2012 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “Her kürtaj bir Uludere’dir” açıklaması Türkiye’de kürtaja erişimde değişim açısından çok önemli bir dönüm noktasıydı.

İktidar kürtaj karşıtlığını besliyor: Hikâyelerimiz ortak
Fotoğraf: Depo Photos

Hazırlayan: Sarya TOPRAK

Dünyada kürtaj 50’den fazla ülkede yasak. Bazı ülkelerde sadece cinsel saldırı veya annenin hayatının tehlikeli olduğu durumlarda kürtaj işlemi gerçekleştirilebiliyor.

Türkiye’de ise 1983’ten beri 10. haftaya kadar kürtaj olmak yasal fakat kürtaj hakkına erişim zorlaştırılarak fiili bir yasak uygulanıyor.

Bu da merdiven altı yerlerde kürtaj işleminin yaygınlaşmasına sebep oluyor ve binlerce kadının hayatını tehlikeye atıyor.

Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında kadınlar kürtaj hakkı için mücadele ediyor. Kazanım elde ediyor.

Biz de sayfamıza hem kürtaj olan kadınların hikâyelerini taşıdık hem de Dr. Sinem Özşahin Kılıç ile fiili kürtaj yasağını konuştuk.

***

FİİLİ BİR YASAK UYGULANIYOR

Türkiye’de 24 Mayıs 1983 tarihinde kabul edilen ve 27 Mayıs 1983 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2827 numaralı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un 5. Maddesi ile gebeliğin sona erdirilmesi, yasal olarak güvence altına alınmıştır. Bu yasa üzerinde bir değişiklik aslında yoktur. Ancak fiili durumda, bazı devlet hastanelerinde ‘kürtajın yasaklandığı’ yönünde bilgilendirme yapılırken, bazı devlet hastanelerinde de ‘doktorun kendi inisiyatifi ile yapmama kararı aldığı’ kürtaj isteyen hastalara bildiriliyor.

Kürtaj hâlâ yasal ancak fiili durum, kadının gebeliği sonlandırma/ kürtaj kararının, güvenli ve ücretsiz bir şekilde gerçekleştirilme hakkını elinden almaktadır. Hastalar, özel hastanelere yönlendirilmekte, ekonomik gücü yeterli olmayan kadınlar ise güvensiz, hayatlarını ciddi şekilde tehlikeye atabilecek olan merdiven altı yöntemlere başvurmak zorunda kalıyor.

Dr. Sinem ÖZŞAHİN KILIÇ

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

BUNUN ADI HAK İHLALİ

Maalesef günlük hayatta devlet kurumlarının çok büyük bir kısmında kadınlara devlet hastanelerinde kürtaj yaptıramayacağı söyleniyor.

Hatta inisiyatife göre, gebelik sonlandırma için sınır olarak 8 hafta bildiren merkezler/ doktorlar da mevcut.

Türkiye’nin bağlı olduğu mekanizmalar ve sözleşmeler, uluslararası çerçeve de aslında bir taraftan kürtajı yasal bir hak olarak tanımlamakta. Türkiye’nin 1985 senesinden beri taraf olduğu CEDAW Sözleşmesi’nde kürtaj hakkına erişememenin de kadına yönelik şiddet olduğunu tanımlayan bir karar çıkarılmıştır. Devletin sorumluluklarını hatırlatan bir tavsiye kararıdır bu. Türkiye’de yaşanan bu fiili durum da uluslararası sözleşmeler ve mekanizmalar düşünüldüğünde bir hak ihlalidir.

Kürtajın hem fiili olarak hem de yasalarla engellenmeye çalışılması sadece Türkiye’de değil, diğer ülkelerde de otoriterleşmenin ve sağ iktidarların yükselmesi ile ilgili bir durum. 

Bu sorunun cevabı 3 başlık altında değerlendirilmeli.

1- Cinsiyetçi bakış açısı

Kadınların kürtaj haklarını kısıtlamayı öneren yasa teklifleri, kadınların bedenleri ve cinselliklerini kontrol etme ve düzenlemeye yönelik baskıcı politikaların amaçlandığını gösteriyor. Kadınların bedenlerinin, cinselliklerinin ve hayatlarının kontrolünü kendi ellerine almalarının karşısındaki politikalar, elbette ki kürtaj yasakları ile sınırlı değil. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı gruplar aynı zamanda da kürtaj karşıtlarıdır.

