Solcular olarak şanslıysak elli yılda bir meclis çoğunluğunu alıyoruz, o da kapitalist krizlerin ilk aşamasında oluyor. Bu fırsatı kaçırırsak, elli yıl daha beklemek zorunda kalıyoruz. Tabii bu, savaşı bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Dalganın geleceğini kontrol edemiyoruz.

İlerici Enternasyonalin kurucularından Varoufakis: Dalgaları bekleyen sörfçüler gibiyiz
Fotoğraf: Depo Photos

Syrıza’lı eski Maliye Bakanı ve Yunan MERA25 Partisi’nin lideri Yanis Varoufakis’in yer aldığı yeni belgesel serisi, finansal krizi fırsat bilen elitlerin Avrupa halkını nasıl ürkütüp sindirdiklerini tarif ediyor. Varoufakis, Jacobin’e verdiği röportajda, “kemer sıkma” karşıtı hareketin neden başarısız olduğunu ve merkez siyasetin neden aşırı sağcılarla bütünleştiğini anlatıyor. Varoufakis’e göre, elitler krizi fırsata çevirdiler ve bir tür karşı devrim gerçekleştirdiler. Varoufakis’in yer aldığı yeni belgesel serisi “Fırtınanın kalbinde” tüm bunlar yaşanırken şekillenen direnişi anlatıyor. Jacobin dergisinin Alman basımında David Broder’e röportaj veren Varoufakis, Yunanistan’daki finans bakanlığı görevinden, krizin neden sağcılara yaradığından ve Batı egemenliğinin zayıflamasından söz etti.

Economist dergisi Yunanistan’ı “yılın ekonomisi” ilan etti. Haziran seçimlerinde Yeni Demokrasi partisi meclis çoğunluğunu elde etti ve bu da ülkede tekrar ekonomik büyüme görülmesine yoruldu. Muhalefetteki Syrıza ise zayıflamaya devam ediyor. Sizce Yunanistan’da işler iyiye gidiyor mu?

Economist, bu ekonomik mucizeyi tabii ki kutlayacak. Eli para tutan biriyseniz ya da riskli borçları satın alan bir oyuncuysanız, Yunanistan bulunmaz Hint kumaşı gibidir. Yunanistan’da 1,2 milyon konut haczedildi ve yeniden satılacak. Ülkenin nüfusu on milyon. Mesela bir evin krizden önce 250 bin dolar değerinde olduğunu düşünün. Şimdi değeri 200 bin dolar. Ev 150 bin Avro krediyle alınmış, bunun 50 bin Avrosu ödenmiş. Ev sahibi geriye kalan 100,000 Avroyu ödeyemiyor çünkü ekonomik kriz yaşanmış, gelirini yitirmiş. ABD’nin Delaware eyaletinde kayıtlı, Cayman Adaları’nda banka hesapları olan bir fon gelip bu kişinin borcunu 5 bin Avroya satın alıyor. Bundan iyi getiriyi hiçbir yerde bulabileceğini sanmıyorum. Üstelik bu, tüm ülkede yaşanıyor. Başkalarının servetini ele geçirmek için kullanacak sermayeniz varsa, Yunanistan bunun için ideal piyasa. Fakat Yunansanız ve oligarşiye mensup değilseniz, başınız belada demek. Dolayısıyla akbaba fonu işletiyorsanız Yunanistan dünyanın en güzel ülkesidir.

Siz kemer sıkma politikalarının olası sonuçlarını on yıl önce öngörmüştünüz. Fakat yaşananlar, kemer sıkma karşıtı hareketi güçlendirmedi ya da Syrıza’nın “solunda” yeni toplumsal hareketler yaratmadı. Kurduğunuz MeRA25 partisi dört yıldır parlamentodaydı fakat tekrar seçilmeyi başaramadı. Destek alamamanızın sebebi mi var?

