Irak’ta savaşı bitirmek Birleşik Devletler’e ya da muhtemel başkan Obama’ya göre olacak şey değil. Irak’ta savaşın bitmesi ABD siyasetinde olana değil Irak siyasetinde olanlara….

Irak’ta savaşı bitirmek Birleşik Devletler’e ya da muhtemel başkan Obama’ya göre olacak şey değil. Irak’ta savaşın bitmesi ABD siyasetinde olana değil Irak siyasetinde olanlara bağlı….

 

 

Tüm gözler, adayların Irak’taki savaşla ilgili farklı konumlar aldıkları ABD başkanlık seçimi kampanyasının üzerinde. Bu bakış doğru bir yerden değil. Dürüst olmak gerekirse Barack Obama’nın Birleşik Devletler’in bir sonraki başkanı olacağına inanıyorum. Irak’taki savaşla ilgili görüşleri, rakibi John McCain’in neredeyse tam zıttı. Irak işgaline başından beri karşıydı. Obama, devam eden savaşın herkese -Birleşik Devletler, Irak ve dünyanın geri kalanı- zararlı olduğunu düşünüyor ve ABD askerlerini altı ay içinde geri çekme niyetinde olduğunu söylüyor.

O makama geldiği zaman, Obama anlayacak ki asker çekme açıklaması Birleşik Devletler içinde büyük bir ihtilafa konu olacak ve yalnızca Birleşik Devletler’in iç politika sorunu olarak gördüğü bu amacı gerçekleştirmek sandığından daha zor olacak. Ne var ki, Irak’ta savaşı bitirmek Birleşik Devletler’e ya da Obama’ya göre olacak şey değil. Irak’ta savaşın bitmesi ABD siyasetinde olana değil Irak siyasetinde olanlara bağlı.

 

SİYASİ YAPIDAKİ ÇATLAK

Pek de ihtiyatlı olmayan bir tahmin yapmak gerekirse, Irak başbakanının 2009’da (ya da en geç 2010’da) Mukteda El Sadr olacağını ve savaşı bitireceğini söyleyebilirim. Bu, en muhtemel olan. Dünya medyası, Irak siyasi örgütünde görülen kesin bir çatlağı gün be gün bize hatırlatıyor. Üç ana etnik gruptan söz edilebilir: Şiiler, Sünni Araplar ve Kürtler. Her biri esasen belli bir coğrafi bölgede yerleşikler. Bunun başlıca istisnası, kentin belli ayrı bölgelerinde yoğunlaşmış olsalar da, Sünni-Şii karışık bir nüfusu olan başkent Bağdat’tır.

Bunun yanında, muhtemelen hepimizin bildiği gibi şimdi bu bölgelerden her birinde de iç bölünmeler yaşanmaktadır. Her biri halihazırda milis kuvvet bulunduran ve uzun soluklu karşıtlıklar içeren birçok Şii grup vardır. Belli başlı olan ikisi, El Sadr’ın başını çektiği grup ve Abdülaziz El Hekim’in önderlik ettiği Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’dir. Sünni bölgeleri ise bu kadar net değildir. Şeyhler, Irak Parlamentosundaki birçok siyasetçi ile ilişkili olan eski-Baasçılar vardır. Bunun yanında çoğunlukla Iraklı olmayan ve bir şekilde El Kaide bağlantısı olan küçük ama etkili grup; mücahitler vardır. Kürt bölgesinde ise, birbirine rakip iki taraf ve bunun yanında Hıristiyan ve Türkmen azınlık bulunmaktadır.

 

EN BARİZ SORUN

Aslında bu karmaşık düzen dünyadaki birçok diğer ülkede olduğundan çok da farklı değildir. ABD siyaseti içindeki grupların bile düzeninin nasıl tanımlanabileceğini bir düşünün. Öyleyse, Irak’ta olanları anlama niyetindeysek, en bariz sorun ya da sorunları kavramak için bu çeşitliliğe bakılmalıdır.

Bana göre bugün Irak’ta Iraklıların en bariz sorunu buranın bölgede jeopolitik ve ekonomik olarak güçlü konumunu geri kazanmaya aday bir üniter devlet olarak kalıp kalamayacağıdır. Bunun karşısında olanlar kim? Aslında, yenilenmiş ve canlandırılmış bir Irak ulusçuluğuna ciddi olarak düşmanca yaklaşan iki grup vardır: El Hekim’in liderliğindeki Şiiler ve Kürtler. İkinci grubun rüyası, egemen olacakları ve içindeki zengin petrol kaynaklarıyla, özerk ve aslında bağımsız bir Kuzey Irak’tır. Sünni bölgelerle tüm bağları kesmek istemektedirler. Bu bölgede güçlü, Bağdat’ta da hemen hemen rakipsiz olmasına rağmen, El Sadr tarafını da ciddi anlamda zayıflatmak istemektedirler. Bağdat’ın bu bölgeden bağlantısı kesilseydi, El Hekim tarafı El Sadr tarafını nihayet yok edebileceğine inanmaktadır.

