Süper Ligin 13. haftasını da geride bıraktık. Bir önceki yazımı Galatasaray, Manchester United karşısında “Umarım kazanarak...

Süper Ligin 13. haftasını da geride bıraktık. Bir önceki yazımı Galatasaray, Manchester United karşısında “Umarım kazanarak yoluna devam eder ve benim karamsarlığım da bir son bulur” diyerek bitirmiştim. Evet,  Galatasaray ünlü İngiliz temsilcisini genelde iyi bir oyun oynayarak yenmeyi başardı. Ama bu hafta oynadığı Sanica Boru Elazığspor karşısındaki oyunuyla bendeki karamsarlığı kaldırdı mı diye sorarsanız eğer cevabım hayır olur…

Sarı kırmızılıların son vuruşlardaki beceriksizlikleri olmasaydı belki de skor çok daha farklı olacaktı ama bu bile genel olarak oynanan oyunun kalitesizliğini açıklayamaz. Akla en yatkın bahane, kadrodaki geniş rotasyondu. Her iki takımın da ilk yarıyı ninni kıvamında oynaması yüzünden yorumlamak için elimizde sadece son 45 dakika var. Selçuk İnan’ın cezalı, Emanuel Eboue, Dani Nounkeu, Burak Yılmaz gibi oyuncuların kulübede, Hamit Altıntop’un da tribünde olması, büyük bir ayrıntıydı elbette. Ancak 2. yarının hemen başında Elazığspor kalecisi Vanja İvesa’nın hatasını affetmeyen Yekta Kurtuluş, hem skor olarak hem de psikolojik olarak takımının öne geçmesini sağladı. Bu dakikadan sonra Elazığspor kalesi önünde sayısız pozisyonlar harcayan bir Galatasaray izledik. Umut Bulut, Nordin Amrabat, Yekta Kurtuluş ve özellikle de Emre Çolak birçok gol fırsatından faydalanamadılar.

Üst üste kaçırılan fırsatlar sonrasında Elazığspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural’ın oyuncu değişiklikleriyle yaptığı müdahaleler bir anda oyunun şeklini de değiştirdi. Hızlı kontrataklarla Galatasaray kalesini yoklamaya başlayan Anadolu ekibi, birkaç denemeden sonra istediği sonucu aldı ve maçın 89. dakikasında penaltı kazandı. Ama bu alelade bir penaltı değildi. Zira bu pozisyonda hem Fernando Muslera oyundan atıldı hem de oyuncu değiştirme hakkı kalmayan Galatasaray’ın kalesi “kaleci olmayan” bir oyuncuya emanet oldu: Felipe Melo!

Melo, sahalarda çok ender görülen bu durumu, kullanılan penaltıyı kurtararak daha da enderleştirdi! Aslında onun kurtardığı sadece penaltı değildi. Aynı zamanda birçok pozisyonu harcayan arkadaşlarını ve tabii ki teknik direktörü Fatih Terim’i de kurtarmış oldu.

Ancak Melo’nun mecazen kurtardığı Fatih Terim için bir şeyler söylemek lazım (ki; bunları ilk defa yazmıyorum). Yayıncı kuruluşun kameraları, hakemin penaltı kararından sonra (henüz penaltı kullanılmadan) kısa bir süreliğine Fatih Terim’i yansıttı bizlere. Gerginlik ve öfkenin tavan yaptığı bir anda Terim, sahadaki bir oyuncusuna “piç” diye seslendi! Evet, yanlış okumuyorsunuz “piç”…

Belki anımsayanlar vardır. Haftalar önce yine Fatih Terim’in oyuncusu Aydın Yılmaz’a kaçırdığı bir gol sonrası “Allah belanı versin” şeklinde bağırdığını yine buradan paylaşmıştım sizlerle. Yani Fatih hocanın bu tavrı ilk değil. Bu kez de Emre Çolak aldı nasibini. Penaltı öncesi yaptığı pozisyon hatası yüzünden “imparator” ünvanlı hocası tarafından “piçliğe” terfi ettirildi. Hem de canlı yayında…

Daha geçen hafta “ulan” kelimesi üzerine analitik/felsefik tartışmalar yapan Türkiye, bu durumu neden görmez merak ediyorum. Aynı hakareti (hakaret en hafif tabir olduğu için yazıyorum)  Aykut Kocaman ya da Şenol Güneş yapsaydı tepkiler sizce yine aynı mı olurdu? Bu soruyu sorarken maksadım Galatasaray’ın kollandığını filan söylemek değil. Ama Terim’in ana akım spor medyasındaki muhabirler ve spor müdürleri üzerindeki etkisinin en az(!) Galatasaray kadar olduğunu iddia edebilirim. 24 Kasım Ö¤retmenler Günü’nde “Ben öğrenmem, öğretirim” diyerek tarihe geçen bir öğretmenin öğrencisine piç demesi de ayrı bir talihsizlikti…