin meyvelerini almış. 1945 yılında aldıkları çiftliklerinde inek, domuz ve tavuk yetiştirmişler. İyi bir gelir elde etmişler. Bir noktada yüzlerce hayvanları varmış ve kazandıkları para milletvekili maaşından fazlaymış. Fakat Vollenbroek’un babası modern tarım tekniklerinden hoşlanmıyormuş ve nihayetinde bu pratikleri terk etme kararı almış.

NASIL DEVAM EDECEk?

Hayvancılıkla uğraşan biriyle vakit geçirirseniz ilk fark edeceğiniz şey durmak bilmeyen “hareket” ihtiyacıdır. Hayvancılık yapan insanların her günü, kaçırılması mümkün olmayan randevularla doludur. Hayvanları sağmalı, beslemeli, temizlemelisiniz, tarlalara bakmalısınız. Bazı çiftçiler Hollanda polisinin eylemleri “yavaşlatarak” taktik uyguladığını, çünkü çiftçilerin eninde sonunda hayvanlarının başına dönmeleri gerekeceğini bildiklerini düşünüyor.

Amsterdam’a 45 kilometre mesafede bir çiftlik işleten Nanda van den Pol’un çiftliğine gittiğimde de aynı hareketi gördüm. Çiftlikleri Natura 2000 bölgesine 15 kilometre mesafede ve hükümet tarafından “azot azaltma” bölgesi ilan edilmesi an meselesi. Belirsizlik yüzünden bankadan kredi dahi çekemiyorlar. Hükümet kapatılacak çiftliklerin listesini nisan ayında yayınlandığında üç kuşaktır emek verdikleri çiftlik bir anda yok olabilir. “Şimdilik hiçbir şey bilmiyoruz, korkutucu bir durum” diyor. Birlikte oturup öğle yemeği yerken Van den Pol önlerindeki seçeneklerden söz etti. Bölgedeki bazı çiftçiler protein zengini hayvan besini olarak kullanılan böcek larvası yetiştirmeye başlamışlar. Fakat Van den Pol, “Nasıl mutlu olacaksınız?” diyor. “Kocamın ineklerine nasıl tutkuyla baktığını görüyorum ve aynı tutkuyu böcek larvalarına karşı da gösterebilir mi, merak ediyorum” diye ekliyor. Van Den Pol’un endişesi yersiz değil. Bölgede yaşamına son veren çiftçiler olmuş. Hiçbiri geride bir mektup bırakmamış. Azot krizinin yaşananlarda ne denli payı olduğu bilinmiyor. Çiftçi intiharları hakkında güvenilir verilere ulaşmak da mümkün değil. Fakat bazı veriler çiftçiler arasındaki intihar oranlarının, diğer meslek gruplarının ortalamasından yüzde 37 daha yüksek olabileceğini gösteriyor.

ZULME DÖNÜŞMESİN

Öfkeli çiftçiler, Çevre ve Azot Politikası Bakanı Christiane van der Wal’ın evinin etrafını geçtiğimiz sene üç defa sardılar. Eylemlerden birinde polis kalabalığın kontrolünü yitirdi. Bir polis arabası hurdaya çevrildi ve Van der Wal’ın evinin önüne bir kamyon gübre döküldü. Bakan o esnada evde değildi fakat ailesi olanları dehşet içinde izlemişti. Farklı bir olayda ellerinde meşalelerle yürüyen bir kalabalık Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag’ın önünü kesmişlerdi. Çiftçilerin öfkesi yeni siyasi dinamikler üretmekte gecikmedi. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın sağcı provokatörü Steve Bannon “Hollandalı çiftçilerin mücadelesi, bizim mücadelemizdir” dedi. Yayılan diğer haberler çiftçilerin mart ayında düzenlemeyi planladıkları eylemlere çeşitli sağcı liderlerin katılacağını söylüyordu.

Çiftçi Eddie Van Marum, sağcıların harekete katılmasına izin veren çiftçilerin hata yaptıklarını düşünüyor. “Ben bu işlere girmek istemiyorum” diyor. Çiftçilerin mücadelesi ilk etapta hayal bile edemedikleri derecede siyasi yankı uyandırmış durumda. Fransız aşırı sağcı lider Marine Le Pen dahi Hollandalı çiftçilere desteğini ilan etti. Bu ay düzenlenen eylemlere katılan diğer bir isim de aşı karşıtlığı hareketinin liderlerinden Eva Vlaardingerbrok oldu. Kendisi azot krizinin “toprak hırsızlığına” olanak sağlamak için uydurulmuş bir tezgâh olduğunu savunuyor ve komplonun arkasında Dünya Ekonomik Forumu olduğunu öne sürüyor. Geçtiğimiz sene ABD’de Tucker Carlson’ın programına katıldı ve “Hollanda hükümetinin niyeti azot krizini çözmek değil. Çiftçinin toprağına el koyacaklar ve buralara ülkeye alacakları göçmenlerin barınması için evler yapacaklar” şeklinde iddialarda bulundu.

Hollandalı çiftçiler bu tür uçuk teorileri ikna edici bulmuyorlar fakat birçoğu olan bitene giderek daha fazla şüpheyle baktığını da itiraf ediyor. Van Marum ile birebir konuştuğumuz sırada, zihnindeki soruların cevaplarını “internetin karanlık köşelerinde” aramaya başladığını itiraf ediyor. Kırsal yaşamın dünyanın her yerinde saldırı altında olduğunu, hükümetin azot krizine verdiği aşırı tepkinin “farklı bir ajandası” olabileceğinden şüphelendiğini söylüyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Politico