‘Dil bir insanın bütün kodlarının içine saklandığı bir yerdir. İnsanın vatanı yaşadığı toprak değil, insanın vatanı dilidir

İnsanın vatanı dilidir

SÖYLEŞİ: SERAP ÇAKIR

Ayrıntı Yayınları yeni başlattığı Sarı Kitaplar (Reza Pirtüken Zer) Dizisi ile, dilinden sürgün edilen Kürt yazarların çeşitli dillerdeki eserlerini Kürtçe ve Türkçe olarak aynı anda, ayrı ayrı kitaplar olarak okurla buluşturuyor.
Sarı Kitaplar bir nedenle eserlerini Kürtçe olarak kaleme alamamış, Arapça, Fransızca, Almanca gibi dillerde kitaplar yazmış Kürt Edebiyatçıları Türkiye okuruyla buluşturuyor. Yazar Yavuz Ekinci editörlüğündeki Sarı Kitaplar’dan basılan ilk eser ise Selim Berekat’ın Tüy (Perik) adlı romanı. Eser geçtiğimiz hafta raflarda yerini aldı bile... Roman, hem Kürtçe hem de Türkçe olarak ama aynı kapakla,  iki ayrı kitap olarak hazırlandı.

Yayınevi yetkilileri Sarı Kitaplar için yaptığı açıklamada “Binbir çiçekle bezeli bu topraklarda yeşeren diller solmasın diye, yurtsuz bırakılmış bir dil yurduna küsmesin diye ve yalnızca dilini konuşmak, diliyle yazmak isteyen yazarlar okurlarıyla bir an önce buluşsun diyedir çabamız” diyor…
Bu vesileyle dizinin editörü değerli yazar Yavuz Ekinci ile bir araya geldim ve dilim döndüğünce ona Selim Berekât merkezli Kürt Edebiyatı’nı sordum. Ben bu söyleşiden çok şey öğrendim; “insanın vatanı dilidir” diyen Ekinci, yayınevinin bu diziye başlama sebeplerini, Selim Berekât’ın Kürt edebiyatındaki yerini ve modern Kürt Edebiyatı’nın kat ettiği yolu anlattı. Bilmediğimiz her şeyin bizi çok fazla korkuttuğunu, tanıdığımızı ise çok fazla sevdiğimizi bir kez daha fark ettim. Ceplerime güzel cümleler doldurdum ve kardeşlik kokan bir rüyaya yattım, içinde hepiniz vardınız.


• Bırakın bir Kürt Edebiyatını, Kürt tarihi olduğundan bile haberimiz yokmuş aslında. Mir Bedirhan’dan Sımko’ya koca bir geçmiş uzanıyor önümüzde ama bizler görmezlikten gelmişiz. Böyle söyleyince ne hissettiriyor insana?
Kürt Edebiyatı veya tarihinin iyi bilinmediği bir gerçek. Neden bilinmediği ise bilinmek istenilmemesi ile alakalı bir durum. Ama gözlerini güneşe kapatan güneşe halel getirmez. Kürtler şu an Rönesanslarını yaşıyorlar. Kürt Edebiyatı da çok hızlı ve güçlü bir üretim ve tanınma sürecinden geçiyor. Bunu kendi adıma heyecanla takip ediyorum. Kürt Edebiyatı ve tarihi ile ilgili Kürt yayınevlerinin ve çok değerli araştırmacılarının çabalarıyla ciddi ve zengin bir külliyata kavuştuğunu bu konudaki boşlukların artık epeyce doldurduğunu da eklemek isterim.