Açıkça ifade edeyim: Geçtiğimiz yılki seçimin kaybedenleri arasındaydık. Neden? O dönem Avrupa kurumlarına teslim olmayan kişi ve partiler olarak neden hepimiz kaybettik? Bana en iyi açıklamayı bir taksi şoförü yaptı. Beni evden havalimanına götürüyordu. Şöyle dedi: “Sizin anlattıklarınıza katılıyorum. Size sempati de duyuyorum. Fakat size ya da Syrıza’ya oy vermedim. Bana ümit verdiğiniz için sizi hiç affetmedim. Eskiden hiç oy kullanmazdım. İki defa sandığa gittim. Ocak 2015’te size oy verdim. Temmuz 2015’te yine sizden yana oy kullandım ve referandumda tefecilere hayır dedim. Ama ne oldu? Siz yelkenleri suya indirdiniz ve biz kendimizi aynı bataklığın içinde bulduk. İyilerden miydiniz, kötülerden miydiniz beni ilgilendirmez. Geçen sene tekrar seçime girdiğinizde asla uygulayamayacağınız bir program vaat ediyordunuz. Çünkü oy potansiyeliniz yüzde 5. Bu yüzden artık oy vermiyorum.” Solcular olarak şanslıysak elli yılda bir meclis çoğunluğunu alıyoruz, o da kapitalist krizlerin ilk aşamasında oluyor. Bu fırsatı kaçırırsak, elli yıl daha beklemek zorunda kalıyoruz. Tabii bu, savaşı bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Dalga bekleyen sörfçüler gibiyiz. Dalganın ne zaman geleceğini kontrol edemiyoruz. Fakat geldiğinde hazır olmalıyız.

O halde taksi şoförü ümitlerin boş olduğunu söylemekte haklı mıydı? Belgesel serisinde olan bitene “hayır” diyen küçük bir ülkenin, birçok farklı ülkeye ilham olduğunu söylüyorsunuz. Fakat Avrupa kurumlarının da derdi, “hayır” demenin bir seçenek olmadığını orta koymaktı. Davut ve Golyat hikayesinden söz ediyorsak, sizin sapanınız neydi?

Amaçlarının bizi yerle bir etmek olduğunu biliyorduk. Nisan 2013’te, Teksas’ta yaşadığım sırada Syrıza liderlerini uyardım. Kıbrıs hükümetiyle Avrupa Merkez Bankası arasında yaşananların, Syrıza ve Podemos hükümeti ile yaşanacakların provası olduğunu söyledim. Kıbrıs ile oynuyor, kapitülasyon almak için banka kapatmayı deniyorlardı. Çipras olan bitenin farkına vardı ve bana “Tamam, o halde ne yapacağız?” diye sordu. Altı ay çalıştım ve eylem planı çıkardım. Ekibe sundum ve onaylandı. Ocak 2015 seçimlerinden hemen önce Çipras bana finans bakanlığı teklif etti ve kabul ettim. Ortaya koyduğum planı değerlendirmemiz ise mümkün değil çünkü uygulama şansım olmadı. Bana kalırsa planımı uygulasaydık, Troyka bizi ezemezdi.

Başına geçtiğim bakanlıkta tek imzayla yapılandırma yetkimin olduğu 50 milyar avroluk tahvil vardı. Meclise gitmem bile gerekmiyordu. Yunan hukukunda da karşılığı vardı. Arjantin’e yaptıkları gibi beni New York’ta dava etme şansları da yoktu. Bu seçenek bizim atom bombamız gibi kenarda duruyordu. Tahviller ile ufak ufak uğraşmaya başladığım için Avrupa Merkez Bankası’nın İtalyan tahvillerini alıp İtalya’yı kurtarma seçeneği de zora giriyordu. Mario Draghi elimizdeki silahtan dolayı son derece endişeliydi, bunu bana ilk toplantımızda söyledi. Fakat kendi hükümetim arkamdan kuyumu kazıyordu: “Endişelenmeyin, Varoufakis’e izin vermeyeceğiz.” Yani Davut’u Golyat’ın önüne sapansız çıkarmak gibiydi.

Çipras bu silahı kullanmanıza neden izin vermedi?

