İncesaz’ın vokallerinden Ebeoğlu, “Biz halktan kopuk yaşamıyoruz. Halkın içinde yaşayan insanlarız. Onlardan ilham alıyoruz” diyor.

İncesaz 25 yaşında: “En büyük kaynağımız İstanbul”

Ulaş Bager Aldemir & Bahar Ünlü

Yurt çapında pek çok kişinin beğenisini kazanmış İncesaz bu sene müzik hayatının 25. yılını kutluyor. Biz de İncesaz’ın vokallerinden Bora Ebeoğlu ve Ezgi Köker ile İncesaz ve müzik üzerine söyleştik.

Ulaş Bager Aldemir: İncesaz, musiki geleneğimizin modern bir yorumu olarak sanat dünyamıza 25 yıldır katkı sunmaya devam ediyor. Dilerseniz önce bu 25 yılda yaşananları konuşalım. İncesaz fikri nasıl doğdu ve grubun hikâyesi nasıl şekillendi?

Bora Ebeoğlu: 25 yıl önce kapının içinde olan ben, yani bunlara şahitlik eden ben olarak bu soruya ben başlayayım. Ezgi Devam etsin. Murat Aydemir, Derya Türkan ve Cengiz Onural, bu üç kişi bundan tam 25 yıl önce İncesaz’ın temellerini attılar. Daha çok Cengiz’in hayaliydi diye düşünüyorum. Çünkü böyle geleneksel müzikle batı armonisini birleştirme fikri -Boğaziçi Üniversitesi’nden biz arkadaşız- o zamandan beri kafa yorduğu bir fikirdi. İki müzisyen arkadaşımızla birlikte işte o sırada yaptığımız besteler, onların şarkıları, onların eserlerini kaydederken; Cengiz’le onların tanışıklığı çok güzel bir birlikteliğe dönüştü ve bunu bir topluluk içinde daha ciddi, daha kapsamlı bir biçimde nasıl değerlendirebiliriz diye düşündüler. Onların adına cevap veriyorum tabii, ben o aşamada oradaydım ama projenin fikir babası asla ben değilim. Sadece şahittim. Çünkü biz Cengiz’le aynı stüdyoda müzik yapıyorduk, dizi müzikleri yapıyorduk. Dolayısıyla Murat’la Derya gidip geliyorlardı, bizim müziklerimize ses oluyorlardı. Bu fikri hayata geçirme projesidir İncesaz. Çok ince düşünülmüş bir proje, çok detaylı düşünülmüş bir proje. Birazcık böyle Cengiz’in mühendis kafasıyla problemleri tanımlamak ve sonuçları düşünmek üzerine yapılmış bir proje. Dolayısıyla böyle adım adım ilerledi ve günümüze kadar stabil bir şekilde, sağlam bir şekilde geldik.

Ezgi Köker: Yani ben de şöyle bir şey ekleyebilirim belki buna; 25 yıl önce, -hani Türk musikisi dediniz ya oradan ben de dem vuracağım biraz- Türk musikisinde böyle bir birleşim yoktu. Yani şu anda bunun örnekleri çok fazla. Zaman zaman ben şahsi eserlerimde bile kullanıyorum bunu. Çünkü İncesaz öyle güzel bir yol açtı ki, öyle bir kapı açtı ki herkes bunu zevkle yapmaya başladı. Sadece kanun, klarnet, işte ne bileyim keman, kemençe gibi enstrümanlarla sahnede olmaktansa gerçekten güzel bir aranjeyle, altyapılarla, akorlarla, işte gitarla, kontrbasla birlikte olmak sonradan herkesin hoşuna gitmeye başladı. Yani İncesaz bir ilki başlattı esasen, müzikal olarak.

Bora Ebeoğlu: Buna şöyle bir katkı yapayım. Ondan önce Türk müziğinin, geleneksel müziğin nasıl çok sesli müzikle birleştirileceği büyük bir soru işareti. Akademik çalışmalar vardı evet; çok önemli bilim insanları, müzik insanları vardı. Fakat bizim farkımız şu oldu sanıyorum; televizyon dizilerine biz bu müziği yaptığımız zaman, bir anda milyonlarca insan diziyi seyrederken bir yandan da bu bizim yaptığımız İncesaz’ın sound’unu algıladı. Tabii çok fazla reytingi olan diziler olduğu için de insanların kafasında çok güzel bir şekilde yer etti. Dolayısıyla yaygınlaşması ve sevilmesine televizyonun katkısı olduğuna inanıyorum. Ama biz hiçbir zaman ticari bir kulvara sokmadan bu işi tamamen kafamızdaki, hayalimizdeki müziği üretmeye devam ettik.