Kürtler bağımsız bir devlet hayali tabii ki kurarlar fakat her şeyden önce pragmatik insanlardır. Kapalı bir kara ülkesi olarak Kürt devletinin yaşamasının zor olacağını bilirler. Türkiye ya da İran saldırısı muhtemeldir. Birleşik Devletler büyük ihtimalle pek bir şey yapmaz ve bunun sıkıntısını çeker. İsrail umursamaz davranır. Yani Kürtler birleşik bir Irak içinde sürdürecekleri fiili bir özerklik ile idare etmeye açıkça hazırlar. Diğer gruplarla Kerkük’ü kimin kontrol edeceğine dair çekişme şüphesiz devam ediyor. Kerkük’ü alabileceklerini sanmıyorum ama bunun için en fazla yapabilecekleri şeyin yüksek sesle söylenmek olduğundan da şüpheliyim.

Şimdi de diğerlerine bakalım... Sünni Arap güçler de genellikle oldukça realisttir. Tek taraflı yönetecekleri bir Irak’a geri dönmenin imkânsızlığının farkındalar. Şimdi gerçekten istedikleri devletin siyasal teşkilatında ve kaynaklarında (bölgelerine neredeyse -en azından şimdiye dek- hiç petrol olmadığına göre) adil bir paydır. Sünni egemen bir Irak kurmayı umamayacaklarına göre Arap dünyasında eski rolünü yeniden kazanmış bir Irak umabilirler ve bundan bireysel ve kolektif olarak açıkça faydalanabilirler.

 

KİLİT GRUP: ŞİİLER

En nihayetinde kilit grup Şiilerdir. Mukteda El Sadr’ın birleşik Irak’tan beklentileri baştan beri açıktı. Öncelikle zaten Bağdat’ta halkının yaşayabileceği ve gelişebileceği tek yol buydu. Bir diğer sebep ise Irak’a inanmasıydı. Elbette o ve taraftarları Baas rejiminden çok çektiler. Buna rağmen kendisi, reforme edilmiş ve oldukça zayıflatılmış Baasçılarla temas etmeye de açıktır. Bunu son iki yılı aşkındır açıkça göstermektedir. İki yıl önce ABD saldırısı olduğu zaman Felluce halkına manevi destek verdi. Kendi güçleri Bağdat’taki son çatışmada ABD kuvvetlerinin saldırısına uğrayınca onlar da bu desteğin karşılığını verdiler.

Böylece tek belli başlı lider kalıyor; Büyük Ayetullah Ali El Sistani. Irak’taki Şiilerin en önemli ruhani lideri. El Sistani, ABD işgalinden beri itinalı bir siyasi oyun oynadı. Önceliği Şiilerin bir arada tutulması oldu. Çoğu zaman sessiz kaldı fakat can alıcı noktalarda müdahale etmeye hazırdı. ABD’nin Irak’taki eski valisi L. Paul Bremer az ya da çok kendi kararına göre Irak hükümetini oluşturmaya kalktığında El Sistani seçimlerin yapılmasında ısrar etti ve Birleşik Devletler’i vazgeçirdi. Sonuç olarak, Şiilerin baskın olduğu bir hükümet ortaya çıktı. El Hekim ve El Sadr tarafları arasındaki çatışma yoğunlaştığında, o sakince müzakere etti.

 

İŞGALCİLERDEN ARINMIŞ BİR IRAK

El Sistani ne istiyor? Necef’in dini anlamda tekrar Şiilerin merkezi durumuna gelerek, özellikle 1979 İran devriminden beri merkez konumunu üslenen, İran’ın Kum kentinin yerini almasını istiyor. Bu, İran ile eşit ilişkiler kurabilecek, jeopolitik olarak güçlü bir Irak gerektiriyor. Güçlü bir Irak için de birleşik bir Irak ve mutlaka ABD işgalcilerinden arınmış bir Irak gerekli.

Şu anda, Birleşik Devletler Irak’ta üslerini süresiz olarak yerleştirmeyi garantileyeceği uzun vadeli bir askeri mutabakatı, Irak’a imzalatmaya çalışıyor. Irak’ın halihazırdaki başbakanı Nuri El Maliki parlamentodan bir oy dahi almaksızın bunun manevralarını yapmaya çalışıyor. Mukteda El Sadr referandum istiyor. El Sistani de istiyor gibi görünüyor. Referandum, kuşkusuz bu mutabakatın iptali demektir.

2009’da El Sadr, El Sistani, Sünniler ve hatta Kürtlerin ulusal birlik zemininde bir araya gelmeleri ve ABD’nin uzun vadeli üsleri kurmadan topyekûn çekilmesi ihtimali akla yatkın geliyor. Mukteda El Sadr bunu başbakan olarak uygulayacak. El Hekim bundan hoşnut olmasa da El Sistani tarafından hizaya getirilecek. İran’ın kafası oldukça karışacak. ABD’li halk ve uzmanlar Irak’taki göreli sakinliğe hayret edecekler. Başkan Obama’nın ve Pentagon’un da çok fazla seçeneği kalmayacak. Lütufkâr bir tavırla rıza gösterecekler. Bunu “zafer” olarak ilan etmeleri bile mümkün.

IMMANUEL WALLERSTEIN

 

[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]