Annelik etrafında örülen bir kadınlık ve kadın bedeni algısı mevcut. Kadının ve bedeninin birincil görevi bu ilişkiyi beslemek ve geliştirmek olarak görülüyor.

AKP tarafından sıkça ifade edilen ‘kadının yeri evidir, kadın çocuklarına bakmalıdır’ söylemleri de bu durumu desteklemektedir.

Doğurganlık/ cinsellik ise bedene ilişkin olduğu için annelikle aynı biçimde algılanmaz. Bedene ilişkin olan kirle, bulaşmayla, yaşamın ulvi değil, bedenin dünyeviliğiyle ilgili olduğu için aşağılanır. Kürtaj da doğurganlığa dair bir konu olduğu için ayıp sayılan ve konuşulmayan bir konudur. En önemlisi, konuşulmayan ayıpların başında gelen cinselliği çağrıştırmasıdır.

2- Sağlıkta dönüşüm programı, aile planlaması

Sağlıkta dönüşüm programı ile aile sağlığı merkezleri olan yerlerde performansa dayalı bir sistem getirildi. Gebe takibi süreçleri ile ilgili performans puanları daha yüksekken, aile planlaması danışmanlığı ya da aile planlaması vermekle ilgili bilgiler, danışmanlık, hizmetler daha düşük puanlanmıştır. Bu puanlamaya göre bir ücretlendirme de yapıldığı için zaman içerisinde aile planlamasına ilişkin hizmetler geri plana düşmektedir.

Devletler zaman zaman nüfus politikalarında, nüfusu azaltmaya veya artırmaya yönelik düzenlemeler yapmaktadır. Buradaki sorunlardan bir tanesi doğurmaya teşvik eden, doğurmakla ilgili hizmetleri tamamlayan ama doğurmayı istemeyen veya erteleyen, öteleyen kadınlar için hizmet alanlarının kısıtlanmasıdır. Yani bu kısıtlama ile birlikte aslında kadınların hizmet almasının önünde de engeller oluşturuldu. Sağlık Bakanlığı’nın yıllık bütçeleme yaparken kontrasepsiyonlara yani gebeliği önleyici modern yöntemlere erişebilmeyi sağlamak amacıyla bir bütçe ayırması ve bu bütçe kapsamında alınacak olan kontrasepsiyonlarıBakanlık eliyle diğer merkezlere, aile planlaması ile ilişkili merkezlere gönderim yapması gerekiyor. Ancak uzun bir zamandır bu kontrasepsiyon malzemeleri alınamıyor ve gönderilmiyor. Erişimi zorlaşan kadınlar başka bazı çözümler bulmak zorunda kalıyor. Kadınlar bu malzemeleri kendi parası ile almak zorunda kalıyor. Kadınların istihdam oranının düşük olduğunu göz önüne aldığımızda gidip parayla tekrarlayan şekilde bunu satın alması ve uygulamasını yapması da çok mümkün olmayacaktır. Bu süreç bu şekilde devam ederse istenmeyen gebelikler, istenmeyen gebeliklere bağlı sağlık sorunları, önlenebilir sebeplere bağlı anne ölümlerinde artışlar söz konusu olabilir. 

3- Gericilik ve siyasal İslam

AKP’nin iktidara gelmesi ile arşa yükselen laiklik karşıtlığı, temel hak ve özgürlüklerin belli bir kesim tarafından zapt edilmesi, kendi çıkarları dâhilinde idare edilmesi durumu, kadın haklarından ayrı tutulamazdı. Akın akın yükselen siyasal İslam, en kolay saldıracağı alanı buldu.

2012 yılında dönemin Başbakanının yaptığı “Her kürtaj bir Uludere’dir” açıklaması Türkiye’de kürtaja erişimde değişim açısından çok önemli bir dönüm noktasıydı. Bu süreçte eş izninin daha sıkı bir şekilde denetlenmesi, devlet hastanelerinin giderek kürtaj hizmeti vermez hale gelmesi, özel sağlık hizmetinin fiyatlarının yükselmesi, uygulama esnasında sorgulama ve caydırıcı olma gibi yeni fiili kısıtlamalar yaşanmaya başladı. Toplumsal baskı, gizlilik ihlali, ekonomik yetersizlik ve isteklerinin yok sayılması kadınların kürtaja erişimini zorlaştırdı.

Gericilik, hem kadının kendi hayatına dair söz söyleme hakkını elinden almayı amaçladı, hem de onu sosyal alandan çekerek evine hapsetmeye çalıştı.