Bahar Ünlü: Soruyu biraz derinleştirebilir miyim? Mesela televizyon dizilerinin bir etkisi oldu dediniz. Bu 25 yıl içerisinde hem Türkiye’nin siyasi kırılma noktalarıyla hem de yine aynı şekilde sizin grubunuzun yükselmesi ve işte belki daha popüler, belki daha farklı yönlere gitmesiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz geriye baktığınızda?

Bora Ebeoğlu: Şöyle söyleyeyim; Boğaziçi Üniversitesi’ne girdiğim ilk yıl Münir Nurettin Selçuk vefat etti ve O’nu anma konseri yapmıştık. Benim Türk müziğiyle bu kadar yoğun tanışmama vesile olan olaylardan biridir bu. Tabii Cengiz de oralarda, biz okul arkadaşıyız ve müzik kulüplerinin ürünüyüz biz, öyle söyleyeyim. Yani Boğaziçi Üniversitesi’nin bizim hayatımıza kattığı çok şey vardır. Mühendislikten vazgeçirtecek kadar bize müziği tanıttı, müziği sevdirdi. Dolayısıyla, o dönemde mesela Münir Nurettin Selçuk diye bir isim hem çok ciddi bir klasik müzik yapıyor ama bir taraftan da çok popüler olmayı başarmış. Yani bütün Türkiye’de popüler olmayı başarmış bir isim. Bir sürü insana ulaşmış, herkesin taptığı bir sanatçıydı. Dolayısıyla o dönemde bu kadar ciddi bir müziğin, bu kadar büyük bir kitleye ulaşabildiğini görmek, bizim için belki de bir ufuk açtı diyeyim. Dolayısıyla o konjonktürde oradan aldığımız ilhamlarla, belki de biz bu yola koyulduk.

Ulaş Bager Aldemir: Sizin grupla ilişki kurma süreciniz nasıl gerçekleşti?

Ezgi Köker: Tabii ben çok baştan beri dinleyicisiydim İncesaz’ın. O zamanlar ortaokuldaydım. 2014 itibarıyla biz Bora’cığımla birlikte Geçsin Günler albümünde solistlik yaparak başladık beraber çalışmaya. Artık yol arkadaşım diyorum Bora’ya. Benim için gurur vericiydi, hâlâ da öyle. Bütün konserlerde çok zevk alıyoruz.

Ulaş Bager Aldemir: Sizin eserlerinizi dinlerken aklıma Yahya Kemal’in dizeleri geliyor: “Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden/ Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.” Evet, sanat bir gelenek meselesidir. Çünkü hafızası olmayan hiçbir ifâde biçimi sanat olamaz. Bu bağlamda size, hangi ölçütleri gözeterek gelenekle ilişki kurduğunuzu sormak isterim.

Bora Ebeoğlu: Şimdi, aslında biz İncesaz’ın sesiyiz ve İncesaz’ın sesi yani solistleri dönem içinde hep değiştiler. Şu andaki Ezgi ve Bora olarak, 2022’nin solistleri olarak bu soruya nasıl cevap vermeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü dediğim gibi Cengiz, Murat ve Derya’nın kafasından üretilmiş bir proje, onların bu konuya çok kafa yorduklarını düşünüyorum. Geleneksel müzik meselesi çok gerilere gidiyor, incesaz–kabasaz gibi bir ayrım var Osmanlı İmparatorluğu’nda. Cengiz, kabasazı değil yani daha gürültülü bir müziği değil; daha ince, daha ince ruhlara hitap eden, daha yumuşak sesli, daha detaylı düşünülmüş, enstrümanların hepsini solist olarak algılayan, solist olarak hepsine ayrı ayrı değer veren yani daha çok melodilerin, makamların -çok çeşitli makamların bu arada- kol gezdiği bir müzik ortamı yaratmayı düşünmüş. Ama bu onların emeği, onların kafasında olan şeyler, ben sadece onların yaptıklarını sizlere iletebilirim. Aslında Cengiz buna çok daha detaylı yanıt verebilir tabii ki.

Bahar Ünlü: Bu İncesaz ismi de onun bu tahayyülüyle birleşerek ortaya çıktı sanırım.