• Kürt Edebiyatı deyince isimleri bir çırpıda sıralayamıyoruz ama durum biraz değişti şimdi. Kürt halk hikâyeleri, dengbejler ve elbette şiirlerle gelişen ve günümüz modern Kürt Edebiyatı’nın temellerini atan eserlerden bugünlere gelindi. Ayrıntı Yayınları’ndan Sarı Kitaplar Dizisi çıkarıyorsunuz. Kürt Edebiyatının bilinmesi anlamında kıymetli buluyorum bu eylemi.
Diğer halkların edebiyatı hep var olduğu gibi Kürtlerin de edebiyatı hep var oldu ve olacak da. Bu her sabah güneşin doğması gibi doğal olan bir durum. Sarı Kitaplar Dizisiyle, Kürt olup çeşitli sebeplerle dünyanın birçok yerine dağılmış, bulunduğu ülkenin dili ile çok büyük ve başarılı eserler vermiş Kürt yazarların eserlerinin Kürtçe ve Türkçe çevirilerini yayımlamayı hedefliyoruz. Bu çevirileri tamamladığımızda hem Türkçe Edebiyat okuru hem de Kürtçe Edebiyat okuru yüzyıllardır devam eden bir meselenin edebiyat alanındaki değişik izdüşümlerine tanıklık edebilecekler. Çevirisini yaptığımız eserlerin çıkış noktası bu olmakla berber eserin edebi başarısı ve kalitesinin bizim için en önemli kriter olduğunu da eklemek isterim.

“Kürtler Rönesanslarını yaşıyor”
• Kürt kimliğini içeren herhangi bir kelime, hatta harf kullanıldığında verilen cezalardan bugünlere gelindi, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugüne gelmemiz hiç kolay olmadı. Büyük bir mücadele verildi ve verilmeye devam ediliyor da. Geride on binlerce boşaltılıp yakılmış köy, vadilerde, dağ başlarında bir mezarı bile olmayan binlerce ölü, dört duvar arasına sıkıştırılan binlerce hayat…  Kürtler var olduklarını kabul etmek için öldüler. Kürtler bugün Rönesanslarını yaşıyorlar.   

• Kürtçe divan ve şiirler yazan El Heriri daha sonra Melayê Cizîrî, Melayê Bateyî, Mele Perîşan, Feqiyê Teyran gibi isimlerden modern edebiyata, nasıl bir yol izledi Kürt Edebiyatı?
Kürt Edebiyatının modernleşme serüveni bu. Bu alanda son yıllarda çok değerli çalışmalar yapıldı. Remezan Alan’ın Bendname adlı makale derlemesi, Haşim Ahmedzade’nin Ulus ve edebiyat adlı çalışması aklıma ilk gelen isimlerdir. Yani Kürt Edebiyatında eleştiri on yıllarda iyice olgun ve akademik bir eleştiriye doğru yol aldı. Hali hazırda çıkan Kürtçe dergilerden dört beş tanesi sadece eleştiri üzerinedir. Zarema, Zend, Weje u Rexene, Nubihar gibi çok değerli dergilerin yayın hayatına atılması da bunun açık bir örneği. Yayıncılık olarak Avesta, Nubihar, Lis, Belki yayınevlerinin değerli çalışmalarını çok etkili oldu. Tabi bu gelişimde Mardin Artuklu Üniversite’sinin Kürt Dili Edebiyatı bölümünün çok değerli katkılarını da unutmamak gerekir.

• Kürtçenin canlı bir entelektüel dile dönüşmesi için çabalayan bu isimlerden en önemlisi günümüzde değerini hiç kaybetmemiş Mem û Zin’in yaratıcısı Ehmedê Xanî. Selim Berekat’ın Tüy kitabının da çıkışını oluşturan eser. Kürtler için ayrı bir önemi var sanıyorum.
Ehmedê Xanî, Kürt Edebiyatı tarihinde bir mihenk taşıdır. Ondan sonraki bütün yazarları etkilemiş bir eser. Bugün modern Kürt Edebiyatı sırtını bu esere veriyor. Kalemi eline alan herkes Ehmedê Xanî’yi bilir ve okur. Mem û Zin nice farklı edisyonla basıldı nice araştırma kitabına konu oldu, bu konuda çok değerli çalışmaların yapıldığını biliyorum. Selîm Berekat dünya edebiyatı standartlarında yazan çok büyük ve başarılı bir yazar. Her ne kadar Arapça yazıyor olsa da kitaplarının konusu Kürt halkı ve Kürdistan coğrafyasıdır. En büyük başarısı ise sanat değeri çok yüksek güçlü edebiyat birikimi ile bu konuları ele almasıdır. Daha önce Türkçeye iki anı biyografi kitabı çevrilmiş olan Berekat’ın şimdilerde dört beş romanı Kürtçede mevcut. Ve bizim çevirimizle de Türkçede ilk romanı yayımlanmış oldu.

