TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, “Yaşadığımız kentleri, bizden sonra gelecek nesillere bırakacağımız bir emanet olarak görmemiz gerekir. Bu nedenle, kentlerimizi korumak hepimizin görevidir” dedi.

İMO İzmir Şube Başkanı Ayatar: Kenti korumak hepimizin görevi

Namık ALKAN

İzmir’in kentsel dönüşüm çalışmaları deprem sonrası daha çok tartışılmaya başlandı. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, İzmir’in kentsel dönüşüme mutlaka ihtiyacı olduğunun altını çiziyor.

İzmir için acil olarak atılması gereken adımı ‘binaların deprem riskini ortaya koyacak yapı stoku envanter çalışmasının bir an önce tamamlanmasıdır’ diyerek özetledi.

► Depremden sonra kentsel dönüşüm daha da önem kazandı. Kentsel dönüşümden ne anlamalıyız?
Ülkemiz binlerce yıldır yıkıcı depremler üreten bir coğrafya üzerinde bulunmaktadır. Varto, Erzincan, Adana- Ceyhan, Afyon, Kocaeli, Düzce, Van ve İzmir Depremi son yüzyılda yaşadığımız büyük depremlerdir. 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri, etkilediği nüfus ve ekonomik açıdan vermiş olduğu hasar nedeniyle milat olarak kabul edildi, çeşitli yasa ve yönetmeliklerde değişiklik yapıldı. Ancak 2011 yılında yaşanan Van depremi, bu yasa değişikliklerinin uygulamasında eksiklik olduğunu gösterdi. Örneğin 2001 yılında yürürlüğe giren Yapı Denetim Kanunu, on yıl boyunca sadece 19 ilde uygulandı.

Uygulamada halen sorunlar barındırmasına rağmen yapı denetim sisteminin getirilmesi, denetim mekanizmasını güçlendirmiştir. Yapı üretiminin vazgeçilmez unsuru olan denetimin yerine getirilmediği binalarda hasarların daha çok olması, mevcut yapı stokunun güvenliği konusunu yeniden tartışmaya açtı. Bunun üzerine kentsel dönüşüm kavramı yaşamımıza girdi. En son İzmir’de yaşadığımız depremde hasar alan bina sayısının fazlalığı yeniden kentsel dönüşümü gündeme getirdi.

2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile hedeflenen kentsel dönüşüm, vatandaş eliyle yapılan bina dönüşümü haline gelmiştir. Kanun gereği, bina maliklerinden birinin başvurusu üzerine, yetkili firmalar tarafından yapılan risk analizi sonucu riskli olduğu tespit edilen bina yıkılabilmekte, ancak 2/3 çoğunluk sağlandığında yapım için firma ile sözleşme yapılabilmektedir. Oysa kentsel dönüşüm, afete dirençli bir kent yaratma üzerine kurulan bir kavram olarak ele alınmalıdır. Burada can güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra yaşam düzeyinin arttırılması da hedeflenmelidir. Ada/mahalle bazında yapılması gereken kentsel dönüşüm sadece bina dönüşümü olarak ele alınmamalı, daha yaşanılabilir bir kent için altyapı, ulaşım, kültür gibi bütün bileşenler dikkate alınarak insan odaklı bir çözüm yaratılmalıdır.

► İzmir’de kentsel dönüşüm ihtiyacı var mı? Yapı stokunun durumu nedir?
Ülkemizde, 1950 yılından itibaren kırsal bölgelerden kentlere doğru hızlı bir göç yaşandı. İzmir en çok göç alan şehirlerden biri. Bu göç hareketinin iyi yönetilememesi nedeniyle kentimizde çarpık yapılaşmanın görüldüğü birçok bölge olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik kentimizde imar afları nedeniyle hiç mühendislik hizmeti almamış yapılar da bulunmaktadır. Mühendislik hizmeti aldığı düşünülen yapıların durumu ise ancak yapılacak envanter çalışması ile çıkartılabilir. Kentsel dönüşüm; yapı güvenliğinin yanı sıra, kent kimliği ve belleğinin korunarak kentin çağdaş ihtiyaçlara uygun olarak yenilenmesidir. Bu anlamda, İzmir’in kentsel dönüşüme ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.

