CHP Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer: İnsan derisiyle; ama özgürlük ve eşitlik için değil, hem bombalarla hem de iş cinayetleriyle kıyım kıyım kıyılan, yok edilen insanların derisiyle kaplı, halka meydan okuyan bir anayasa yapılıyor

İnsan derisiyle kaplı bir anayasa yapılıyor

NURCAN GÖKDEMİR nurcangokdemir@birgun.net @nurcangokdemir

Türkiye, bir yandan küfürler, hakaretler arasında “yeni rejim”in en önemli taşlarından birini oluşturacak Anayasa değişikliği görüşmelerini izlerken diğer yandan, çatışmalar, bombalı saldırılar, sınır ötesinden ve içinden gelen ölüm haberleri ile sarsılıyor. Rejim değişikliğinin sarsıntıları ile şiddet aynı kulvarda… İktidarın iddia ettiği gibi yaşanan sorunlar tek adam rejimini zorunlu mu kılıyor yoksa tek adam rejimine geçişi kolaylaştıracağı için mi şiddet yaşanıyor. CHP Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer, “İnsan derisiyle; ama özgürlük, eşitlik, adalet ve sömürüsüz bir düzen uğruna, devrim uğruna mücadele eden insanlar yerine; hem bombalarla hem de iş cinayetleriyle kıyım kıyım kıyılan, yok edilen insanların derisiyle kaplı, halka meydan okuyan bir anayasa yapılıyor” diyor. Biçer’le Türkiye’deki gidişatı ve anayasa çalışmalarını konuştuk.

»Türkiye 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arası yükselen ardından da hız kesmeyen ve kitle katliamlarıyla süren bir şiddet sarmalına girdi. Önümüzdeki günlerde de ülkenin bir Anayasa referandumu yaşama olasılığı var ve ülke bir süredir yine kan gölü. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Tunaya, Paris’in Karnavale Müzesinde Fransız Devrimi’ne ilişkin eşyaları ve belgeleri seyrederken gözleri salonun bir köşesine yerleştirilmiş küçük bir kitaba takılır. Altındaki etikette “1791 Anayasası” yazan bu kitaba ve etikete biraz daha dikkatle bakınca alt satırda, kendi ifadesiyle “beni dondurdu” dediği şu müthiş cümleyi okur: “İnsan derisi ile kaplanmıştır.”
Tunaya’yı etkileyen, küçük anayasa kitapçıklarının, özgürlük mücadelesinin hiç de bedava olmadığının böylesine derin ve çarpıcı bir ifadeyle anlatılmış oluşudur.

Hoca’nın sözünü ettiği mücadelenin sonucudur, burjuvazinin hak ve özgürlükleri hem ‘sözleşmeye bağlamak’ istemesi hem de özgürlükleri kâğıda dökmek ‘zorunda’ kalması. Bu nedenle anayasalar, insan derisiyle kaplıdır. Yüzyıllarca dökülen kanın, yitirilen canların, görülen işkencelerin, ‘söz’ olup bir kitapçığa sığmasıdır.

İnsanlık tarihinin aynı zamanda sınıfların tarihi olması, bir arada yaşamanın, siyasetin, devletin, hakların ve özgürlüklerin kurallarının yazıldığı anayasaları da kaçınılmaz olarak sınıfsal tarih içinden çıkarır. Aynı gerekçe, anayasaları “anayasal gelişme” tezleri içinde anlatmayı da peşine takar.

Geriye dönüş amaçlanıyor
»Fransızlar özgürlükçü anayasa için bedel ödedi biz de bu süreci kurbanlarla anacağız. Bugün Türkiye’de yaşananlara bakıldığında neler söylenebilir?

“Cumhurbaşkanı” dilsel maskesi altında yapılan anayasa değişiklikleri, hangi madde önerisi okunursa okunsun, “cumhurbaşkanı hükümeti”ni bu da “rejim değişikliği”ni işaret ediyor. AKP/MHP koalisyonu ısrarla Anayasa’nın ilk üç maddesine dokunulmadığını söylese de görüşülmeye başlanan anayasa değişiklikleri yürürlükteki Anayasa’nın ilk üç maddesini dolaylı biçimde değiştiriyor.

Anayasa’nın ilk üç maddesinde yazılı hükümlerin “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez” olması, yalnızca bu hükümlerin sözcükleriyle bağlı değil; nitelikleriyle ve içeriğiyle de bağlıdır. Bu hükümlerin niteliklerini ve özünü dolaylı bir biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren anayasal düzenlemeler de ilk üç maddeyi değiştirmiş sayılır.

