Depremin ardından son 15 günde yaşananlar iktidarın maskesini düşürdü. Sac ayakları liberalizm, siyasal İslam ve milliyetçilik üzerine inşa edilen rejim çöktü. Sermaye ve ranta karşı kamucu politikaların önemi anlaşıldı. ‘Kadercilik’ yerine bilim, ‘iç ve dış düşmanlar’ algısı yerine ise dayanışma ve kardeşlik öne çıktı.

İktidarın taşıyıcı sac ayakları enkaz altında kaldı: Rejim halkın üstüne çöktü
Depremin 15’incigünüde Maraş’ta enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Mehmet Emin KURNAZ

Resmi rakamlara göre 40 binin üzerinde yurttaşın yaşamını yitirdiği Maraş merkezli depremler, siyasetin fay hatlarında da kırılmalar yarattı. Krizi yönetemeyen iktidar, bilindik reflekslere sarıldı. ‘Asrın felaketi’ olarak tanımlanan yıkım, kaderci söylemler üzerinden sürdürüldü. "Siyaset yapmayın" çıkışıyla devam eden süreç, kısa sürede dayanışmayı büyütenlere yönelik tehditlere dönüştü. İlk 10 gün ortada olmayan iktidar, yardım kampanyası için düzenlenen ortak yayında ‘imaj’ kurtarmaya çalıştı. Enkaz altındaki binleri kurtarmaya gelemeyen devlet, enkaz kaldırılırken ortaya çıktı. 15 günde yaşananlar iktidarın maskesini düşürdü. Kabaca üç saç ayağı üzerinde inşa eden rejim uyguladığı politikalar sonucu tüm ülkeyi enkaz altında bıraktı.

1-Neoliberalizm: Ülkede 12 Eylül Darbesi'nden itibaren sert bir neoliberal ekonomik program uygulandı. AKP ile bu durum adeta şaha kalktı. Bu program ile sermayeye sınırsız alan açılırken, emeğin gücü kontrol altında tutuldu. Kamu kaynakları özelleştirildi. Şehir hastanelerinden duble yollara, havaalanlarından köprülere inşaat üzerine kurulu bir düzen yaratıldı. Müteahhitler daha da zenginleşti, yap-işlet-devret modeliyle kamu kaynakları zarara uğratıldı. 20 yılda toplanan on milyarlarca TL’lik deprem vergilerinin akıbeti dahi açıklanamadı. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, paraların ‘duble yollar’a gittiğini söyledi.

Depremler sonrası 'imar affı' yeniden gündeme geldi. Depremin etkilediği 10 ilde, 294 bin 166 yapı kayıt belgesi düzenlendiği belirtilirken Adana’da 59 bin, Hatay’da 56 bin, Antep’te 40 bin, Maraş’ta 39 bin yapı kayıt belgesi verildiği açığa çıktı. Binaların denetimi yapılmadı, mühendislik hizmetleri ve raporlar kağıt üzerinde kaldı. Yapı denetimi özelleşti. Yapı denetim firmasının, parasını aldığı müteahhidi denetlediği bir sistem inşa edildi. TMMOB gibi meslek odaları devre dışı bırakıldı.

Kızılay ve AFAD gibi kurumların içi boşaltıldı. Devasa bütçeye sahip Kızılay’ın görevleri AFAD’a devredildi, kurum bir holdinge dönüştürüldü. Yatırım Holding bünyesinde kurulan şirketlerin sayısı 13’e ulaştı. Çadır fabrikaları, maden suyu fabrikaları, hastaneler ve 6 binin üzerinde gayrimenkul bu şirketlere devredildi. Personel eksikliği resmi verilerle ortaya konulan AFAD’ın bütçesi, 2023 yılında yüzde 33,6 makaslandı. 20 yıllık liberal politikaların tahribatının sonucu 10 ili yerle bir eden depremin yarattığı yıkım karşısındaki çaresizlik oldu. Kamucu politikaların önemi bir kez daha anlaşıldı. Depremden canlı çıkarılan bir yurttaşın “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok” şeklindeki sözleri de hafızalara kazındı.