• İlk Kürtçe romanın yazarı Erebê Şemo’dan Selîm Berekat’a ve modern Kürt edebiyatına şekil veren yazarlara uzanan bir süreç. Cegerxwûn, Şêrko Bêkes, Mehmed Uzun, Firat Cewerî, Sabah Kara, Ferhad Şakelî, Helîm Yusiv, Hesenê Metê gibi isimlerin arasında nerede durur Selim Berekat? Çünkü Arap Dili’nin Yaşar Kemal’i diyorlarmış ona?
Bunlar modern Kürt Edebiyatı’nın kurucuları sayılır. Saydığınız isimlere ek olarak Bextiyar Eli, Şerzad Hesen, Eta Nehayî, Jan Dost, Abdullah Peşew gibi son dönemde çok okunan yazarlar da var. Bunların dışında Kürt olup başka dillerde yazmak zorunda olanlar var. Ben de bunlardan biriyim. Kürdüm, anadilim Kürtçe ve Türkçe yazan bir yazarım. Selîm Berekat da bu yazarlardan biri. Kamişlo’da doğar ve eğitimini Arapça yapar, Arapça yazan bir yazar. Kürtlerden bir kesim bunları Kürt Edebiyatı’ndan saymaz. Bir kesim de bunları Kürt Edebiyatı’nın bir kolu olarak görür. Daha önce de söylediğim gibi Selîm Berekat çok iyi bir yazar. Kürtçe okurlar Selîm Berekat’ı çok iyi bilir. Berekat, birçok Kürtçe yazan yazarı etkilemiş bir yazar.

“İnsanın vatanı dilidir”
• Stefan Zweig, SS askerleri gelip kitaplarını gözleri önünde yaktıkları ve ona sürgün yolu gözüktüğü zaman şu soruyu sorar kendine: “Kendi dilinde okunmaz olduğunda hala bir yazar sayılabilir mi insan?” Dilin böyle de güçlü bir yıkıntısı var sanıyorum bastırıldığında ve yasaklandığında.  

Dil bir insanın bütün kodlarının içine saklandığı bir yerdir. İnsanın vatanı yaşadığı toprak değil, insanın vatanı dilidir. Dilinden sürgün yazarların eserlerini Kürtçeye çevirerek bir bakıma onları vatanlarına dönmesini sağlamış oluruz.

• Selîm Berekat da Tüy romanında Dicle, Habur ve Fırat’ın bir kısım sularını içine alan üçgende oturan Kürtlerin dillerini yemeleri gerektiğinden bahsediyor. Kendi dilinde yasaklılık hali, yok sayma ve inkâr insan ruhunu nasıl etkiler?  
Dilsizlik insanı gergin ve sinirli yapar. Söyleyemediklerimiz gelip göğsümüze oturur. Yurtdışında kaldığım zamanlarda şunu çok açık fark ettim. Göçmenler çok öfkeliler, çok gerginler çünkü kendilerini ifade edecek kadar o dili bilmiyorlar. Ve bu yüzden bir kekemenin gerginliği vardı onlarda.

• Kendisi Kürtçe değil Arapça yazmış eserlerini, neden?
Buna cevap vermem çok zor. Bu sorunun muhatabı Selîm Berekat. Onun yazma sürecini kendisine sormak lâzım.

• Bedirhan Beyliği’nin yıkılışından sonra Kürt Edebiyatı’nın sürgün dönemi başlıyor. Selîm Berekat da bir sürgün edebiyatçısı. Nasıl yansımış sizce onun diline sürgün?
Sürgünlüğü yaşamamış çok az Kürt aydını ve yazarı var. Bugün bile dünyanın birçok ülkesinde bedenleri orada ruhları ve zihinleri burada yaşayan yazarlarımız var. Mehmed Uzun, Fırat Cevheri, Helim Yusuf, Jan Dost, Baxtiyar Ali ve daha birçok yazar sürgün yaşadı ve yaşıyor. Bu dizide yerinden sürgün edilmenin ardında gitmiyoruz dilinden sürgün edilenlerin ardına takılıyoruz. Sürgünlük Selîm Berekat’ın diline ve metnine derinlemesine işlemiş. Şu an yayınlanan Tüy romanında bize sürgün yaşayan Mem Azad’ın hikâyesini anlatır. Mem Azad’ın dili ve öfkesi sürgünlükle bilenmiş.    