Laiklik, tam da bu yüzden bu kadar hayatidir. Kadınlar için, çocuklar için, yoksullar için, ezilenler için; kısacası ezilen, dışlanan, ‘parayı basıp çözüm bulamayanlar’ için hayatidir. Kişisel hakların kimseye hizmet etmemesi içindir. Bu hakların herkes için eşit, adil bir şekilde uygulanabilmesi içindir.

İşte bu yüzden AKP hükümeti hem uyguladığı siyasal İslam politikaları, hem neoliberal/işlevsiz sağlık politikaları nedeniyle halk düşmanıdır. Kadın sağlığını, kürtaj hakkını gasbettiği için, okullarda gerici politikalarını yaymaya çalıştığı için, sarıklı/ sakallı tacizcilerin yurt odalarında çocuklara saldırılarını akladığı için halk düşmanıdır. “Bir kereden bir şey olmaz, çocuğun rızası vardı” dedikleri için, insanların dini duygularını istismar ederek her türlü baskıya, haksız, hukuksuz, adaletsiz uygulamaya razı olmak zorunda bıraktıkları için halk düşmanıdır.

Laiklik işte bu yüzden olmazsa olmazdır.

Türkiye’de kadınlar kürtaj hakkı için yıllardır mücadele ediyor.

∗∗∗

BENZER DENEYİMLERE SAHİBİZ

20’lerimin başındaydım. Sağlıklı ilerlemeyen bir ilişkim vardı. (İsmini Ahmet olarak kodlayacağım.) Yine aramızın bozuk olduğu günlerde evde tek başımaydım. Bedenimde bir farklılık olduğunu hissediyordum ama aklıma gebe olabileceğim gelmiyordu. Regl döngüsü de düzensiz olan biri olduğum için şüphe duymamıştım. Bir sabah uyandığımda inanılmaz bir mide bulantım vardı. Bacaklarımda dayanılmaz bir ağrı hissediyordum. Kalkamıyordum yerimden. O gün bir sürü işim vardı, evden çıkmam gerekiyordu ama kalkamadım. Bütün gün koltukta ağrı içinde uyudum. Takip eden günlerde mide bulantılarım ve ağrılarım 1 hafta boyunca geçmek bilmeyince gebelikten şüphelenmeye başladım. O sırada Ahmet'le barışmıştık. Bir akşam gebelik şüphem üzerine test yaptım. Pozitif olduğunu görünce inanılmaz bir korku sardı içimi. Ahmet bana karşı hiçbir zaman pek düşünceli, ince biri olmamıştı. Ama bu konuda iyi davranacağını düşünmüştüm. Beklediğim gibi olmadı. "Benle alakası yok olmayabilir, ayrı olduğumuz zamanlarda ne yaptığını bilmiyorum sonuçta" gibi şeyler demişti. Ne kadar yalnız olduğum o an çarpmıştı yüzüme. Evet, tek başımaydım ve bu süreci tek başıma atlatacaktım. Sonrasında sanırım biraz pişman olup daha makul yaklaşmaya çalışmıştı. Ama benim için bir gedik çoktan açılmıştı. Ertesi gün terapim vardı. Birine anlatmanın iyi geleceğini düşünerek heyecanlı heyecanlı gittim. Maalesef terapistimden de süreci benim için zor hale getirecek şeyler duydum. Bir annelik duygusu vs. hissetmiyordum. Vedalaşmam gereken bir şey var gibi de hissetmiyordum. Ama sanki bunları hissetmem gerekiyor gibi konuşmuştu. Suçlu hissetmiştim. Sonra o kişiye terapiye gitmeyi bıraktım zaten... Sadece bir arkadaşıma anlatmıştım. O da desteğiyle o süreci benim için olabildiğince kolaylaştırmıştı. Devlet hastanelerini soruşturmuştuk fakat hiçbiri kürtaj yapmıyordu. Özel hastaneler çok pahalıydı. Klinikler güvenli gelmiyordu. Kürtaj sözde yasaldı. Ama yasal olan bir şeye ulaşamıyordum. O gün bütün şehri yürüyerek sürekli düşünerek geçirdim. Bir yandan klinik araştırıyordum. Kadınların kötü deneyimlerini anlattığı yorumlar görünce iyice korkuyordum.  Ahmet de araştırıyordu. Günün sonunda bir klinik bulduk, randevu aldık. Kürtaj olacağım gün çok gergin uyandım. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ne yaşadığımı pek idrak edemiyordum. Kliniğe gittik. Sanki herkes beni yargılar gibi bakıyordu. Muhtemelen öyle bir şey yoktu ama ben öyle hissediyordum. Lokal anestezi ile kürtaj oldum. Bu sebeple kürtaj anı hiç silinmeyen 5 dakika olarak zihnimde kaldı. Kürtaj işleminden yaklaşık 10 dakika sonra fiziksel olarak günlük hayatıma devam edebilecek duruma geldim. Fakat psikolojik olarak beni yıpratan bir süreç oldu. Bu durumun normal olduğunu bildiğim halde pek kimseyle konuşamadım. Bu yazıyı yazarken de yaşadıklarımı derli toplu tekrar hatırlamış oldum. Yalnız olmadığımı biliyorum. Belki okurken birçok kadın kendi yaşadıklarıyla benzerlikler bulacaktır. Hiçbirimiz yalnız değiliz, benzer deneyimlere sahip çok fazla kadınız.

