İlk olarak Nuri Bilge’ye hazırlandım
Nuri Bilge Ceylan’ın vizyona giren son filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’nin oyuncularından Deniz Celiloğlu, “Duyguları açığa çıkarmak odaya koku sıkmak gibi bir şey. Çoğu zaman kötü koku da sıkmak zorunda kaldım” dedi.
Murat TIRPAN
Nuri Bilge Ceylan'ın yeni başyapıtı "Kuru Otlar Üstüne", Türk sinemasının entelektüel derinliği ve görsel estetik seviyesini her NBC filminde olduğu gibi yukarıya çıkaran bir iş. Filmde yönetmenin sinematografik bakış açısı oyuncuların başarılı oyunları ile taçlanıyor.
Merve Dizdar zaten Cannes'de en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanarak bunu ispatlamıştı, filmin kahramanı Samet'i canlandıran Deniz Celiloğlu ise başarılı oyunculuğu ile bizi Samet'in dünyasına girip bunaltmayı başarıyor. Celiloğlu ile oyunculuk anlayışı, Nuri Bilge Ceylan ile çalışma deneyimi ve "Kuru Otlar Üstüne"deki rolünün kendisine düşündürdükleri üzerine konuştuk.
Deniz Bey hemen doğrudan konuya girelim, NBC ile çalışacağınız belli olduğunda nasıl bir macera başlamış oldu sizin için?
Nuri Bilge Ceylan ile çalışacak olmak elbette heyecan vericiydi. Ben Samet rolünü düşünmeden önce yönetmenim için hazırlandım diyebilirim. Mehmet Eryılmaz'ın seneler önce Norgunk yayınevinden çıkardığı bir NBC kitabı vardır, içinde röportajlar olan. Onu alıp böyle röportajların altını çize çize okudum. Hocanın nasıl bir sinema anlayışı olduğunu, benden neler isteyebileceğinin ipuçlarını aradım. Orada zaten karakterlere ve sinemaya ritimsel, biçimsel ve estetik olarak nasıl yaklaştığını anlatıyor. Satır aralarında oyuncudan ne beklediğini de anlıyorsunuz.
CEYLAN’DAN ÜST DÜZEY TALEPLER
Sonuç ne oldu? Nuri Bilge ile çalışmak zor mu?
Zor elbette, çünkü sizden üst düzey talepleri var. Başta senaryoyu ezberleyeceksin ki çok uzun bir senaryoydu. İlk versiyonu 260 sayfa gibi bir şeymiş, benimki de oldukça uzundu.
Düşünün dört aylık bir çekim programımız var ve üç ay sonra çekeceğim sahnelerim olacak benim. Başta buna da hazırlanmak zorundayım. Bu diyalogları ezberlemek ve duygu durumuna girmek zor mu diye sorulur bunu cevabı evet ama bu istisna bir durum. Bir oyuncunun karşısına kolay kolay böyle durumlar çıkmaz, bu yüzden bir şans da. Bazen hoca sette başka şeyler de isteyebiliyor ve o zaman her şeyi baştan bozup yeniden kurman gerekiyor. Tabi bunun için diğer oyuncularla çok iyi bir uyum sağlamamız gerekiyordu ki öyle de olduk.
Erdem Musab ve benim oynadığım bir sahne var mesela. Bir masanın başında konuşuyoruz, Tolgan'ın ağzından taciz olayını kimin ele verdiğini öğrenmeye çalıştıkları sahneden bahsediyorum. Orada hoca dedi ki o kadar iyi bir uyumunuz var ki kesmek istemedim. Tek plan almak istiyordu o sahneyi ve gördüğü o uyumu bozmak istemiyordu. Oyuncu arkadaşlarla çok başarılı bir iş birliği geliştirdik. Tabi o bölümde Erdem Şenocak imzalı doğaçlamalar da var. (Gülüyor)
Peki Samet'le nasıl bir ilişki kurdunuz oyuncu olarak? Samet'e nasıl bakıyorsunuz?