Bora Ebeoğlu: Tabii ki. İncesaz diye bir gelenek var müzikte. İncesaz isminin bizim yaptığımız müziği çok güzel tanımladığını düşündüler. Ama biz incesazı günümüz kulağıyla, günümüz beyniyle, günümüz armonisiyle yorumluyoruz. Ezgi’nin bahsettiği gibi, altta tamamen bir batı armonisi var. Ama bu batı armonisinin Türk müziğinin sesleriyle hiçbir zaman savaşmadığı, seviştiği bir müzikalite yaratmaya çalışıyoruz. Birbirlerini yücelttikleri bir armoni yapmaya çalışıyor Cengiz. Bunu için de çok kafa yoruyor. Mesela senfoni orkestralarıyla birlikte de bir dizimiz oluyor. Senfoni orkestrası, Türk müziği seslerini basmadan yani o komalı sesleri basmadan ama arkada müthiş bir Batı armonisiyle güzel bir bütünlük, güzel bir birliktelik sağlıyor.

Ulaş Bager Aldemir: Siz bu meseleyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Ezgi Köker: Cengiz Onural da Murat Aydemir de makam müziğine dair, klasik Türk müziğine dair gerçekten geniş bilgisi olan, farklı araştırmaları okuyan insanlar. Hatta Murat Aydemir’in makamlarla ilgili bir kitabı var. Bu konuya çok eğilen insanlar ikisi de ve doğal olarak geleneksel müzik dediğimiz, klasik Türk müziği ya da Türk halk müziği dâhil makamsal müzik dediğimiz olguları çok iyi bilen ve işleyen insanlar. Bu makamları da öyle, biraz teknik olarak anlatmak gerekirse makam işte 8 sesten oluşuyorsa ya da 12 sesten oluşuyorsa, o sesleri duyuralım, al işte makam oldu diye duyurmuyor İncesaz. Cengiz Ağabey’in “El Cara” bir şarkısı var, “Tereddüt’ mesela, saba makamında “Çok Aşığın Var Diyorlar” var; bu şarkıların içindeki makamların kullanılışları da yine bir yüzyıl öncesinde yazılmışçasına o kadar geleneğe bağlı şekilde tertip ediliyor. Yani öyle kullandık bu sesleri, oldu geçti gibi değil. O makamı hissettirerek, gerçekten yaşatarak kullanıyoruz ve bununla belki de dediğiniz gibi onu yoğurarak ama yeni bir sesle sesleniyoruz sanırım.

Bahar Ünlü: Diğer sanat dallarının payı nedir dedik. Bence bu özellikle güfte kısmında devreye giriyor. Hem tek tek kişiler olarak sizlerin gruba yansıttıklarınızı sorayım hem de sizi grupça besleyen ilk aklınıza gelen sanat dalları veya kaynaklar nelerdir?

Bora Ebeoğlu: En büyük kaynağımız içinde yaşadığımız bu şehir. İstanbul müziği yapıyor İncesaz. Yani İstanbul’un taşından, toprağından, boğazından, her şeyinden, insanından yararlanıyor bence, sözlerde ve müzikte. Denizinden, karmaşasından. Mesela “Yalnızız” diye bir şarkımız var. Gerçekten hepimizin şu şehirde yaşadıklarını sahnede ben bundan daha güzel nasıl anlatabilirdim diye düşünüyorum gerçekten. İstanbul, Cengiz’e özellikle çok ilham vermiştir. Yaşanmış ya da hayal edilen ilişkiler, sevdalar, sevgiler… Hepsi bize ilham veriyor. Hepimizin edebiyatla da bir şekilde bir gönül bağı var. Çok okuyoruz. Cengiz özellikle şiir konusunda tutkuludur ve bir ara şöyle bir gelenek başlatmıştı; her konseri bir şiirle açıyordu Cengiz. Ona bir süredir ara verdi. O repertuara, o şarkılara ilham veren, işte örneğin Edip Cansever’den, herhangi bir şairden bir şiir seçiyordu ve özellikle de Türk şairlerinden seçiyordu. Bir şiirle açıyorduk konseri, yani şiirin bizim için çok özel bir yeri vardır. Tabii ki şiir bestelemek değil de şarkıya söz yazmak bizim geleneğimizde var. İncesaz genelde böyle çalışıyor. Ama şiire tutkulu insanlar bize sözlerini veriyorlar. Zaman zaman da şiir bestelemiş oluyoruz. Yani şiir üzerine çalışıyor Cengiz. Bazen de müziğin üstüne arkadaşlarımız söz yazıyorlar.