Belli ki Angela Merkel ile teslim olmanın şartlarında uzlaşmışlardı. Fakat ne zaman anlaştıklarını bilmiyorum. Seçimden önce mi, sonra mı? Hiçbir zaman bilemeyeceğim.  Yunanistan Avrupa’da olan bitenlerin kilit noktasıydı. Çipras bize ihanet ettiğinde, tüm Avrupa soluna ihanet etmiş oldu. Fakat yenilginin bizler için kaçınılmaz olduğunu öne sürenler yanılıyorlar, buna eminim. Kesin galip gelirdik demiyorum fakat silahlarımızı kullanabilseydik şansımız yüksekti. Bizi ezmeye kalktıklarında, onlara bunun maliyeti yaklaşık 1 trilyon avro olurdu. Avrupa parasal bir birlik fakat mali bir birlik değil, dolayısıyla bu her koşulda büyük bir maliyet. Merkel buna cesaret edemezdi, sanmıyorum. Bu seçeneği değerlendirseydik Podemos’un da İtalyan yoldaşlarımızın da bir şansı olacaktı.

AB seçimleri yaklaşıyor ve görüyoruz ki aşırı sağcı partiler insanları kimi zaman “düzen karşıtı” söylemlerle harekete geçiriyor, kimi zaman ise “düzenin yanında” yer alıyor. Belgeselde liberallerin bu sağcı rakiplere ihtiyaç duyduğunu söylüyorsunuz. Sağcılar sahte muhalefet konumundalarsa, nasıl bu kadar başarılı oluyorlar?

1920’li ya da 1930’yı yıllara bakalım. Kendi 2008 krizlerini 1929’da yaşadılar ve faşistler ile Naziler halkın hoşnutsuzluğunu kullanmayı başardılar. Hatta solun bankacılık sistemine yönelik eleştirilerini ödünç aldılar, insanların öfkesini “öteki” gördükleri kesimlere, Yahudilere yönelttiler. İktidarı ele geçirince ise endüstriyel ve finansal gücün, sermayenin maşası haline geldiler.

Bu daima böyledir. Donald Trump’ı düşünün. ABD’nin Orta Batısındaki mavi yakalı işçilere Goldman Sachs’ı, Wall Street’i Washington yönetiminden kovacağını söyledi. İktidara gelince ilk yaptığı ne oldu? Goldman Sachs CEO’sunu aldı ve ABD Hazine Bakanı yaptı.

Milliyetçilerin ya da faşistlerin uluslararası düzen ile çatıştıklarını düşünmek hata olur. Onları bir madalyonun iki yüzü olarak düşünmeliyiz. Karşılıklı çıkar ilişkisi içindeler. Fransa’da Marine Le Pen düzeni tehdit etmese, Emmanuel Macron asla iktidar olamazdı. Macron gibi liderler kemer sıkma politikalarında ısrar etmeseler, Marine Le Pen başkanlık yarışına asla giremezdi. En zengin binde birlik kesim ve iktidar sınıfının üst kademeleri siyasi yöneticilerden vergi kesintileri ve rant talep ediyorlar. Fakat bunu yasama yoluyla yapmanın hiç de popüler bir hamle olmadığını biliyorlar. Dolayısıyla AB’nin sağcı popülistleri güç kazanmak için “sisteme” yönelik eleştiriler dillendiriyor; Yahudileri, Müslümanları, ötekileri, yabancıları, göçmenleri, mültecileri hedefe koyuyorlar. İktidara geldiklerinde ise binde birlik kesimin çıkarlarına hizmet eden düzenlemeler yapıyorlar.

SANDERS DEĞİŞİMİ SOKAKTAN BAŞLATMADI

Bernie Sanders, Biden yönetiminin işçi sınıfına mensup Amerikalılar için daha fazla şey yapması gerektiğini, Trump’ı besleyen çaresizliğe ancak böyle cevap verebileceğini söylüyor. Sizce Trump’ın zaferine ne engel olabilir?