Samet’in yaşadıkları, deneyimleri bana oldukça uzak ama en evrensel olan korkuları, endişeleri, gitme isteği ya da erkeklikle ilgili kaygıları, bunları bir içe bakışla açığa çıkarmaya çalıştım. Bu duyguları açığa çıkarıp replikleri söylediğimde karaktere oturdu. Şöyle yapıyorum, önce karakteri okuyorum, onun içinde neler var? Sonra kendi içimdekileri çıkarıyorum. Sonra bunları örtüştürüyorum. Duyguları açığa çıkarınca onlar çekimler sırasında bir süre aktive oluyorlar. Tıpkı bir odaya koku sıkmak gibi bir şey bu, bu kokular bir süre orada kalırlar ya.
Bu filmde odaya çok koku sıkmış olmalısınız.
Evet çok fazla çünkü Samet duygudan duyguya geçebiliyor. Üstelik çok fazla kötü koku da sıkmak zorunda kaldım. Şöyle bir şey sorarlar ya, "Samet gibi karanlık bir karakterde ne hissettiniz?” Ben oynadığım karaktere öyle bakmam, annesi gibi onu anlayan bir şekilde bakıyorum, çocuğum gibi görüyorum. Çünkü onu anlamazsam onu canlandırmak için içime bakmam zorlaşır.
PSİKOLOJİK SAHNELER BENİ OLDUKÇA YORDU
Tam da burada filmde en çok zorlandığınız anlar ya da belki koşullardan bahsedelim mi biraz?
Aynı yerden devam edeyim. Fiziksel sahneler var elbette mesela karda uzun uzun yürümek bile zordu ama psikolojik yoğunluğu olan sahneler aslında beni yordu. Örneğin Sevim'le olan bazı diyaloglardaki o bıçak sırtı durum benim için gerçekten zordu. Orada, bu öğretmen ile öğrencisi arasındaki hassas ilişkiye dair bir denge sağlamak lazım ve bunu yapmak gerçekten kola değil. Hatta bir yerde Sevim'le olan diyaloğumuzu yaparken başım döndü, içim çekildi. Yardımcı yönetmene gidip bir ara istedim, biraz dinlendim. Fakat gerçekten o gün yoruldum ve devam etmek istemedim sahneye. Buradan aslında Bilge hocanın meşhur meta sahnesine bağlamak lazım, karakterin filmin içinden birden sete çıktığı sahne. Ben orada hem Samet'in o duygudan çıkıp bir sette dolaşıp yüzünü yıkayıp destek alma gereği hissettiğini düşündüm, ben de Deniz olarak aynı şeyi hissettim. Yönetmen de seyirciden aslında aynı şeyi bekliyor sanırım.
Filmi en son izlediğinizde orada yaptığınızın neye dönüştüğünü gördünüz
O kadar çok farklı çekimler ve tekrarlar aldık ki. Her birinde farklı nüanslar, farklı duygular alıyoruz. Bazı şeyler değişiyor. Bu yüzden filmi izlediğimde gördüğüm şey elbette benim için yeni ve farklıydı. Bu zaten bir oyuncu için çok heyecanlı bir şey.
Cannes'daki ve Adana Altın Koza'daki seyirci filme farklı tepkiler verdi mi?
Cannes'deki tepkiler en çok üçlü diyaloglardaki sahnelere verildi. Komik anlardı elbette, özellikle Samet'in sürekli strateji değiştirdiği, döndüğü anlar. Burada ise çok farklı tepkiler gördük. Özellikle de Musab'ın oynadığı sahnelere ilginç tepkiler verildi. Ben tabi burada Adana seyircisinin verdiği tepkileri tercih ederim çünkü burada kültürel unsurlar seyirciye daha çok geçiyor. Samet'in ruh halini anlamak adına biraz bunları da bilmek gerekli. Burada mesela taşra, öğretmenlik vs gibi şeyler de daha çok anlaşıldığı için farklı bir algılama söz konusu. Orada daha evrensel, insanlık durumu ile ilgili yorumlar yapıldı, eleştirilerde de bunlara dair şeyler vardı. Bilge hocanın sinemasının başarısı da burada hem yerel hem de evrensel de farklı noktalardan görülebiliyor, zenginleşiyor metin.