∗∗∗

HAYATIMIZI TEHLİKEYE ATIYORLAR

2021 yılında kürtaj olmak için çözüm yolu arıyordum. Bunun sebebi partnerimin de benim de yaşımızın çok genç olmasının yanı sıra ekonomik olarak da bir bebeğin sorumluluğunu alabilecek durumda olmamamızdı. Ayrıca ailelerimiz de bu durumu olgunlukla karşılayıp yardım eli uzatacak kişiler değildi. Ülkemizde maalesef ki kürtaj konusunda fiili bir yasak olduğu için süreç bizim için zordu. Özel laboratuvarda kan testi vererek sistemde gebe gözükmemi engellemiştik. Fakat ikimiz de üniversite öğrencisiydik. Özel hastane masraflarını karşılayamayacağımız için devlet hastanesine gitmeye mecburduk. Hastanede doktorla ilk konuştuğumuz zaman kürtaj yaptıracağımızı beyan ettiğim halde sisteme gebelik olarak girdiler. Görevlerini yaptılar belki de ama ailelerimizin öğrenmemesi gerekiyordu. Bunu söylediğim halde sisteme gebe şeklinde girdiler. Bundan yaklaşık 1-2 hafta sonra tanıdıklarımız vasıtasıyla güvenli bir jinekolog bulup muayenehanesinde kürtaj işlemini hijyenik olarak gerçekleştirdik. Bu kısımda çoğu kadına göre şanslıydım. Doktorum ülkedeki kürtaj sorununun farkında olan ve kadınların merdiven altı kliniklerde hayatının tehlikeye girmemesi için destek olmaya çalışan biriydi. Kürtaj sürecini atlattıktan 1 ay kadar sonra sistemde hâlâ hamile görünüyordum Aile hekimliği hemşiresi tarafından arandım. Kontrollerim olduğunu ve oraya gelmem gerektiğini söylediler. Kürtaj olduğumu söyledim fakat kan testi ile teyit gerekli dediler. Bunun üzerine Sağlık Ocağı’na gittim. Önce doktorum gerekli tahlilleri yaptı. Ardından bir odada ebe ve sivil polis ile birlikte neden kürtaj oldum, nerede oldum, nasıl oldu gibi sorular sordular. Sorular herhangi bir zorbalık, şiddet var mı veya merdiven altı bir klinikte mi işlem gerçekleşti gibi meselelerin kontrolü içindi belki de. Ama yasal olmayan bir sorgu odasındaydım ve bu beni kötü etkiledi. Hali hazırda yaşadığım sürecin bu ağırlığı ile psikolojik olarak toparlanmakta zorlandım. Sistemde gebelik tanımı durmaya devam ediyor. Bu hâlâ beni tedirgin eden bir durum. Ailemde ve çevremde sağlıkçı pek çok kişi var. Birisi bir gün beni muayene etse bunu görecek. Fakat ben görmelerini istemiyorum. Ben belki de kürtaj işlemini gerçekleştirmek noktasında şanslı olanlardandım. Ama biliyorum, Türkiye’de çoğu kadın bu kadar şanslı değil…

Ayrıca yoksulluk, geçim sıkıntısı bu kadar artmışken devlet hastanelerinde fiili yasak uygulanması özel hastanelere mecbur bırakıyor. Fakat 5 bin TL veya üzeri miktarları karşılamak herkes için o kadar kolay olmuyor. Kadınlar kendi hayatını uygulanmayan yasalar yüzünden mecburen tehlikeye atıyor.

Yukarıda hikayelerini okuduğunuz kadınların isimleri güvenlik nedeniyle verilmemiştir.