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Cumhuriyet döneminin genel karakterine bakıldığında, anayasal gelişmelerimiz, teokratik saltanattan meşruti sisteme, oradan da laik cumhuriyete doğru bir çizgi izlemiştir”. Bu çizgiye, siyasi partiler, genel oy hakkı, içinden hükümet çıkaran parlamenter rejim ile toplumsal haklar ve özgürlükler eklediğinde, demokratik toplum düzenine ve laik cumhuriyete gelinir.

Oysa bugün, demokratik ve laik cumhuriyetten saltanata doğru tam “180 derecelik bir dönüş” başladı. TBMM, kendisini ve demokratik toplum düzenini reddedecek bir anayasa değişikliğini görüşmeye başladı; hem de Anayasa’yı çiğneyerek, hukuksuz olarak…

Rejim değişikliği anayasa içine saklanıyor
»AKP’nin yapılan Anayasa ile hedeflediği yeni rejim için neler söylersiniz?

Değişiklik önerilerine dil tuzağına düşülmeden bakıldığında ve Erdoğan’lı fiili durum dikkate alındığında, 1876 Anayasası’nın, egemenliğin Osmanlı ailesine, yasama ve yürütme yetkisinin padişaha ait olduğu düzenine koşut, adı “cumhurbaşkanı” olarak geçen bir durumla, “cumhurbaşkanı hükümeti” ile karşı karşıyayız.

Toplumu, hukuka, devlete ve siyasete uzak tutan; bu uzaklaşmayı, laikliği “dinsel özgürlük” tanımına sıkıştırıp yok ederek destekleyen devasa bir kaos, kriz, olağanüstü hal, cinayetler ve katliamlar düzeni içindeyiz. Bu düzen, değişiklik diye yeni anayasasını yapıyor, ikna yolları yaratıyor.

İnsan derisiyle; ama özgürlük, eşitlik, adalet ve sömürüsüz bir düzen uğruna, devrim uğruna mücadele eden insanlar yerine; hem bombalarla hem de iş cinayetleriyle kıyım kıyım kıyılan, yok edilen insanların derisiyle kaplı, halka meydan okuyan bir anayasa yapılıyor. Rejim değişikliğini, mevcut Anayasa’nın içine saklayan, “yeni anayasa”yı değişiklik diye satan bir anayasa yapılıyor.

Niteliksizlik mi uyanıklık mı?
»Anayasa Teklifi’nin uzlaşma metni olmaması bir yana TBMM’deki görüşmeleri de tam bir dayatma ile sürüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Anayasa maddeleri yazılırken o kadar aceleye gelmiş, akıl, mantık o kadar devre dışı bırakılmış; adeta yangından mal kaçırır gibi, sanki acilen üzeri örtülecek bir suç varmış gibi hazırlanmış bir taslak var önümüzde.

Örneğin, önerinin 8’nci maddesi, bir kimsenin ‘en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçileceğini’ hükme bağlıyor.

Önerinin 12’nci maddesi, Anayasa’nın 116’ncı maddesine dair. Madde, seçimlerin cumhurbaşkanınca yenilenmesini hükme bağlıyor. Biliyorsunuz Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1 Kasım 2015 seçimleri bu yöntemle yapıldı. Şimdi deniyor ki:

“Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

Türkçesi: Meclis her zaman, ‘basit çoğunlukla’ erken seçim kararı alabiliyordu. Yine aynı maddedeki değişikliğe göre artık bu kararı ‘beşte üç’ çoğunlukla alabilecek. Diyelim ki cumhurbaşkanı/başkan, ikinci kez seçildi ve artık onuncu yılını tamamlamak üzere. Tam o esnada, Allah’ın işi bu ya, erken seçim kararı alındı! Kişi, yeniden aday olabilecek ve bir kez daha seçilirse, süresi kendiliğinden 15 yıla çıkmış olacak!

Bu nedir şimdi? Bir maddesinde ‘en çok iki kez’ seçileceği, diğer maddesinde ‘iki defadan fazla da seçilebileceği’ öngörülmüş.
Hadi buyur bakalım! Anlatabildim mi? Bunu nasıl tartışacağız peki? Nedir bu? Niteliksizlik mi? Uyanıklık mı? Bunun bir adı var mı?

