Jean-Michel Palmier kendisini ‘gölge gösterici’ olarak tanımlıyor. 20’li yılların sanat, edebiyat ve tiyatro dünyasında insanları harekete geçiren, onları yaratmaya, yaratılarıyla bir yandan dünyaya başkaldırırken bir yandan da o dünyaya tanıklık etmeye sevk eden gerek duygusal gerek teorik tutkuların neler olduğunu bulmaya çalışıyor.

İnziva sersemliği

VOLKAN ATMACA

Jean-Michel Palmier’nin Türkçeye çevrilen bu ilk kitabı. Dergilerde çıkan tek tük yazı hariç, hatırladığım, Enis Batur’un hazırladığı Modernizmin Serüveni adlı seçkinin dışavurumculuk kısmına iki yazısı alınmıştı, ikisi de 1978-79 yıllarında Payot Yayınevi’nin yayımladığı üç ciltlik bir dizi çalışmadan. 1968’den 1998’de ölümü sonrasına, tüm eserlere bak hatırı sayılır bir toplam, çoğu da ciddi bir irdelemenin ürünü besbelli.

Heidegger’in siyasi metinlerinden derlediği Fransızca basım şayet filozofa duyduğu hayranlığın bir kanıtı ise diğeri de Georg Trakl ve onun dışavurumcu şiiri hakkında yazdığı tezi olmalı. Zaman içinde kültürüne tutkuyla bağlanacağı Almanya’ya yönelmesinin başlıca sebebi olarak gösterdiği Heidegger’in telkini ve tabii Avusturyalı şairin şiirinin, kendi ifadesiyle, alanını tayin ettiği “Şiirde Dil: Georg Trakl’ın Şiiri Üzerine Bir İrdeleme” (Çeviren Kaan H. Ökten, Cogito, sayı 38, 2003) başlıklı yazısı tezin hem esini hem bağlamı. Heidegger’in davetiyle gittiği Freiburg’daki evini ziyaret ânı ise hayatında başlı başına bir dönüm noktası hatta filozofun ülkesinde maruz kaldığı hor görünün yarattığı yalnızlık duygusuna da yorulabilecek gözü yaşlı veda sahnesiyle kitabın da en dokunaklı yeri: “Kendi kendime, onu daima seveceğim, dedim.” (Yeri gelmişken, sözünü ettiği mektubu, vesile olan Situation de Georg Trakl adıyla yayımlanmış tezinin ikinci baskısının [1987] başına koymuş, tarihi 9 Mayıs 1972 -kayda geçsin.)

Palmier’nin külliyatında daha birçok önemli yazar, düşünür, sanatçı ve hatta siyasetçi hakkında müstakil çalışma var. Ömrünün son on yılını adadığı Walter Benjamin herhalde oylumu kadar mesaisi de en ezici olanı. Ta öğrencilik yıllarında başlayan müzmin ilgisi ise, Paris’te Cinémathèque’in karanlık salonlarında ve üniversite kütüphanelerinde keşfettiği Weimar Cumhuriyeti Almanyası. Académie Française’in Prix Eugène-Piccard ödülüyle onurlandırdığı Weimar en exil (1987), faşizm karşıtlıklarının bedelini sürgünle ödeyenlerin 'çilesini' ortaya koyan, döneme ilişkin önemli bir kaynak.

Alman kültürüne yakınlığı arttıkça sıklaşan ziyaretlerle Berlin hatta Viyana üzerine, yabancılığın getirdiği mesafe ve evet doğru, gamsızlıkla, 'tam anlamıyla anlamamayı' istediği, gerçekle düş, izlenimle düşlem arasında aylakça salındığı yazılar biriktirmiş. 'İnziva sersemliği' diye tanımladığı halin içinden görünüm: Bir Gölge Göstericinin Düşleri, bir yanıyla bu birikimden, birbirine çıkan yollar arasında gitgide dallanan, yayılan sapaklardan bir seçme.

