Çocuklar için yazdığı ilk kitabıyla okuyucularıyla buluşan eğitimci yazar Hatice Demir "Görebilirsek anlarız, daha sıkı tutabiliriz bir diğerini ya da kendimizi. Hepimiz birbirimizi sıkıca tutarsak düşmeyiz" diyor.

İnsan gibidir ağaç sevgiyle büyür
Hatice Demir. (Fotoğraf: Günışığı Kitaplığı)

Ada DEMİR

Eğitimci, yazar Hatice Demir, çocuklar için yazdığı ilk kitabı 'Akasyalı Meydanın Çocukları'nda, okurlarını bir köy meydanına ve yaşlı bir akasya ağacının gölgesine konuk ediyor. Biz de kendisini sayfamıza konuk ettik.

'Akasyalı Meydanın Çocukları' ilk çocuk kitabınız. Bu romanın yazım sürecinde eğitimci kimliğinizin nasıl bir rolü oldu?

Akasya ağacını köy meydanında yeşertince Mustafa Amca’nın yalnızlığını okurlar için çoğaltacak bir kalabalık arayışım başladı. Aynı zamanda suskunluğunu çoğaltacak ses de gerekiyordu. Bu zıtlıklar için çocukların renkli ve canlı dünyasını getirip koydum ağacın altına. Mesleğim gereği yıllardır çocuklarla iç içeyim. Kaygılarını, özlemlerini, meraklarını, heyecanlarını, sevinçlerini yakından gözlemleme şansım oluyor. Karakterlerin oluşmasında bu yakınlık etkili ve kolaylaştırıcı oldu.

Romanda, köy yaşamı, yardımlaşma, sevgi, arkadaşlık ve nesillerarası iletişim gibi zengin içerikli temalar yer alıyor. Bu temalar, kitabınızı okuyacak çocukların dünyasında nerelere dokunuyor, neden önemli sizce?

Görmeyi seçerseniz kitaptaki karakterler yer ve zamandan bağımsız olarak hepimizin yaşamında, etrafında geziyor. Bu kişi köy meydanında yalnız başına oturan Mustafa Amca olmuyor da ders aralarında okul bahçesindeki bir bankta yalnız başına oturan bir çocuk oluyor. Mustafa Amca’nın tekrar hayata tutunması için çeşitli yollar arayan Muhtar Amca olmuyor da üzgün olduğunuz bir dönemde sizi arayıp soran, size destek olmaya çalışan bir dostunuz oluyor. Bana göre mavi topuyla yokuşun başında görünen Ekrem’le yeni çıkan bir bilgisayar oyununu anne babasına ilk aldıran ve bunu arkadaşlarına gerinerek anlatan bir çocuk arasında fark yok. Burada esas olan görmeyi seçmek, gördükten sonra da bunu nasıl ele alacağımızı belirlemek. Biz hayatı paylaşıyoruz. Bu paylaşımı şekillendirmek için bu temalar önemli. İncelik ve güzellikle ele alınan her şeyin büyüyüp çoğalacağını düşünüyorum. Akasya ağacının aldığı destekle büyüyüp sonrasında da kendisine destek verene dayanak olması gibi.

Akasyalı Meydanın Çocukları, Hatice Demir, Günışığı Kitaplığı, 2022Akasyalı Meydanın Çocukları, Hatice Demir, Günışığı Kitaplığı, 2022

“Sevgi” gibi çok güçlü ve evrensel bir duyguyu çocuklara anlatmak ile yetişkinlere anlatmak arasında nasıl bir fark var sizce?

Çocuklara yazmak daha zor görünse de onlara duyguları anlatmak daha kolay aslında çünkü onların bizim kadar yüksek örülmüş hatta zamanla sağlamlaştırılmış duvarları yok. İncinmekten bizim kadar korkmuyorlar. Yetişkin yaklaşımı için Mustafa Amca’nın kendini çok uzunca bir süre başkalarına açmaması önemli bir örnek aslında, çocukların fırtınaya rağmen topun peşinde koşmaya devam etmeleri de çocuk yaklaşımı için önemli bir diğer örnek. Çocuk kalbi bizim için kırılgan ve naif görünüyor. Fakat bir yetişkin, hayatı bir çocuğun kabulünden kucakladığında onu yüce gönüllü olarak adlandırıyoruz. Aslında gönlümüz yüceleşmiyor, gerçek kalbimizle bağlantı kuruyoruz: Duvarlarımız kalkıyor.

Romanda çok dikkat çekici metaforlar var. Bunlardan biri de kurumuş akasya çiçeklerinin Mustafa Amca’nın duvarında asılı olması… Hem yazar hem de çocukları gözlemleyen bir eğitimci olarak, okurlarınız için bu tür metaforlar neden önemli sizce?

Hepimiz varlığa çeşitli anlamlar yükleyerek yokluğumuzu unutmaya, varoluşa tutunmaya çalışıyoruz. Bazen bir çiçeğe, bazen anılara, bazen bir bastona, bazen sözcüklere tutunuyoruz. Bu metaforlar başkalarının sancılarını, sevinçlerini, hayallerini, yaşam izlerini görmemiz için bir araç. Görebilirsek anlarız, daha sıkı tutabiliriz bir diğerini ya da kendimizi. Hepimiz birbirimizi sıkıca tutarsak düşmeyiz.

Akasya ağacının dibinden çıkan “baston”la yaşamla ilgili değerli bir noktanın altını çiziyorsunuz aslında. Hayatımızda zaman zaman kırılmalar ve hayal kırıklıkları yaşadığımızda, yara alan tarafımızı sevginin ve iyiliğin gücüyle tekrar ayağa kaldıracak bir dayanak mutlaka var. Çocuklara ve gençlere, bu anlamda bir öneriniz, mesajınız var mı?

Başlangıçta Mustafa Amca gövdesi kırılan akasyanın acısını içinde duymasaydı, ona umut bağlamasaydı belki de ağaç kuruyacak baston kendinin de dediği gibi küflenip atılacaktı. Ağaca dayanak olsun diye bağladığı o baston zamanı geldiğinde, sizin de sözünü ettiğiniz gibi, kendisi için bir dayanak oldu. Olayın geçtiği meydanda birçok çocuk var. Efe Mustafa Amca’yı görmeyi seçmeseydi kitabın sonunda yaptığı seçimi yapamayacaktı belki de. Öncelikle açık bir kalple görmeyi seçelim, sonra bunu gördüğümüzü kalbimizle gösterelim, incelikle. Hem belki hepimiz gülümseriz o zaman.