2-Siyasal İslam: Depremle birlikte kaderci anlayış iflas etti. Facianın ardından bölgeye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan yine ‘kader’ söylemine sarıldı. Pazarcık'ta bir depremzedeye, “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” sözleri tepki çekti. Daha şiddetli depremlerin yaşandığı Japonya’da ölümlerin yaşanmadığı hatırlatıldı.

Depremin ertesi günü arama kurtarma çalışmaları devam ederken camilerden sela okutuldu. Enkaz altında kalanlar tekbir sesleriyle dışarı çıkarıldı. AFAD’ı dörde katlayan Diyanet’in bütçesi yeniden gündem oldu. Diyanet, ocakta 4 milyar TL, AFAD ise 233 milyon TL harcadı. Ülke depremin yaralarını sarmaya çalışırken Diyanet’in okullarda, gençlik kamplarında ve medya kuruluşlarında haftada beş gün irşat programı düzenleyebilmesine olanak sağlandı. Yetkileri artırılan Diyanet’e ayrıca ‘manevi rehberlik sunma’ görevi de verildi.

Diyanet’in depremzede çocuklara ilişkin skandal fetvası ise pes dedirtti. Depremde ailesini kaybeden ve refakatsiz duruma gelen çocuklara yönelik etkili bir takip mekanizması kurulamaması tartışılırken Diyanet, "Depremzede çocuklar evlat edinebilir mi?" sorusuna dikkati çeken bir yanıt verdi. Yanıtta, evlatlığın mirasçı olma hakkı bulunmadığı belirtilerek, "Evlat edinen ile evlatlık arasında evlenme engeli doğmaz" denildi. Bu cevabın yer aldığı sayfalar, olayın gündeme gelmesinin ardından silindi. Gelinen süreçte iktidarın ideolojik dayanağı olan siyasal İslamcılığa karşı bilimsel çalışmaların ve laikliğin önemi bir kez daha anlaşıldı.

3-Milliyetçilik: ‘Güçlü devlet’ imajı yerle bir oldu. İktidarın söylemlerinin aksine, enkaz altındakilerin gözleri ‘devlet’i aradı. Halkın yardımına iktidarın ‘düşman’ kategorisine koyduğu kesimler yetişti. Sol ve sosyalist partiler, meslek odaları, emek örgütleri, sendikalar, dayanışma dernekleri ve yurttaşlar el birliği ile halkın yaralarını sarmaya çalıştı. Deprem faciasının ardından Ermenistan’dan Yunanistan’a, İsrail’den Fransa’ya pek çok ülke arama kurtarma ekipleriyle birlikte yardıma koştu. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye’yi sarsan depremlerin ardından her türlü yardıma hazır olduklarını belirterek, "Türkiye ile görüş ayrıklarımız olsa bile Türk ve Yunan halkları dosttur" ifadelerini kullandı. ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ ifadelerinin ne kadar kof bir söylem olduğu görüldü.

***

Tabandaki ‘AKP bu işi çözer’ algısı sona erdi

Depremin iktidar açısından yansımalarını değerlendiren Siyaset Bilimci Can Kakışım, “AKP ideolojik ya da ilkesel bakımdan herhangi bir konuda tutarlı olmayan hatta bunu önemsemeyen bir parti. Eskiden beri çok farklı fikirleri, çok farklı yaklaşımları çok farklı dostları, çok farklı düşmanları olabildi. Dolayısıyla bu konuyu da bence bu çerçevede değerlendirmek daha doğru” dedi. AKP'nin bir tutarlılık arayışı veya bir ilkesel tutumu hiç olmadığına vurgu yapan Kakışım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama şu bakımdan bu konunun değerlendirilmesi gerekir. AKP eskiden beri kendisine oy verenler için bir çözüm bulan hükumet olarak bilindi. Yani AKP nasılsa bir çözüm bulur. AKP bir şekilde bu cendereyi aşar diye bilindi. Fakat son yıllarda bunun, bu düşüncenin bu imajın darbe aldığını gördük. Hele ki son deprem felaketiyle birlikte buradaki eleştiriler artık çok daha sert bir boyuta ulaştı çünkü AKP'nin artık çözüm bulamadığı veya o bahsettiğimiz pragmatizminin de bir işe yaramadığı görüldü. Dolayısıyla kendi seçmeniyle arasındaki bağı kopartan unsur da esas olarak bu oldu.”