İktidar NATO’ya şirin görünme çabasında peki ya muhalefet?
Kalın, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland ile bir araya gelmişti (Fotoğraf: AA)

Oğuz TÜRKYILMAZ - oguz.turkyilmaz@birgun.net

Seçimler öncesi, iktidarın ABD ve NATO’dan son bir destek arayışı, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın ABD ziyareti ile oldu. Ziyaret ile ilgili olarak ,“Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Kalın’ın Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleşen temaslarında “ikili siyasi ve ekonomik ilişkiler, Türkiye’de meydana gelen depremler, savunma sanayii alanında işbirliğinin yanı sıra, enerji güvenliği, terörle mücadele, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik süreçleri, Rusya-Ukrayna savaşı, Güney Kafkasya ve Azerbaycan-Ermenistan müzakere süreci" konularının da değerlendirildiği bildirilmişti. Bu ziyaret izleyen günlerde, daha önce, CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunmuş, halen Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı olan Ünal Çeviköz’ün, Amerikan Politico dergisine ve ardından Rusu TASS ajansına verdiği demeçlerde kullandığı dil ve söylem dikkati çekti.


NATO’ya üye olunduğu, Demokrat Parti'nin yönetimde olduğu 1950’li yıllardan bu güne; sol, sosyalist, devrimci kişi ve kuruluşlar, ABD güdümlü ve emperyalist çıkarların savunucusu bu emperyalist savaş ve saldırı örgütüne karşı mücadele etmişlerdi. İlkokul yıllarımda, 27 Mayıs i müdahalesinin olduğu gün, Alpaslan Türkeş’in radyoda bağırarak “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız” dediğini dinlemiştim. Bugünkü iktidarın yurttaşları yanıltmaya ve kandırmaya yönelik sahte NATO karşıtı gösterileri bile nasıl yüzüne, gözüne bulaştırdığı dikkati çekmekte. “Libya’da NATO’nun ne işi var?” deyip kostaklandıktan sonra, ABD ve Fransız uçaklarıyla birlikte Libya’yı bombalayan, komşu Suriye’nin meşru yönetimini devirmek için ABD destekli gerici dinci şeriatçı örgütleri destekleyen ve güvenlik gerekçesiyle işgal ettiği Suriye topraklarını bu şeriatçı örgütlere devreden siyasi anlayış ve bu anlayıştaki kadroların emperyalist amaçlı ülke ve kuruluşlara yakınlıkları, tabiatları gereği.

EŞİTLER ARASI BİR İLİŞKİ

Politico'da yer alan haberle ilgili olarak Türkiye basınında yapılan yayınlarda Çeviköz’e atfen; “Türkiye'nin NATO üyesi olduğunu vurgulayacağız. Rusya ile görüşmelerimizde mutlaka eşitler arasında bir ilişki arayacağız ama Rusya'ya Türkiye'nin bir NATO üyesi olduğunu da hatırlatacağız” cümlesi öne çıkıyordu. Çeviköz ’ün daha önce de, net olarak NATO’yu savunan, yeni katılımlarla gücünü ve etkinlik alanını artırmasını öneren çeşitli açıklamalar yapmıştı. 1989'da Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevinden izinli olarak ayrılıp NATO’da uluslararası memur olarak göreve başlayan, 1994'te NATO’nun Moskova’daki Enformasyon Bürosu’nu kuran, 1994-1997 yılları arasında NATO-Rusya Kurucu Senedi’ni hazırlayan, deneyimli bir diplomat olan Çeviköz’ün Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu çok iyi bilen Rus muhataplarına neden böyle bir mesaj gönderdiğini açıklamasında yarar var.
Çeviköz’ün TASS ajansına verdiği demeç, sol.org ssitesinde 19 Mart'ta haberleştirildi. (https://haber.sol.org.tr/haber/chpli-cevikoz-tassa-konustu-rusyayla-etkin-isbirligine-devam-edecegiz-369186)

Daha önce Ukrayna savaşı, ABD, NATO ve benzeri konularda yaptığı bazı açıklamalarda ötürü NATO’cu olmakla eleştirilen Çeviköz, TASS demecinde, önceki konuşmalarına kıyasla yaptığı daha gerçekçi değerlendirmelerle; Kılıçdaroğlu ve CHP’nin cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini kazanması durumunda Rusya’yla etkin işbirliğine devam edileceğini ve Türkiye’nin NATO ve Rusya arasında denge politikası güdeceğini belirtiyor.
-‘‘Rusya şüphesiz ki bizim için önemli bir komşu, etkin olarak işbirliği yapabileceğimiz, çevremizdeki bölgelerde yükselen sorunları birlikte çözeceğimiz bir ortak. Rusya'yla ilişkilerimiz görmezden gelinemez, bazen belli sorunlarımız oluyor, ancak bunları çözmek için birlikte hareket etmeliyiz. Aynı zamanda, Türkiye'nin bir NATO ülkesi olduğunu unutmamamız lazım. Soğuk Savaş döneminde eski Sovyetler Birliği’yle denge politikaları yürüttüğümüz gibi, bugün de ittifaka üyeliği ve Rusya’yla iyi ilişkileri başarıyla bir arada götürebiliriz’’ diyor ve şöyle devam ediyordu: ‘‘Kafkasya, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Karadeniz'de sükunet, barış ve yönetim istikrarı istiyoruz. Türkiye'nin çevresindeki olumsuz olaylar bu bölgeleri etkiliyor. Bu nedenle, bizi çevreleyen bölgeyi bir barış havuzuna dönüştürme politikasını benimseyeceğiz.’’

RUSYA’NIN KUŞATILMASINA HAYIR

Bu sözler söylendikten birkaç gün sonra da, TBMM’de Finlandiya’nın NATO üyeliğinin onay süreci, iktidar ve ana muhalefet tarafının ortaklaşa başlatıldı. ABD ve NATO’nun, Rusya'yı kuşatma politikaları kapsamında; son olarak RF ile sınırları olan Finlandiya’nın NATO üyesi olması, ABD ve NATO’nun yeni saldırı planlarına göre Ege bölgesinde Yunanistan’da, Karadeniz’de Bulgaristan ve Romanya’da ağır silahlarla donatılmış bir çok ABD/NATO üssünün kurulması, Gürcistan’da yeni bir turuncu devrim darbesiyle batıcı, NATO’cu bir yönetim eliyle ve Azerbeycan’ı da, ABD-İsrail-Türkiye’nin baskılarıyla NATO üyesi yapma ve Karadeniz’de Rusya’yı kuşatma ve denizlerdeki faaliyetlerini kısıtlama girişimlerine taraf olunmamaktan öte, karşı çıkılması gerekiyor. Seçimler sonrası oluşacak yeni yönetimin Rusya’ya Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu değil asıl şu hususları hatırlatması gerekir; “RF’nin, Türkiye’nin bağımsız bir ülke olduğunu algılaması, Türkiye ile RF arasındaki, Rusya lehine asimetrik olan ilişkilerin dengeli hale getirilmesi, Rusya’nın Akkuyu NGS yatırımından vaz geçmesi ve projenin iptali, Özellikle doğal gaz alım anlaşmaları olmak üzere iki ülke arasındaki anlaşmalardaki ülkemiz aleyhine hükümlerin iptal edilmesi, Karadeniz’in bir savaş alanı değil barış ve işbirliği alanı olması.”

Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde sanayileşme çabalarına destek olmuş bir halk ve ülke ile barış içinde dostluk ve işbirliği geliştirilmeli.