‘Bu karanlığın içinden çıkabilmek için gazetecilik çabasından geri durmamak lazım. Körleşmeyi aşmak için ışık olabilmesi lazım gazetecilerin’

İktidarın sesi olanlar gazetecilik yapamaz!

HABER MERKEZİ

Türkiye’de medya ombudsmanlığı dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan gazeteci Faruk Bildirici ile ana akımdaki dönüşümü konuştuk.

  • Ana akım medyadaki dönüşümün temel sebebi neydi?

Türkiye’de ana akım medyanın ezelden beri güç odakları ve özellikle de siyasi iktidarla ilişkilerinde problemler vardı. Bu odaklarla içiçe geçmişti ve egemen ideolojinin uzantısı olarak işlev görüyordu. Türkiye’deki demokrasi sorunlarını, fikir ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıları, insan hakları ihlallerini yeterince önemsemiyor; bu alanda mücadeleyi misyon haline getirmiyordu.

Bütün bunların üzerine 1990’lara doğru bir de medya sahiplik yapısının değişmesi, tekelleşme ve medya çalışanlarının sendikasızlaştırılması geldi. Editoryal bağımsızlığın esamesi bile okunmayan ana akım medya holding patronlarının elinde oyuncak oldu. Epeyce etkili olan bu oyuncağı sadece daha çok para kazanmak, özelleştirmelerden daha çok pay almak için kullanmadılar: siyaset mühendisliğine de soyundular.

İşte AKP iktidarı tam da bu vaziyette yakaladı ana akım medyayı. Zaten demokrasi adına, insan hakları ve özgürlükler adına mücadele etmeye niyetli bir bir medya ve patronlar yoktu ortada. Teknolojik dönüşümü, dijital çağı da yakalayamamış, bocalayıp duruyorlardı o alanda da.

Gazetecilik ideallerinden uzak olan, bağımsızlık, tarafsızlık, gerçeği topluma ulaştırmak gibi amaçlardan iyiden iyiye uzaklaşmış olan medyayı dönüştürmesi zor olmadı. AKP iktidarı vergi cezalarından, hapis cezalarına, TMSF’den müteahhit havuzlarına kadar her yöntemi kullandı. Kimini devşirdi, kimini korkutup kaçırdı. Nasıl olsa bu iktidarla da aramızı düzeltmenin bir yolunu buluruz diye şirinlikler yapmaya çalışanlar bile kurtulamadı.

Ben böyle görüyorum dönüşümü. İlla temel neden hangisi derseniz, AKP iktidarının baskıları değil de medyanın sahiplik yapısı derim. Ana akım medyanın yumuşak karnı sahipleriydi. Çok paraları, büyük büyük şirketleri olan holding sahipleri, iktidar karşısında güçsüzlerdi. Şirket çıkarlarını kamu yararından önde gören patronların ticari çıkarları tehlikeye girince teslim olmaları şaşırtıcı sayılmamalı.

  • Ana akımın bu denli itibar kaybının olduğu medya düzeni ne anlama geliyor?

İtibar ve tabii güvenilirlik kaybı AKP iktidarının gelişinden çok önce başlamıştı. Medya kalesinin burcunda gazetecilik bayrağı değil, holding bayrakları dalgalanıyordu. Elbette her şeye rağmen gazetecilik yapmaya çalışan gazete ve gazeteciler de vardı. Gazeteciler bu koşullarda mesleklerini icra etmeye, insanlara haber, bilgi ulaştırmaya çalışıyor; bu uğurda mücadele ediyorlardı. Şimdi holding bayraklarının yerini siyasi iktidarın bayrağı aldı; medyanın borçlarında onların bayrağı dalgalanıyor. Kuşkusuz yine işini doğru düzgün yapmaya çalışan hala didinen meslektaşlarımız var. Ama artık medya eskisiyle kıyaslanmayacak kadar uzaklaştı asli işlevinden. Toplum yararını gözeten, gerçeği insanlara aktarmayı birazcık olsun görev bilen bir ana akım medyadan artık söz edemiyoruz. Onun yerini siyasi iktidarın propaganda aygıtına dönüşen, bilgi vermekten çok bilgi saklamayı ve manüple etmeyi görev edinen bir medya düzeni aldı.

Böyle bir medya düzeni toplum açısından körleşme, biz gazeteciler için zemin kaybı anlamına geliyor. İşsiz kalıyoruz, susturuluyoruz, o da olmazsa hapse atılıyoruz. Ama en acısı, o medya kuruluşları gibi biz gazeteciler de itibar ve güvenilirlik kaybına uğruyoruz. Toplum ister istemez faturayı bütün gazetecilere çıkarıyor.

Mesele böyle bir durumda bu karanlığın içinden çıkabilmek için gazetecilik çabasından geri durmamak lazım. Körleşmeyi aşmak için ışık olabilmesi lazım gazetecilerin. Her şeye rağmen…

  • Hükümete yakın medya ana akımın boşluğunu (tiraj, yayın çizgisi, okur tepkisi) doldurabildi mi?iktidarin-sesi-olanlar-gazetecilik-yapamaz-679078-1.

Dolduramadı, dolduramaz da… O boşluğu doldurabilmeleri için öncelikle amaçlarının gazetecilik olması lazım. Ama değil. Biliyoruz ki, orada temel amaç, bu iktidarın ve onların yanındaki iş çevrelerinin sesi olmak. Bu da gazeteciliğin işleviyle çelişiyor.

Benim asıl umudum, o boşluğu doldurmak için son derece etkili biçimde çaba harcayan bağımsız, eleştirel ve tarafsız medya kuruluşlarında. Her ne kadar tiraj ve yaygınlık açısından henüz toplumun büyük kesimine ulaşamasalar da zamanla daha da etkin olacaklarına inanıyorum.

Ayrıca teknolojik dönüşümden yararlanarak internette, sosyal medyada ve tüm dijital mecralarda habercilik yapan, yayınlarını sürdüren meslektaşlarımdan da umutluyum. Onlar da bütün imkansızlıklara rağmen gazetecilik bayrağını yere düşürmemeye gayret ediyorlar. Geleceğin yaygın medyasının, daha ileri giderek ana akım medyasının bu mecralardan çıkacağına inanıyorum.

ALTERNATİF MEDYAYAY YÖNELİŞ

  • Peki okur açısından baktığımızda hükümet medyasının kamuoyunu tatmin ettiği söylenebilir mi?

Bildirici- Kesinlikle ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, kamuoyunu tatmin edemiyorlar. Bunun kanıtı da o gazetelerin tirajları, internetlerinin tıklanma sayıları ve televizyonlarının izlenme oranları. Gazeteleri okunmuyor, televizyonları seyredilmiyor. İnsanlar, alternatif medyaya ve mecralara yöneliyor.

Dahası ben artık bu medyanın bırakın medya tüketicilerini, iktidarı da tatmin edebildiği kanısında değilim. Öyle olmasa birer ikişer gazete kapatmaya kalkmazlardı. Kapatılan gazetelerin sorunu sadece tirajlar ve İstanbul Belediyesi’nden akan mali desteğin kesilmesi olsa iktidarın başka kaynaklar bulması zor olmazdı. Böyle imkanları olduğu malum.

Sanırım onlar da devşirdikleri medyayı getirdikleri noktayı kara kara düşünüyorlar artık… Ama çok geç… İtibar ve güvenilirlik, ne gözboyamayla satın alınabilir ne de parayla…