• Kürtler asimilasyona uğramamak, bu kadim kültürü devam ettirmek için büyük bir mücadele veriyorlar. Duruma bu açıdan bakarsak Sarı Kitaplar dizisi bu meyvelerden biri gibi duruyor. Siz Ayrıntı Yayınları’nda nasıl bir kitap seyri izleyeceksiniz?
Ayrıntı Yayınları yıllardır iyi edebiyatın ardında giden ve bu eserleri Türkçe okura kazandırmaya çalışan bir yayınevi. Bu diziyle Kürtçe okura da seslenmeye çalışacak. Yayın yönetmenimiz İlbay Kahraman’ın sevdiğim bir sözü var. “Biz solcuyuz ve bir solcunun ihtiyaç duyduğu eserleri basan bir yayıneviyiz” der. Bu diziyle, dilinden sürgün edilen Kürt yazarların ardına düşeceğiz. Onların eserlerini hem Kürtçe hem de Türkçe okurla buluşturacağız. 

Rojava’nın edebiyatçısı
• Sarı Kitaplar Dizisi’ne başlarken ilk verimin Selim Berekât olmasının bir anlamı var mı, özel bir sıra gözeterek mi çıkardınız  ilk kitabı?

Son iki yıldır Rojava dünyanın ve hepimizin gündeminde. Orada canları pahasına mücadele verenleri gıptayla izliyoruz. Ve kalbim onlarla. Selîm Berekat Rojavalı bir yazar. Rojava’yı hep haber düzeyinde takip ettik, bu eserle onun edebiyatına bakabiliriz. Bu çalışmaya ilk olarak Selîm Berekat’la iki yıl önce başladık. Arapçadan Kürtçeye çeviriyi çok iyi bir yazar olan Kobani doğumlu ama şimdi Almanya’da sürgünde yaşayan Jan Dost yaptı. Uzun süre Arapçadan Türkçeye çeviri yapacak bir çevirmen aradık, bulamadık. Çünkü ülkemizde maalesef çok az Arapça çevirmen var. Ve hepsinin işi başından aşkın. Sonunda çok saygın çalışmalar yapan Osman Tunç ile çalışmaya başladık. Şu an çeviride olan başka kitaplarımız da var onların bitmesini bekliyoruz. Fransızcadan, Almancadan, İngilizceden, Farsçadan, Rusçadan, Yunancadan ve daha birçok dilden çevriler yapmayı hedefliyoruz. Sherko Fatah’ın Almancadan Kürtçeye çevrisi bitmek üzere. Yine Cemil Turan’ın Yunancadan Türkçeye çevirisi bitti. Şeyhmus Dağtekin’in romanı Fransızcadan Kürtçeye çevriliyor.

• Kitapları hem Kürtçe hem de Türkçe basıyorsunuz. Bu şekilde neyi amaçladınız?
Sarı Kitaplar Dizisiyle dilinden sürgün edilen yazarların eserlerini hem Türkçeye hem de Kürtçeye kazandırmış olacağız. Aynı topraklarda yaşayan iki faklı kültürün ortak değerlerini bulup çıkarmak istedik. Bu iki kültürün okurlarının kendi dilleriyle okuyabilmeleri için de eserleri Kürtçe ve Türkçe olarak yayımlıyoruz.

• Selim Berekat’ın Tüy isimli romanından sonra sırada neler var?
Selîm Berekat’tan sonra sırada Almanca yazan ve çok sayıda ödülün sahibi Sherko Fatah’ın Im Grenzland romanı var. Ardında Fransızca yazan ve Mallarmé şiir ödülü dahi çok sayıda iyi ödüller alan Şeyhmus Dağtekin’in 2004  A la source, la nuit  adlı romanı var. Ardından Cemil Turan’ın, Arilel Sabır’ın ve Muhammed Ali Afgani’nin eserleri var.