Biden yönetiminin yapabileceği bir şey yok. Bir defa rakamlar kendilerinden yana değil. İkincisi, seçimler Kasım’da yapılacak ve zaman kalmadı. Üçüncüsü, yönetimde böyle bir irade de yok. Biden yönetimi henüz iktidara gelmeden kendini Wall Street’e, teknoloji devlerine ve diğer iktidar erklerine satmıştı. Bernie Sanders ile birlikte İlerici Enternasyonel’i Vermont’ta kurduk. Fakat iki yoldaş ve dost olarak, 2016’dan bu yana görüş ayrılıklarımız da oldu. 2016 seçimleri ön seçimlerinde adaylık elinden çalındı ve Hillary Clinton’a teslim edildi. Ülkenin dört bir yanında dokuz yüz bin gönüllüsü vardı ve Amerikan siyasetinde üçüncü bir güç haline gelmişti. Kendi partisini kurması gerektiğini düşünüyordum. O ise insanları yüzüstü bıraktı, hayal kırıklığına uğrattı ve dört yıl sonra Joe Biden’dan yana taraf aldı.

Ben yoldaşlarıma ihanet etmem. Meşru görüş ayrılıklarımız var. Bernie Sanders bir değişim gerçekleştirmek istedi ve bunu sokaklarda eylem yaparak değil, gücün icra edildiği koridorlardan yapmak istedi. Biden döneminin pandemi döneminde uyguladığı politikalara olumlu etki etmeyi de başardı. Bernie Sanders’ın Biden yönetiminin koridorlarında yürüttüğü mücadele sayesinde, birçok insan sofrasına yemek koyabildi. Fakat bu sürdürülebilir bir işbirliği değildi. Bilhassa Ukrayna ve İsrail/Filistin’de yaşananlardan sonra, Amerikan Sosyal Demokratlarının tamamı dışlandı. Bernie’nin 2016’da başlattığı siyasi devrimin dinamizmi yitirildi. Bernie’nin demokrat parti içinde başlattığı dalga korkarım devam etmeyecek. İngiltere’deki İşçi Partisi gibi Demokrat Parti de ilerici hareketleri kendi içinde yok etmekte son derece başarılı.

Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Ceza Mahkemesinde dava etmesi, İsrail’i ağır suçlamalar ile karşı karşıya bıraktı. Avrupa ülkelerinin savaşa verdikleri yanıt hakkında ne düşünüyorsunuz?

AB’nin tepkileri utanç vericiydi. ABD ve Avrupalı tüm hükümetler soykırıma göz yummaları ile tarihe geçecekler. Mesele sadece yardakçılık değil. Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımızdan her biri gelecekte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin savunma koltuğuna oturmak zorunda kalabilir. Ursula von der Leyen İsrail’e gidip İsrail Savunma Kuvvetleri’ne övgüler sunduğunda geleceğin tarihçilerinin eleştirilerini hak etmekle kalmıyor, yargılanmayı hak ediyor.

Değişen güç dengelerini uluslararası düzenin reformdan geçmesine mi, ticaret bloklarının konsolide olmasına mı bağlamalıyız?

“Uluslararası düzen” diye bir şey hiç olmadı ve “uluslararası hukukun üstünlüğü” diye bir şey de yoktu. Nereden başlayalım. Irak, Afganistan, Vietnam? BRICS örgütünü hem çok konuşuyoruz, hem de yeterince konuşmuyoruz. BRICS’i bu açıdan kavramamalıyız. Hindistan’daki Narendra Modi tam bir faşist. Suudi Arabistan ve BAE de BRICS’e girdiler fakat para birimleri dolara çıpalı. BRICS sayesinde kendilerine B planı çiziyorlar, dertleri dünyanın mazlumları değil. BRICS’in en ilginç bileşeni ise Çin. Çin’de dünyanın en ilerici ve en otoriter dinamiklerini görüyoruz. Dolara dayalı finansal sistem henüz hedefe konmuş değil. Fakat Çin’in sahip olduğu bulut sermayesi ve ABD finans sisteminden bağımsız olan Çin finans sistemi hesaba katıldığında, karşımıza dolara yeni bir alternatif çıkabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: yanisvaroufakis.eu