Siyasal İslamkendini dayatıyor
»Şiddet bu kez de ülkeyi İstanbul’da yılbaşı gecesi yaşanan saldırıyla sarstı. Şiddetin ülkenin kolay yönetilmesini sağladığı yorumları yapılıyor, buna ne dersiniz?

Diktatörlük, bölünmüş bir devlet ve kapımızda olan bir savaş. Gerçekten içinde bulunduğumuz kaostan çıkmamız için herkesin düşünmesi ve bir şeyler yapması gereken bir zamanı yaşıyoruz.

Siyasal İslamcı faşizmin insan derisiyle kaplanacak sözde yasalarını dayatmaktan vazgeçilmeli…

2017’nin ilk sabahında kâbusa uyandık ne yazık ki! Hepimizin başı sağ olsun. Hepimizi derinden sarsan bir katliamla yeni bir yıla girdik. Adeta ilanla geldi bu katliam. Katil; İstanbul’ un merkezine ağır silah ya da silahlarla geliyor katliamını yapıyor ve elini kolunu sallayarak kayıplara karışıyor.

Derhal istifayadavet ediyorum
»Bu yılbaşı öncesi toplum terörize edildi, hutbeler, Noel Baba kafasına silah dayamalar…

Yılbaşı öncesinde; Diyanet’in hazırladığı Cuma hutbesinde; bakın hoşgörü neymiş görün.

“Unutmayalım ki ömür sermayesinden geçen bir yılın sonunda kendini ve yaratılış gayesini unutarak değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayri meşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz” diyen Diyanet, bu fetva ile olayı azmettirici bir zihniyet yetiştirmektedir. İnsan sevgisinden uzak, karanlık ve kandan beslenen insan düşmanı mahluklara göre; Yılbaşını kutlamak günah, şans oyunları oynamak günah ama halkı sömürmek, katletmek günah değil!

İçişleri Bakanı’nı, İstanbul Valisi’ni ve Emniyet Müdürü’nü ve Diyanet İşleri Başkanı’nı derhal istifaya davet ediyorum. Bugüne kadar yaşanan kanlı terör olaylarından sonraki sahneler tekrarlanıyor. Yetkililer sanki olay kendi yetki alanlarında değilmiş gibi yalnızca demagoji yaparak; çok profesyonel bir eylem, terörün kökünü kazıyacağız, kararlıyız vs. gibi anlamsız ve ciddiyetten uzak açıklamalar yapıyorlar.

El Nusra’ya “terör örgütü” diyemeyen, cihatçı çetelere sınırları açan, onları büyütüp besleyen kendileri değilmiş gibi bugün bu eyleme küresel terör adını vererek bu işten sıyrılmaya çalışıyor. Evet dünyanın her yerinde IŞİD gibi cihatçı örgütler terör eylemlerinde bulunuyor ama onların hiçbirinde ülkemizdeki gibi bu çetelere ortam hazırlanmıyor.

Bu eyleme “küresel terör” adını verenler sorumluluğu AKP’nin üzerinden almaya çalışıyor.

Bizi utandırın!
İstanbul’daki Reina adlı gece kulübünde gerçekleşen saldırı; 13 Kasım 2015’te Paris Bataclan Tiyatrosu’nda gerçekleşen terör saldırısına ve yine Charlie Hebdo saldırısına benziyor. Günlerdir özellikle İstanbul başta olmak üzere birçok yerde asılan ve dağıtılan bildirilerde “Ey Müslüman özüne dön, Noel bir Hıristiyanlık adetidir. Kim bir kavme benzerse o onlardandır” şeklinde yılbaşı kutlamalarının yapılmaması yönünde çalışmalar yapılıyordu. Kendilerinden olmayanın kendileri gibi yaşamayanın yaşam hakkını yok saydılar. Ayrıca ölenlerin ve yaralananların neredeyse tamamı halkın çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkelerden gelen turistler. Tunus, Fas, Lübnan, Azerbaycan, Kuveyt gibi … Mesaj çok ortada.

Güvenlik ve istihbarat zafiyeti elbette var. Günler önceden ABD istihbaratı bile bilgi vermiş. Buna rağmen olayın gerçekleşmiş olması çok vahim. Bu nedenlerle yetkililerin bir an önce istifa edip ülkeyi bu kan gölünden çıkarmak için bir adım atmaları gerekiyor. Başsağlığı dilemek ve cenazelere katılmak görevlerini yaptıkları anlamına gelmiyor. İktidara şu çağrıda bulunarak bitirmek istiyorum: Bir kez olsun sorumluluk alın istifa ederek bizleri utandırın!