Bahar Ünlü: Siz ne söylemek istersiniz?

Ezgi Köker: Aslında bestelerimize baktığımızda, güftelerden yola çıktığımızda kadın–erkek ilişkisi anlamındaki aşktan ötesi de var. Mesela “Susmak” şarkımızda yıllardır içinde yaşadığımız ülkenin parlak ve gerçekten hepimize ilham veren insanlarının ölümleri veya katledişlerini işleyen bir eser var. Buna benzer, Cengiz Ağabey’in çok sevdiği bir akrabasına yazdığı bir şarkısı var. O da bir aşk şarkısı zannediliyor. Mesela Murat Aydemir’in, Mustafa Cem Pehlivan’ın sözlerini yazdığı “Piraye” adlı eseri var. Yani dediğim gibi birçok şeyden besleniyoruz ama zaten tarihimiz, kültürümüz ve olup biten her şey bizi etkiliyor.

Bahar Ünlü: Şöyle de derinleştireyim o zaman; İstanbul grubu dediniz ya aslında Türkiye grubu yani bu anlamda sadece İstanbul değil, bütün Türkiye’de olup bitenlerin bir etkisi var. Onlar nasıl yansıyor şarkılarınıza?

Bora Ebeoğlu: Biz halktan kopuk yaşamıyoruz. Halkın içinde yaşayan insanlarız. Hiçbir zaman içinde yaşadığımız bu ortamdan, kültürden kopuk yaşayan insanlar değiliz. Hayatımız aynı düzlemde, aynı paralelde gittiği için sizin, bizim yaşadığımız her türlü dert tasa, hepimizin derdi tasası oluyor. Onlardan ilham alıyoruz. Yani beraber dertleniyoruz, beraber zevkleniyoruz, beraber hüzünleniyoruz, beraber de inşallah neşeleneceğiz.

Ulaş Bager Aldemir: Örneğin Münir Nurettin demiştiniz. Buna benzer, sizin için çok önemli olan isimler hangileridir sanat dünyamızdan?

Bora Ebeoğlu: Mesela Zeki Müren repertuarımız var. Zeki Müren’in bir dönem TRT radyosu için kaydettiği eserler, o kadar farklı ve o kadar güzel ki bize çok ilham veriyor. Sadece Zeki Müren’in şarkılarından oluşan bir gecemiz var mesela. Onu da çok zevkle seslendiriyoruz. Bu arada bütün konserlerde bestelerin yanında sevilen Türk müziği şarkılarına da yer veriyoruz. Yani ikili bir kulvardayız.

Bahar Ünlü: Peki o zaman son olarak geleceği soralım. Neler planlıyorsunuz, uzun vadede ve kısa vadede?

Bora Ebeoğlu: Şu anda 25. yılımızı kutluyoruz. Dolayısıyla bir de albüm yaptık, pandemiden önce yapmaya başlamıştık, o dönemde çıkarmayı planlıyorduk ama bir single çalışması çıktı: “Mavi Kayık” ve “Piraye”. Hatta ve hatta sevgili Hasan Saltık hayattaydı o zaman ve Kalan Müzik bir çılgınlık yapıp 45’lik olarak bastı plağı. O zaman şarkılarımız hazırdı. Bu iki yıllık pandemi sürecinde onlar olgunlaştı, Ezgi ile işte vokallerini yaptık, çalındılar ettiler, mixleri bitti. Şu an itibarıyla mastering aşamasında. Çok kısa bir süre sonra yayımlanacak. Bir de yine çok önemli bir şey, İncesaz müzikle uğraşan talebelere, öğrencilere çok kıymet veriyor. Bizim takipçilerimizin çok büyük bir kısmı zaten konservatuar öğrencileri, müziğe profesyonel anlamda, akademik anlamda da kafa yoran insanlar. Bütün şarkılarımızın notalarını onlara ulaştıracağız ki hem bizi dinlesinler hem de bir yandan müziğimizi yapsınlar. Yani tarihe bir de İncesaz nota kitabı armağan edeceğiz bu sene…

Not: Röportaj kaydının çözülmesi konusunda yardımlarını esirgemeyen Sayın Ece Karacaoğlu’na teşekkür ederiz.