Mülkiye’nin eşi Ahmet Kılınç aradı 9 Mayıs Cuma günü. Ve dedi ki, “Mülkiye 19 Mayıs günü cezaevine girecek, bir şeyler yapmamız lazım, pazar günü (Anneler Günü) Galatasaray’da basın açıklamamız var. Katılıp destek verir misiniz?”

İktidar bizi sallamıyorsa biz iktidarı sallarız

MELDA ONUR

Mülkiye’nin eşi Ahmet Kılınç aradı 9 Mayıs Cuma günü. Ve dedi ki, “Mülkiye 19 Mayıs günü cezaevine girecek, bir şeyler yapmamız lazım, pazar günü (Anneler Günü) Galatasaray’da basın açıklamamız var. Katılıp destek verir misiniz?”

Galatasaray’a doğru giderken kafamda “başka ne yapabilirim” düşüncesi vardı. “Hiç uluslararası kamuoyuna dönük bir şey yaptınız mı” diye sordum buluştuğumuzda. Yapmadıklarını söylediler. Aklımı 12 Mayıs Pazartesi günü katılacağım bir toplantı kurcalıyordu.

Gazeteci arkadaşım Füsun Erdoğan hâlâ cezaevinde iken, hem Füsun’un durumunu, hem de Türkiye’de medyanın durumunu anlatmak üzere Hüseyin Aygün’le Strasbourg’a gittik. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantılarının medya ve ifade özgürlüğü oturumlarına katılıp sunum yaptık. Avrupa Konseyi Medya Raportörü Gülsüm Bilgehan, Meclis’in Medya-Bilgi Toplumu Alt Komitesi’nin 12-13 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da toplanacağını ve benim de katılmamın iyi olacağını söylemişti.
Mülkiye’ye dedim ki “Yarın toplantının yapılacağı Hilton Otel’e gel, ben gerek kahve molası, gerekse toplantı sonrası seni Avrupalı parlamenterlerle tanıştırır, bir dış kamuoyu için elimden geleni yaparım.”


Mülkiye, Avrupalı Parlamenterler önünde
Bir U masa etrafında çok sayıda Avrupalı parlamenterin bir araya geldiği Medya-Bilgi Toplumu Alt Komitesi İstanbul Toplantıları ağırlıklı olarak katılımcı ülkelerdeki medya ve ifade özgürlüğü üzerinde dönüyordu. Mülkiye’yi sessiz sakin içeri alıp toplantıyı izleyen birkaç gazeteci arasına oturttum. Sıra konuyu Mülkiye’ye getirmeye gelmişti. Topu topu 1 kez söz alabilecektim, hani tek atımlık kurşun gibi. Söz aldığımda “Bilgi Toplumu deyince tabii kitap geliyor akla, ülkemizde bir gazetecinin basılmamış kitabı bilgisayarda ‘delete’ yoluyla imha edilip, başbakan tarafından ‘bomba’ olarak tanımlanıyor. Hatta kitap satmak terör suçu sayılıyor.

Bakın şu karşıda oturan genç kadın kitap sattığı için ikiz bebekleriyle cezaevine girecek. Arzu ederseniz toplantı sonrası çıkışta hikâyesini dinlersiniz” dedim. Simultane çeviri tamamlandıktan sonra herkes hayretle Mülkiye’ye bakıyordu. Derken söz alan birkaç konuşmacının ardından oturumun eş başkanı İngiliz Parlamenter Sir Roger Gale, “Aslında bu toplantının konusu değil ama yine de bebekleriyle cezaevine girecek olan hanımı dinleyelim derim” diyerek Mülkiye’ye söz hakkı tanıdı. Mülkiye hikâyesini anlattıktan sonra tahmin edersiniz ki çarşı karıştı. Avrupalı parlamenterler not, bilgi ve doküman istiyorlardı.

Toplantıya AKP adına katılan Reha Denemeç ve Şaban Dişli “muhalefete gideceğinize niye bize haber vermediniz, ilk kez duyuyoruz” sitemindeydiler. Oysa biz de medyada duyup ulaşmıştık onlara. Toplantı bitiminde Adalet Bakanı, Müsteşar, Savcı aranmaya başlandı. Mülkiye’nin etrafını çeviren AKP’liler durumu anlamak istiyordu. Gale, bana veda ederken “Bence bu sorun çözülecek, zira iktidar katılımcıları uğraşacaklar, eğer bu iki günlük toplantının tek bir faydası olacaksa bu genç anneye olacak” dedi. Gerilla operasyonum başarıya ulaşmıştı.

Arzu’nun hikâyesi...
Doğrudan bu toplantıyla mı ilgilidir bilinmez, ama Mülkiye 19 Mayıs’ta cezaevine girmedi. Mülkiye KCK davaları kapsamında, terör örgütüne üye olmakla yargılanan birine, yasak olmayan kitapları sattığı için terör örgütüne yardımdan 2 yıl 1 ay ceza almıştı. Cezayı ertelenmek peşine düştüğünde, AYM’ye bireysel başvuru hakkını kaçırdı. Bu arada ceza almasına neden olan kişi beraat etti. Ve kendisine örgüte yardımdan değil örgüt üyeliğinden bir yıl biçildi. Sağlık sorunları ve bebeklerini gerekçe göstererek yeni bir talepte bulunduğu savcılık kendisini hastaneye göndermişti. Ancak geçtiğimiz günlerde hastaneden cezaevinde kalabileceği yönünde raporu savcılığa gönderildi.

