Gözleri dünyaya ışıl ışıl bakan, dünyanın bi’ ucundan da olsa samimiyetini esirgemeyen sıkı dost… Buralara...  

Gözleri dünyaya ışıl ışıl bakan, dünyanın bi’ ucundan da olsa samimiyetini esirgemeyen sıkı dost…
Buralara bahar geldi işte. İnsanın âşık olası geliyor inan. Amaçsız bir şekilde, pazarın ilk saatlerinde –ki en sakin o zaman olur– İstiklal’de yürüyesim var her hafta sonu. Ya da buna mukabil Kuzguncuk’ta sahilde banklara oturarak seyretmek boğazın güzelliğini. Baharda güzel buralar… Sen okyanus ötesine göç ettiğinden beri ayrı mevsimleri yaşar olduk. Bellidir, hazan mevsiminde de aşkın ne denli güzel olduğu ama ilk gelen baharın verdiği huzur yoktur. Karnında kelebekler uçuşturan ilkbahardır insanın. Ben ilkbahara yelken açarken Kalamış’tan, sen hazan kıyafetlerini dolaptan çıkarmışsındır bile. Zaten ilk günden belliydi bileşik küme zamanlar yaşayamayacağımız. Biz güne merhaba derken siz, mışıl mışıl uyumak için yatağa atıyorsunuz kendinizi.
Biz bu derde düşmezden ve siz buralardan göç etmezden evvel Garipçe’de Ahmet’in yerine giderdik. İki katlı, ahşap, sevimli bahçesi olan evimsi mekânda edilen kahvaltı balık ağlarına dolanırdı her seferinde. Mıhlamanın tadı damakta yer eder, rayihası sürerdi günlerce. Yıkılmış surlarından Karadeniz’e yetişmeye çalışırdı gözlerimiz. Ama ‘hiçbir şeye yetişilmezdi’, bilirdik.
Bahar akşamlarının en harikulade nefes alışı ise Moda’da güneşin batışına karşı olanıydı bilirsin. Biz Kaşe Market’te yaptırdığımız ‘ekmek arası’ları çay bahçesinde götürürken, sevgili güneş de günü alır götürürdü namussuz. Bisikletlilerin çıkrık sesleri, çınar ağaçlarının yaprakları arasında kaybolur giderdi boşluğa.
• • •
Edip Cansever der ki;
“İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer”
Sen benzeme no’lur. Sen buraya öyle bir benzerdin ki giderken. Sen baharda aşk gibi, hazanda sımsıkı dost! Kışın en sıcak gözleriydin, yazın Bozcaada serinliği. Zamanların en güzeliydin…
Sanma şimdi muhabbetsiz kaldığımız için küllerle kapandığını birçok şeyin. Biter mi dünyanın en güzel arkadaşlığı, araya milyonlarca kilometre girince? Unutulur mu hiç, ayaz deli gibi konuştuklarımızı yutarken, yol gösterdiğin onlarca hadise… Bi’ düşün hele…
• • •
Burada bahar, ama öyle de tatsız bir yanı var ki memleketin sorma. Mektup dediğin umut kokar. Mektup dediğin tebessüm eder satır aralarında. Yok güzelim yok ışığımızı kaybediyoruz neredeyse, umudumuzu da dürtecek neden bırakmadılar bize. Sokaklarda top oynayan çocuklar bile kalmadı desem yeridir. Dilim varmıyor ama Moda yerli yerinde dursa da, Ahmet mıhlamayı hâlâ güzel yapsa da, Çengelköy bademleri artık Yalova’dan gelse de, İstiklal hâlâ kendine çekse de buradaki ‘işsizlik’ adamın fena halde canını sıkıyor. Ne yazık ki bu işsizlik ve üretim gücünün azaltılması beni de, onu da, diğerini de ucundan bir şekilde nefesimizi keserek hızla ilerliyor. Of ki ne of! Eskiden Galata Köprüsü üzerinde emekliler tutardı balığı, şimdi maalesef gencecik işsizler tutuyor. Teğet değil, delip geçiyor mübarek.
Evet sevgili dost, farklı anakaraların üzerinde, farklı zamanların insanlarıyız artık. Buralardan istediğin ne varsa gönderebilirim, fakat bir tek umut kalmadı…