SÜREKLİ YABANCI

“Berlin’e dönmeksizin yaşayamaz hale gelmiştim.” Berlin’e dönmek, bu kitaptaki yazıların da içine dahil edilip yeniden harmanlanacağı bir başka kitaba (Retour à Berlin, 1989) ismini verecek koşul tanımaz bir gereksinim. Öğrenci bursları var neyse ki! Konforlu bir hayat sayılmaz. İlk geldiğinde istasyona yakın bir düşkünlerevinde kalıyor; berduşlar, mülteciler ve evsiz işçiler arasında. Daha sonraları onu öğrencilerin kolektif yaşam sürdükleri, eskinin burjuva, şimdinin köhne kira konutları olan Wohngemeinschaft’larda buluyoruz. Ancak ne şehirdeki dönüşüm ne birlikte kaldığı öğrencilerin hararetli tartışmaları umurunda. Dedik ya, gamsız, güne güncele kayıtsız, mesafeli. Uyurgezer gibi.

“Berlin’i seviyorum, fakat hiçbir şekilde burada yaşamak istemem. Kendi imgelerimin, öteki Berlin’in imgelerinin yeni inşaatlarla silinip öldüğünü görmekten, Türk çocuklarının okuma yazma öğrenmesi konusunda tasalanmak zorunda kalmaktan, Kreuzberg’deki binalardaki kaçak yerleşimler konusunda tavır almaktan korkarım.”

Angaje değil, sürekli yabancı. Berlin, geçmişin izlerini yıkıntılarında, “insanın karşısında dilinin tutulduğu devasa cesetler” gibi duran harap binalarında muhafaza ettiği için büyüleyici. Ancak vakit daralıyor, zira şehir dönüşüyor, geçmişin yükünden kurtulmak, geleceğin önünü açmak için yeniden inşa ediliyor. Elini çabuk tutmalı, sokulabildiği kadar çok yere sokulmalı çünkü aradığı gölgeler, peşinden hayaller kurduğu hayaletler yakında sonsuza dek yok olacak. Neyse ki Palmier harikulade bir okur, üzerinde çalıştığı şehir ile içinde dolaştığı şehri zihninde üst üste bindiriyor.

“Yaptığım okumaların, o döneme ait gazetelerin hatırası gerçeklikle o derece birbirine karışıyordu ki, Berlin’i eski bir tablonun röntgen filmi gibi görmekten kendimi alamıyordum: Yeni şekillerin altından eski şekillerin gölgesi seçiliyordu.”

'SÜREKLİ TEREDDÜT'

Bir Gölge Göstericinin Düşleri adını bir filmden, yönetmenliğini A. Robison’un yaptığı, Palmier’nin de en beğendiği dışavurumcu sinema yapıtlarından birinden alıyor: Fransızcaya Le Montreur d’Ombres (Gölge Gösterici) diye çevrilmiş, Almanca özgün adı Schatten - Eine nächtliche Halluzination yani Gölgeler - Bir Gece Sanrısı. Bir yemek davetinde konukları eğlendirmek için gelen bir illüzyonist, oradakileri hipnotize ederek içlerindeki gizli tutkuları ve çatışkıları gölgeleri aracılığıyla açığa çıkarır. Görünüm:

“Düş ile gerçeklik arasındaki bu sürekli tereddüt, zapt edilen bu şiddet ve şehvet, durumun bu şekilde durmadan tersine dönmesi tuhaf bir güzelliğe sahiptir. Mizansen ve dekorlar açısından da gerçek ile gerçekdışı arasındaki ayrım silinmektedir.”

Palmier kendisini 'gölge gösterici' olarak tanımlıyor. 20’li yılların sanat, edebiyat ve tiyatro dünyasında insanları harekete geçiren, onları yaratmaya, yaratılarıyla bir yandan dünyaya başkaldırırken bir yandan da o dünyaya tanıklık etmeye sevk eden gerek duygusal gerek teorik tutkuların neler olduğunu bulmaya çalışıyor. Üstelik kitabın sonuna vardığımızda artık öğrenci değil, gölgelerini gösterebileceği kızlı erkekli öğrencileriyle bir öğretmen olarak karşımızda duruyor.

Jean-Michel Palmier’den ileride daha başka kitaplar çevrilecektir. Bundan sonraki Retour à Berlin olmalı bana sorarsanız. Olursa onu da Berna Günen çevirsin. Tanıdığım en iyi çevirmenlerden biri. Bu kitabı da hiç düşünmeden ilk ona teklif etmiştim. Kırmadı sağ olsun, kırması için haklı bir nedeni varken. Teşekkür ederim.