Geçtiğimiz günlerde benzeri bir vakayı gazetede okudum: Arzu’nun hikâyesiydi... Arzu Ceylan, 2006 yılında Lübnan Tezkeresi’nin geçmemesi için düzenlenen bir protestoda tutuklandı. Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 6 yıl 3 ay ceza aldı. Yargıtay cezayı 2014 Nisan’ından onayınca Arzu hiç ummadığı anda cezaevine gireceğini öğrendi.
Arzu aradı beni. Telefonumu Mülkiye’den almış; “Melda Hanım yardımcı olur” demiş. Ne yapsam diye başladım yeniden düşünmeye... İHD ile görüştük ve Arzu’nun vaktinin daraldığını 6 aylık kızı Zeynep ile 18 Ağustos günü cezaevine girebileceğini söylediler. Bu arada Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurusunun yanıtını bekliyordu.


Bebekler TBMM koridorlarında
“O halde dedim, çoluk çocuk toplanın gelin TBMM’ye...” “Ama Meclis’te basın toplantısı yasaklanmış dediler”, “Gerilla yöntemle sızacağız bir şekil” dedim. O bebekler o kürsüye çıkacaktı; anneler de kendi dertlerini ya anlatacaktı ya anlatacaktı.

Bu da yetmezdi. O gün basın toplantısının dışında CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a gittik. Altay Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile konuşup durumu anlatma ve bir çare için ricacı olma sözü verdi. Ardından BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’a gittik. Zaten konuyu başından beri takip eden Buldan, hem çözüm sürecini sürdürdükleri Devlet Bakanı Beşir Atalay’a, hem de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a konuyu akşam ileteceğinin sözünü verdi. Basın kulisinde görüştüğümüz MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye kısaca durumu anlattık. AKP Grup Başkanvekili Belma Satır ve Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Azize Sibel Gönül’den yanıt alamadık ama Komisyon Başkanvekili Öznur Çalık bizleri dinledi. Hem de uzun uzun dinledi ve not aldı sağ olsun. Hatta Mülkiye’nin imza kampanyasının da imzacısı olduğunu söyledi. Elinden gelen her şeyi yapacağı sözü verdi.

O gün başka ne mi yaptık... Tesadüf eseri o gün UNDP Türkiye Koordinatörü Kamal Malhotra Türkiye’de insan hakları, cinsiyet eşitliği ve çevre konularında benimle görüşmeye gelecekti. Ziyaretin amacı, Türkiye’de sorunlu gördükleri bu alanlarda BM’nin hangi noktalara ağırlık verip iyileştirmeye katkıda bulunması gerektiği yönünde görüşlerimi almaktı. Bu kez ekibi UNDP’nin karşısına oturttuk, uzun uzun anlattık Mülkiye ile Arzu’nun hikâyesini. Hiç kesmeden dinledi ve notlarını aldı.

Oysa herşey 1 yasayla hallolur
O gün bir güzel gelişme daha oldu. Arzu’nun avukatını Anayasa Mahkemesi’nden aradılar ve dosyasına bu hafta bakacakları ve sonuçlandıracakları sözü verdiler. Her şey 3 bebek ve 2 anne içinmiş gibi görünse de aslında değil, İHD kaynakları içeride 285 bebeğin olduğunu söylüyor.

Milletvekilliğinin en güzel yanı insanların hayatlarında iyileştirmeler yapmak; ama muhalefet olmanın en fena yanı bu iyileştirmelerin gerilla yöntemler kullanılarak yapılması ve şahsa özel kalması. Oysa sistemi değiştirsek ve her şeyi evrensel hukuk içerisinde çözsek bu mağduriyetleri tümden ortadan kaldırırız.

Mesela, Sezgin Tanrıkulu’nun 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılması Yönünde Yasa Teklifi kabul görse:

“Hakkında 5 yıl veya daha kısa süreli hapis cezasına hükmedilen gebe veya 11 yaşından küçük çocuğu bulunan kadınların cezaları denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle gerçekleştirilir. Denetimli serbestlik tedbiri, hükümlü kadının toplum içinde izlenmesi, gözetimi ve denetimi elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilebilir. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazına ve İzleme, gözetim ve denetime ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.”

Ama ne yazık ki TBMM aritmetiği buna el vermiyor. İktidarın da umurunda değil. Biz de alternatif yollar deniyoruz, kamuoyu yaratarak hayatları kurtarmaya çalışıyoruz.
Tam da bu noktada aklıma HaZaVuZu’ndan bir şarkının sözleri takılıyor: Dünya Bizi Sallamıyorsa Biz Dünyayı Sallarız... Evet, iktidar bizi sallamıyorsa, biz iktidarı bu yolla sallarız...