► İzmir’de kentsel dönüşüm çalışmaları hangi aşamada?
İzmir’de Büyükşehir Belediyesi tarafından, belediye kanununun 73. maddesine göre yürütülen çalışmalar bulunuyor. Büyükşehir Belediyesinin Uzundere ve Örnekköy’ de yaptığı çalışmada, bazı etapların inşası tamamlanmış ve yaşam başlamış, diğer etapların da ihale aşamasında olduğu biliniyor. Ege, Aktepe-Emrez, Ballıkuyu ve Güzeltepe Mahallerinde de yerinde ve yüz yüze uzlaşıyı esas alarak çalışılacağı ve ardından ihalesinin yapılacağı ifade ediliyor. Bunun dışında Bakanlık tarafından da 6306 sayılı kanuna göre Karabağlar, Buca, Karşıyaka, Menemen ve Narlıdere’nin bazı mahallerinde riskli alanlar belirlendi. Bu alanlar içerisinden sadece Karabağlar’da bulunan 540 ha.’lık alanda belirlenen rezerv alan içerisinde bir yapım işi bulunuyor. Ayrıca, vatandaş tarafından da 6306 sayılı kanun kapsamında riskli yapı tespitleri yaptırılarak bina dönüşümleri gerçekleştiriliyor.
İzmir’de acil olarak yapılması gereken çalışma, binaların deprem riskini ortaya koyacak yapı stoğu envanter çalışmasıdır. Bu çalışma ışığında belirlenen öncelikli yapıların ve özellikle mühendislik hizmeti almayan yapılardan oluşan bölgelerde dönüşüm ve yenileme çalışmalarının yapılması gerekli.

► Kentsel dönüşümde kamu (devlet ve belediyeler) sorumluluğunu yerine getiriyor mu?
Hem devletin hem de belediyelerin vatandaşın güvenli yapılarda yaşayabilmeleri konusunda sorumlulukları ve görevleri olduğu bir gerçek. Yaşadığımız depremler sonucu oluşan can kayıpları maalesef bu sorumlulukların yeterince yerine getirilmediğini gözler önüne seriyor. Kentsel dönüşüm, bütünsel bir kavram olmasından kaynaklı birçok bileşen söz konusu. Bir yandan taraflarca, farklı yasalara dayanılarak çalışmaların yürütülmesi de eşgüdümü zorlaştırıyor. Bina yapım maliyetlerindeki artış da konutlarını yenilemek isteyen vatandaşları zorlayan bir etken olarak karşımızda duruyor. Bu noktada sağlanan destekler yetersiz kalmakta ve vatandaş imkânı olmadığı için yapı güvenliğinden emin olmadığı konutlarda yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Güvenli konutların sağlanması, öncelikli devlet politikalarından biri haline gelmeli ve bu konuya yeterli kaynak aktarılması sağlanmalıdır. Ayrıca, tüm binaların yıkılıp yeniden yapılması mümkün ve uygulanabilir değildir. Bina özelinde yapılacak performans analizleri sonucu uygun olan binaların hızlı yöntemlerle güçlendirilmesi konusunun da teşvik edilmesi gerekmektedir. Birçok akademik çalışmaya konu olan ve Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nde de yer verilen (2018) hızlı güçlendirme yöntemleri binalar boşaltılmadan uygulanan ve ekonomik çözümler sunan mühendislik çözümleridir.
Yaşadığımız kentleri emanet olarak görmemiz gerekir; bizden sonra gelecek nesle bırakacağımız bir emanet… Bu nedenle, kenti korumak hepimizin görevidir. Daha yaşanılabilir kentlere sahip olmak isteniliyorsa, vatandaşın hak ve söz sahibi olduğu unutulmadan yerel yönetimlerle merkezi idare çalışmalarını işbirliği içerisinde yürütmeli ve dönüşüm sağlanırken kent kimliğinin yitirilmesine izin verilmemelidir.