İktidar için güvenlik, halk için güvensizlik

Av. Şenal SARIHAN

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın AKP Güvenlik Soruşturması inadından vazgeçmiyor. Elinden gelse kamu görevlilerinin cemaziyel-evvelini araştırıp, yedi nesil öncesinden, hapse giren ya da onun ideolojisine ters düşen varsa, o kişiyi “lekeli” bilip, devletin kapısından adım attırmayacak. “Suç ve cezaların kişiselliği” ilkesi hak getire! Aslına bakarsanız, Güvenlik Soruşturması’na ilişkin yasal düzenlemeler, yıllardır, Anayasa Mahkemesi ile yasa koyucu arasında gidip geliyor. “Güvenlik” halk için midir, iktidarlar için mi belirsiz. Her iktidar, kendine uygun kafalarla çalışmak istiyor. Anayasa’nın güvenliği altında olduğunu zannettiğimiz temel haklar, bir çırpıda yok oluyor. “Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz” mantığı galip geliyor. Bu sırada olan, halk çocuklarına oluyor. Ana babaların, saçlarını süpürge ederek”, oğlum ya da kızım okusun, devlet kapısında sağlam bir iş sahibi olsun” çabaları “güvenlik duvarına” çarpıyor.

12 Eylül Sıkıyönetim günlerinden başlayarak 40 yılı aşkın avukatlık pratiğim, güvenlik soruşturmasının olumsuz olması nedeni ile göreve alınmayanların davaları ile geçti.90’lı yılların karabasan günleri ve nihayet 15 Temmuz sonrası OHAL süreci, bu alandaki hak ihlallerini doruk noktaya çıkardı. Binlerce işe giremeyenin yanı sıra iş sahibi iken aynı nedenle kapıya bırakılan kamu görevlilerinin çığlığı birbirine karıştı. Bu sırada Anayasa Mahkemesi’nde yeterli olmayan ancak yine de bir umut yaratan iptal kararı gündeme geldi. Anayasa Mahkemesi, 657 Sayılı Devlete Memurları Kanunu’nun 48.

Maddesine eklenmiş olan Kamu görevine alınacak olanlar hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması zorunluluğu getiren maddeyi iptal etti. Bu kararın ardından İdare Mahkemeleri, nerede ise tek tip kararlarla davaları kabul ederek haksız işlem mağdurlarını işlerine kavuşturdu. Ancak açık söylemek gerekir ki bu kararları vermeden önce biraz iktidar milletvekillerinin sesine kulak verdi. Çünkü onlar, hemen, boşluğu dolduracak bir yasal düzenleme için harekete geçirilmişlerdi. Bu süre uzayınca, İdari yargı, hukuka uydu. İptal kararını alan davacılar, reddedildikleri kurumların kapısına koştular. Önemli bir kısmı görevine başlatıldı. Tazminat istemli dava açanlara ise haksız işlemle görev dışında kaldıkları süreye ilişkin parasal hakları ödenmedi. Kendilerine iletilen yazıda “Her ne kadar, göreve başlatılmışsanız da parasal haklarınız, TBMM önüne gelmek üzere olan güvenlik soruşturması yasa değişikliğinden sonra ödenecektir. “ denildi. Oysa İdari Yargı Usul Yasası’na göre İdari Yargı kararlarının 30 gün içinde yerine getirilmesi gerekir. Bu zorunluluk, parasal hakları da kapsar. Bu yanıt da hukuka aykırı idi. Fakat neden böyle oldu? AYM, Anayasa’nın 20. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan: “Herkesin özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu ve özel ve aile yaşamının gizliliğine dokunulamayacağı” hükmüne atıfla eklenen fıkranın ;“Bireyin özel, iş ve sosyal yaşamı ile ilgili bilgilerin alınması, kaydedilmesi ve kullanılmasının özel yaşama saygı hakkının sınırlanması olduğuna işaret ediyordu. Ayrıca Anayasa’nın 128/2. Maddesine atıfla da: “Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu ilke uyarınca kamu görevlilerinin nitelikleri ve atamalarına ilişkin kuralların kanunda gösterilmesi , kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir” diyerek, kanunda bu kuralların belirli olmadığını belirtiyordu.

AKP, bu gerekçeyi, yasada olan boşluğu doldurmak gerektiği gibi kavrayarak, iptal kararının yayınlandığı günden başlayarak, yeni bir düzenleme için kolları sıvadı. Bugün yeniden TBMM’ne taşınan kanun teklifi, iptal edilen maddenin yeniden ve daha ağırlaştırılarak yürürlüğe girmesini sağlama gayretinin ürünüdür. Güvenlik soruşturması ve Arşiv araştırması usul ve esasları ile kapsayacak kişiler, içerik yönünden tamamen aynılaştırılmıştır. Güvenlik güçler ve askeri görevler için i için uygulanan yöntem, diğer alanlarda görev yapacak kamu görevlileri için de uygulanacaktır. Oysa, güvenlik soruşturması ve arşiv Araştırması Yasası’nın atıf yaptığı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. Maddesi yürürlüktedir. Burada devlet memurluğuna alınacaklarda aranan genel ve özel koşullar belirlidir. İptal kararının ardından yeni bir düzenleme yapmak değil, arşiv araştırması için Devlet Memurları Yasası’na bakmak yeterli olacaktır. Nevar ki yasa önerisinin tartışmalarında muhalefet, salt kişisel verilerin korunması kuralından itiraz yükselterek yanlış yapmıştır. Burada daha önemli olan, bir kişi hakkında kesin hüküm olmaksızın devlet memuru olması ya da bu görevi sürdürmesine engel olunamayacağı gerçeğidir. Çalışma hakkı, üstün bir haktır. Yaşamsal önemdedir. 48. maddenin 5. fıkrasında, suç kuşkusu altında olanların değil, belirli suçlardan kesin kararla hükümlü hale gelenlerin devlet memuru olamayacakları belirtilmiştir. Anılan 5. Fıkra şöyledir:

“TCK’nun 53. Maddesindeki belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma,, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, veya kaçakçılık suçlarından dolayı HÜKÜMLÜ bulunmak"
Yasa, “hükümlülükten yani kesin yargı kararından söz etmektedir. Oysa teklifin 4 ve 5. Maddeleri ile hukuk devleti ilkesinden tamamen uzaklaşmıştır. Örneğin soruşturma ve araştırma, kamu görevlisi ya da adayının eşi ve birinci derecede kan hısımlarını da kapsayacaktır. Devlet Memurları Yasası, kesin hükümden söz ederken teklif; devam eden bir dava, bir tahdit kararı, herhangi bir irtibat ve iltisak kuşkusu, devam eden soruşturma ve kovuşturmanın atanmada ya da görevi sürdürmede engel olacağı düzenlemesi getirmektedir.

Bu değerlendirmeyi ilgili kurum ve kuruluşun görevlendireceği üç kişilik kurullar yapacak ve komisyona sunacaktır. Bu bir bakıma, yargı yetkisi olmayanların yargısal kararlar vermesi demektir. Açıkça yetki aşımıdır. Teklif bu haliyle, hem Anayasa hem de 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası’na açıkça aykırıdır.

Kamu çalışanları için “Güvensiz” bir yasanın arifesindeyiz. Sesimiz çıkmıyor. Pandemi’nin mi yoksa genel kanıksamanın mı etkisindeyiz? Ancak bir gün işsizlik sel olup akınca yerimizde durmak zorlaşır ve sesimizi sağır sultan da duyar.