31 Mart seçimleri, ülkenin nüfusunun çoğunluğunda yerel yönetimi eline alan muhalefet partileri için önemli fırsatlar sunuyor. Toplumcu politikalar muhalefet için iktidar olma yolunun önünü açacak.

İktidara giden yol toplumcu politika
Fotoğraf: İBB

Politika Servisi

İktidarın ağır yenilgiyle çıktığı 31 Mart, Türkiye'nin yerel yönetimlerinde kritik bir değişime neden oldu. Ülkenin metropolleri bir kez daha muhalefette kalırken Bursa, Denizli, Balıkesir gibi büyükşehirlerde de yönetim değişti. Kayyum siyasetine karşı çıkan milyonlar, bölge illerinde yine DEM Parti’ye kazandırdı. AKP’nin oy depoları Urfa ve Yozgat Yeniden Refah’a geçti. İktidarın yerel yönetimler üzerinden halka temas etme politikasına neşter vuruldu.

31 Mart’ın bize anlattığı en önemli hikaye, boş tencerenin iktidarı sarsması oldu. Derinleşen yoksulluk kentlerden taşralara dek tüm ülkeyi etkisi altına aldı. Değişmesine ihtimal verilmeyen kaleler yıkıldı ya da bu kalelerde önemli gedikler açıldı. Taban, iktidara olan öfkesini sandığa gitmeyerek, kendine en yakın gördüğü partiye veya doğrudan CHP’ye oy vererek gösterdi. Nüfusun yaklaşık yüzde 75'i, muhalefet partilerinin kontrolündeki belediyelerin yönetimine geçti.

HALKLA DOĞRUDAN BAĞ KURMA ŞANSI

Bu tablo, muhalefet partileri için büyük avantaj demek. 5 yıl boyunca yerel yönetimler üzerinden yurttaşla doğrudan bağ kurma şansı yakalayan muhalefet, iktidar kapısını da ardına kadar açabilir. Seçim kampanyasını ağırlıklı olarak yoksulluk teması üzerine kuran CHP’nin sandıktan zaferle çıkması önümüzdeki 5 yılın nasıl değerlendirilmesi gerektiğini de anlatıyor. Uzaya giden astronot hikayesinin toplumda bir karşılığının olmadığı, ‘oy vermezseniz hizmet gelmez’ tehditlerinin halka sökmediği görüldü. Halkın yoksulluğunu görmezden gelen iktidar, dalga konusu haline getirmeye çalıştığı ‘kent lokantaları’na yenildi.

Sosyal belediyecilik, 2028’e giden yolda muhalefet partileri için en kritik kavram. Önceliğini geçim sıkıntısı ve yoksulluğa verecek yerel yönetimlerin, toplumu dönüştürme gücünün bir sınırı olmayacaktır.

SADAKA DEĞİL FARKLI SİYASET

CHP’nin 31 Mart 2024 başarısını 1973 Yerel Seçimlerine benzeten Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, toplumcu belediyeciliğin önemine dikkat çekti. Kent sosyolojisi üzerine çalışmalarıyla bilinen Kurtuluş BirGün’e yaptığı değerlendirmelerde şu ifadeleri kullandı:

“31 Mart Seçimlerinde CHP, tıpkı 1973 Yerel Seçiminde olduğu gibi seçimden 1 yıl önce kendi genel başkanını demokratik yoldan değiştirmeyi başardı. 13 seçim kaybetmiş bir genel başkanın halen partinin başında kalmak istemesine açıkça muhalefet ederek, genel başkan ve onun etrafındaki güçlü/egemen parti bürokrasisine karşı demokratik bir mücadele vererek parti içi yerleşik iktidarı yendi. Ecevit de 1972 yılında, hem de Kurtuluş Savaşı kahramanı olan İkinci Adam’ı aynı saygı ve nezaket içinde parti içi muhalefeti yükselterek yenmişti. Bu başarı, partinin seçmeninin sağa sola saçılmış oylarını yeniden partilerine geri döndürdü.

İkincisi 1973 Genel Seçimleri, yerel seçimden sadece iki ay önceydi ve o genel seçimde CHP’nin aldığı yüzde 33,3’lük oy, 2 ay sonra yapılan yerel seçimde yüzde 37,4’e yükseldi. Üçüncüsü 1973 Yerel Seçimlerini kazanan CHP’li belediye başkanlarının “toplumcu belediyecilik” uygulamaları. Bu uygulamalar 1977 Genel Seçimlerinde CHP’nin tarihinin en yüksek oy oranıyla (yüzde 41,4)  iktidara gelmesine katkı sağladı. 2019 Seçimlerinden sonra da benzer bir durum ortaya çıktı ve CHP’nin İstanbul, Anakara, İzmir ve diğer şehirlerde yerel yönetimlerdeki başarısı, son derecede eşitsiz ve adil olmayan koşullara rağmen CHP’nin 2024 yerel seçimlerinde 1973’deki oy oranını yakalamasına neden oldu.

Prof. Dr. Hatice Kurtuluş

CHP, şimdi yakın tarihimizdeki bu deneyimlerden yola çıkarak yeni nesil bir “toplumcu “belediyecilik” modeli yaratmak zorunda. Bu AKP’nin sosyal belediyeciliği olan “sadaka/yardım” belediyeciliğinden farklı olmalı. Kentsel ve kırsal kaynakların paylaşımında adaleti sağlayacak, kapitalizmin birikim ve rant odaklı kentleşme modelinden vazgeçerek kamu kaynaklarını sınıflar arası eşitsizliği azaltmak üzere kullanacak, kent hakkı kavramını kent hakkı ihlallerine karşı mücadele ederek ete kemiğe büründürecek bir “yeni nesil toplumcu belediyecilikten” söz ediyorum.