Azeri, İranlı, Türkiyeli müzisyenlerin oluşturduğu müzik grubu No Land: “Ayrımcılık yapmadan gurbet hissini yaşayıp, insanlarla paylaşıyoruz”

İnsan kendi içinde yurtsuzdur

AYDIN DEMİR - aydindemir@birgun.net

No Land’ı ilk olarak geçen yıl Sofar’s Sounds ve İKSV Salon’da aldıkları sahneyle tanıdık. Farklı kültürlerin tınılarını bir araya getirerek, konserlerinde dinleyicilere keyifli anlar yaşatan No Land, çalışmalarına devam ediyor. Ülkedeki kültürel zenginliğe rağmen bir arada yaşamayı beceremeyişimize inat, farklı kültürlerin bir arada yaşabileceğini gösteren grupla Beşiktaş’ta buluştuk. Müzik yolcuklarını, müziklerini ve neden albümlerinin olmayışını konuştuk.

»Bir araya gelişinizden bahseder misiniz?
No Land, bir grup müzisyenin veya bir grup arkadaşın bir araya gelmesiyle kurulmadı. Müzik grubu başlığı altında bir aile oluşturmaya aday insanların elektriklenmesiyle oluştu. Bir nevi evlilik gibi... 2012’de Sahand Lesani (elektrik gitar), Mehmet Akif Ersoy (akustik gitar) ve Kamil Hajiyev (vokal, keman) bir araya gelerek kuruldu. Daha sonra Çağatay Vural (bass gitar), Can Kalyoncu (davul), Hazal Akkerman (viyolonsel, vokal) gruba katıldı. Bu şekilde ilerledikten sonra yeni tınılar duymak gerekti Yasu Alpalan (perküsyon) ve Ünal Can Tüzüner’le (trompet) ara ara çalışmaya başladık. Müziğimiz aslında bir araya geldikten sonra herkesin kendi müzikal geçmişinden bir şeyler katmasıyla şekil aldı.

»Birlikte müzik yapmaya başladığınızda neler hissettiniz?
İlk çalmalarımızda duyduğumuz şeyler kendimizden bildiğimiz, tanıdığımız bir şeyleri anımsattı. Çaldıkça da hepimizin hissettiği bir yoğunluk elde ettik aslında hepimiz müziği öğrenen insanlarız. İKSV’nin yeni yaratıcılar projesi kapsamında İKSV Salon’da sahne aldık. Eda Demir’in direktörlüğüyle Sofar’s Song’da yer aldık.

»Provalarınız nasıl ilerliyor?
Çalışmalarımızda akustik hücum kayıtlar yapıyoruz. Provalardaki hislerimiz, anlar müziğimizi oluşturuyor. Bunun şöyle bir etkisi oluyor; o anda herkes enstrümanıyla bütünleşebiliyor. Karakterini yansıtabiliyor. Ve böylece bizim için daha değerli anlamlı oluyor ortaya çıkan tınılar. Davulun ayrı çaldığı, kemanın ayrı çaldığı, vokalin ayrı söylediği kayıtlar biraz zevksiz, hissiz kalıyor.



»Albüm fikrini öteliyor olmanız da bununla alakalı mıdır?
Amacımız insanlara kendimizi dinletebilmek, konserler vermek. Bunu albüm olmadan da yapabiliyoruz. İyi ya da kötü kaydedilmiş bütün performanslarımız YouTube’da var. Şarkılarımıza bakıldığında da albüm yapmanın çok da gerekli olmadığı anlaşılıyordur. Biz bambaşka kitlelere sesleniyoruz. Dünyanın her yerindeki insanlara seslenmeye çabalıyoruz. Albümden para kazanmak gibi bir amacımız yok. Zaten albüm maliyettir.

»Albüm yapmamanız sıkıntı yaşatmıyor mu?
Festivallere, başvurduğumuzda ya da bir yerde sahne almayı istediğimizde karşılaştığımız ‘albüm var mı?’, ‘albümü getirin dinleyelim ona göre konser yaparız’ gibi ifadelerle oluyor. Böyle sıkıntılar yaşayınca ilk zamanlar albüm meselesini grupta gündeme aldık fakat daha sonra bu fikirden hızla uzaklaştık. Çünkü biz bir araya geldiğimizde hücum performanslarımızla, herkesin enstrümanıyla kendi karakterini yansıttığı, her birimizin ayrı tadının olduğu, o anda alınan kayıtla İran, Azeri, Türkiye, müziğinin nağmelerinin yoğun olduğu müziğimizle bilinmek istiyoruz.

»Albüm olmadan biraz zor olmuyor mu yine de?
Türkiye’de yenilikçi bir nesil var. Daha da çoğalmasını istediğimiz, paralarıyla değil vizyonlarıyla hareket eden yenilikçi prodüktörlerde az da olsa var. O zaman belki daha kolay olur.

»Dünya’daki bazı tanınmış müzik gruplarının da şu dönemde albüm konusunda farklı fikirleri var...
Çoğu albüm yapma taraftarı değil yapsalar da internet üzerinden yayınlıyorlar şarkılarını. Hatırlarsınız, Radiohead ‘In Rainbows’ albümünün fiyatını sen belirle söylemiyle çıkmıştı yola. İster 1 dolar ver ister 50 dolar. Bu fikir bir devrim yaptı.

»Grup içersindeki ilişkiler nasıl?
Prova çalışmalarının dışında da hep bir aradayız. Çoğu müzik grubunda böyle bir şey yoktur. Bu da ayrı bir doğru tabii. Birbirimizden ayrı olunca eksik hissediyoruz. Müziğimizin özelliği de bu. Aynı kadına aşık olmayı da isterdik ama olmadı.

»Müziğinizi tanımlamak gerekirse ne dersiniz?
Müziğimizin sınırı yoktur; dili, dini, ırkı, mezhebi... Ülke sınırlarına karşıyız. Herkes kendi içersinde gurbettedir, yersizdir, yurtsuzdur. Yaptığımız müzikte de sınır olmasını istemiyoruz. Hepimiz çok farklı kültürlerden geliyoruz ve farklı eğitimler aldık. Kendi memleketimizde bile memleket hasreti çekiyoruz. Ayrımcılık yapmadan gurbet hissini yaşayıp, insanlarla paylaşıyoruz. Dünyanın herhangi bir yerinde de olsak yine gurbette olacağız. Müziğimiz de muhabbetimizi aktarabilme becerimiz. Elimizde başarabildiğimiz tek müzik var.

»Gruptaki tek kadın Hazal...
Bir kadının altı erkeğin üzerinde öyle bir etkisi var ki anlatamayız. (gülüşmeler) Berlin Filarmoni çok uzun yıllar orkestraya kadın almamıştır, “kadınların dikkat dağıtacağını düşünerek.” Nasıl böyle bir şey düşündüklerini de merak ediyoruz, hâlâ düşünüyoruz.